Giyotin
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
Şöyle bir bakıyorum memleketin kara endamına…
Prof. Osman Özsoy TV’de yaptığı konuşmadaki bir cümlesi yüzünden tutuklamadan kıl payı döndü.
Çünkü Osman Özsoy için tutuklama talimatı verilmemiş.
“Gözaltına alınıp tutuklamaya sevk edilsin, hâkimi görsün yeterli” imiş.
Ben ise geçen hafta “şüpheli” sıfatıyla savcılığa çağrıldım ve ifade verdim.
Hakkımdaki suçlama şuymuş:
Dönemin başbakanı Erdoğan ile oğlu Bilal arasında 18 Aralık’ta geçtiği iddia edilen ve “Başçalan” adlı kullanıcı tarafından atılan “sıfırlama” konuşmasını twitter’da RT etmişim.
Böylelikle Ankara C. Başsavcılığı Anayasal Suçlar Bürosu’nca hakkımda soruşturma başlatılmış.
Bana yönelttikleri suçlama ne biliyor musunuz?
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni düşürmeye teşebbüs.”
Bu suçlamanın Ceza Kanunu’ndaki karşılığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası.
Her nasılsa ifadeyi verip geri dönebildim.
Gelelim başka bir faşizan tabloya.
Sulh Ceza hâkimlerinin reddedilmesi kararını veren 29. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Metin Özçelik tutuklandı.
Sadece ve sadece verdiği karar için.
Tahliye ve ret kararı veren hâkimlere gözaltı veya tutuklama demek, “hiçbir hâkim saray emri olmadan hiçbir karar veremez” demektir.
Ülkeyi Suriye ve Ukrayna kaosuna doğru hızla sürüklüyorlar.Devlet illegal örgüt gibi çalışırsa, sokaklar mahkemeye döner.
Çünkü adalet duygusu ve hâkimler insanların son sığınağıdır.O sığınağı yıktığınızda siz de sığınacak yer ararsınız.
Artık adalet duygusu kayboldu, adliyeler ve hukuk fakülteleri anlamsızlaştı.
Ama gerçek olan şu ki; bunların hepsi organize bir suç örgütü faaliyetidir.
Gayeleri yargılamayla değil gözaltı ve tutuklamalarla despotik rejimi yerleştirmektir.
Özellikle gözaltı ve tutuklamayla yol alıyorlar.
Korku ve gözdağı yayılsın diye gözaltısız veya tutuklamasız adım atmıyorlar.
Artık kimse gözaltı ve tutuklamanın, CMK'da mevcut bir koruma tedbiri olduğundan bahsedemez. Bunlar sarayın ve hükümetin muhalife ayar verme aracı oldu.
Sulh Ceza hâkimlikleri, AKP’nin giyotinleri…
Uzanabildiği her başı ya koparıyor ya da yaralıyor.
Asliye Ceza Mahkemesi hâkimlerinin verdiği kararlar sebebiyle gözaltına alınması ve tutuklanması, Erdoğan ve AKP Hükümeti açısından ayrıca yargılanması gereken bir anayasal darbe suçudur. (TCK.309)
Saray, hükümet, HSYK ve İstanbul Sulh Cezalar ile Emniyet teşkilatının da içinde bulunduğu illegal örgütsel bir suç sürecindeyiz.
Çünkü savcılar ve polisler kanunsuz emirleri ve uygulamaları örgütsel olarak ifa ettiğinde, hukuk ve kanunca tanınan zor kullanma yetkileri anayasal suçun cebir ve şiddet unsuruna dönüşür.
Saray ve hükümet ile İstanbul savcılarının sadece son 1 hafta içindeki eylemleri ağırlaştırılmış müebbet hapsi gerektiriyor.
Saraya adeta secde eden HSYK da aynı örgütsel suç sürecinin içinde görünüyor.
İnanılmaz bir tablo bu.
Verdiği kararlardan dolayı hâkimlerin tutuklanması dünya hukuk tarihinde bir kara lekedir.
Gerçekten de AİHS ve Anayasa’ya uygun karar veren 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görevlendirilen bu iki Asliye Ceza Mahkemesi hâkiminin tutuklanması, tüm Türkiye’nin utancı.
Bu utanç devrimcisine, ülkücüsüne, sosyal demokratına, AKP’lisine ve liberaline yeter ve artar.
Hukuk devleti zaten değiliz, kanun devleti bile olamadık.
Hâkimler ve Savcılar Kanunu M.88’e göre o hâkimler Ağır Cezalık suçüstü hali olmadıkça bırakın tutuklamayı, yakalanamaz, sorguya çekilemez, üstleri bile aranamazdı.
Burada her şeyden önce Ağır Cezalık bir suçüstü hali yok.
Sadece Asliye Ceza Mahkemesi hâkiminin verdiği bir karar var.
Peki, hâkimlerin örgüt üyesi olduğunu ve örgütsel eylemini hangi delillere göre tespit ettiniz?
O örgütün lideriyle nasıl bir bağlantı içindeymiş?
Madem örgüt üyesiydi de bugüne kadar niye soruşturma açmadınız?
Geçen hafta reddi hâkim kararı verdiğinde mi anladınız örgüt üyesi olduğunu?