İleri demokraside yasak hemşehrim!
Abdülhamit Bilici 01 Ocak 1970
İktidar ve yandaşlarına bakarsanız, eski Türkiye tarih oldu. Şimdi ileri demokrasinin geçerli olduğu yeni Türkiye’deyiz. Gerçekte olup bitene bakarsanız, sadece son bir hafta içinde yaşananlar bile bırakın ileri demokrasiyi, ülkenin hukuk devleti ve demokrasi olmaktan çıktığını görmek için yeterli.
Bahsettikleri ileri demokrasinin nasıl bir şey olduğunu geçen hafta kendi gözlerimle iki kez gördüm. İlki, Bakırköy Adliyesi’ndeydi. Prof. Mümtaz’er Türköne, gazetemizdeki bir yazısı nedeniyle yargılanıyordu. Berkin Elvan’ın ölümü üzerinden siyaset yapılmasını eleştiren yazıyı, Erdoğan hakaret sayıp dava açmıştı. Savcılık, yazıda bir hakaret görmeyip takipsizlik kararı verse de dönemin proje yargı mekanizması sulh ceza hakimliği yapılan itirazı kabul ederek ileri demokratik kararıyla bir aydının yargılanmasına hükmetmişti.
Hakim, yılların profesörüne eğitim durumunu sorarken, ülkemiz ve demokrasimiz adına içim cız etti. Prof. Türköne, eski Yunan tarihi, psikoloji, edebiyat ve felsefeden deliller içeren savunmasıyla bu yazıdan hakaret çıkarmanın absürtlüğünü ortaya koydu. Suç sayılan ‘nekrofili’ kavramını, hangi yazarların ve hangi bakanların kullandığını anlattı.
Düşünce suçuyla yargılanan bir aydın ve yazar olarak Mümtaz’er hocanın savunmasını dinlerken, bir an davacı Erdoğan’ın şiir okuduğu için yargılanıp mahkum olduğu mahkeme gözümün önüne geldi. Eski ve yeni Erdoğan farkına dair çok kötü fikir veren bu kahredici hatırayı zihnimden uzaklaştırmaya çalışırken, bu kez AKP aleyhine açılan kapatma davası aklıma takıldı. Partinin mahkemeye sunulan savunmasını önemli ölçüde Mümtaz’er hoca yazmıştı. Erdoğan dün demokrasi hatırına kendisine destek verenlere, demek böyle teşekkür ediyordu.
Yeni Türkiye’nin ne derece ileri demokrasi olduğunu kendi gözlerimle gördüğüm ikinci örnek, gazeteci Sedef Kabaş’ın Çağlayan’daki duruşmasıydı. Yalnız olmadığını göstermek için Mümtaz’er hoca ile birlikte mahkeme salonundaydık. Her türlü hukuksuzluğa karşı mücadele veren milletvekilleri Mahmut Tanal ve Sezgin Tanrıkulu da oradaydı. Gazeteciler Cemiyeti, Gazeteciler Sendikası, Basın Konseyi gibi meslek örgütleri de destek için gelmişti.
“17 Aralık soruşturmasını kapatan savcıyı unutmayın” diye bir tweet attığı için 10 yıl hapis cezasıyla yargılanıyordu Kabaş. Sulh ceza hakimlerinin kararıyla evi basılmış, cep telefonu ve bilgisayarına el konmuş, iddianamesi hazırlanmış ve işte hakim karşısına çıkmıştı. Yürekli bir vatandaş ve cesur bir gazeteci olan Kabaş, hırsızlık dosyalarının kapatılması karşısında duruşunun asla değişmeyeceğini söylüyordu. Davanın görülmesine Asliye Ceza’da başlanmıştı ama bu yanlıştı. Bu kadar büyük suçun, teröristlerin yargılandığı Ağır Ceza’da yargılanması gerekiyordu.
Berkin Elvan cinayetini çözmek üzere iken savcımızın şehit edildiği, mahkeme kararlarının uygulanmadığı, insanların eşya muamelesi gördüğü, savcı ve hakimlerin bile güvencesini yitirdiği görkemli ‘adalet’ sarayı önünde açıklama yapan Sedef Kabaş’ın iki hatırlatması herkesin kulağına küpe olacak değerdeydi: “Haksızlıklar karşısında susanlar bunlara ortaktır.” “Eninde sonunda kazanacak olan adalettir.”
Ne kadar ileri demokrasiye sahip olduğumuzu gösteren örnekler, Türköne ve Kabaş davalarıyla sınırlı değildi. Aynı hafta içinde Prof. Osman Özsoy, bir televizyon programındaki konuşması nedeniyle yolculuk ettiği vapurda gözaltına alınmıştı. Gazeteci Hidayet Karaca ve emniyet mensupları hakkında reddihakim ve tahliye kararı veren hakimler Mustafa Başer ve Metin Özçelik tutuklanmıştı. Cumhuriyet tarihinde hakimler verdiği karar nedeniyle ilk kez tutuklanıyordu. Darbe döneminin sıkıyönetim hakimi Ali Fahri Kayacan bile bu olay için “41 senelik hukukçuyum. Yüksek Mahkeme üyeliği dahil 25 sene ceza hakimliği yaptım. Hukuk adına tüm bildiklerimi unuttum artık. Bu kadarına pes.” diyordu. Ertuğrul Günay, Yassıada’dan bu yana böyle hukuksuzluk yaşanmadığını söylüyordu.
Yine bu hafta yayınlanan Freedom House raporu, Türkiye’de medyanın özgür olmadığını tüm dünyaya ilan etti. Rapora göre, 2010’da dünyada 106’ncı sırada olan ülkemiz şimdi Namibya ve Uganda gibi ülkelerin de ardından 134’üncülüğe gerilemişti. Dün Taksim’de 1 Mayıs kutlaması yasaklandı. Hepsinden önemlisi, çözüm sürecinin bittiği, Kürt sorunu var demenin bölücülük olduğu Erdoğan tarafından açıklandı.
Ama siz hiç endişe etmeyin ve olan biteni AKP-Cemaat kavgası diye görmeye devam edin. Ne de olsa yeni Türkiye’de ileri demokrasi var!