KADI BURHÂNEDDİN (ö. 800/1398)
Abdülkerim Özaydın 01 Ocak 1970
Kendi adıyla anılan devletin kurucusu, âlim ve şair.
3 Ramazan 745’te (8 Ocak 1345) doğdu; asıl adı Ahmed olup dönemin Kayseri kadısı Şemseddin Muhammed’in oğludur. Muhtemelen VII. (XIII.) yüzyılın başlarında Hârizm’den göç ederek önce Kastamonu’ya, sonra Kayseri’ye yerleşen Oğuzlar’ın Salur boyuna mensup bir aileden gelmektedir; adı bilinen bütün cedlerinin kadı olduğu belirtilmektedir (Esterâbâdî, s. 42-47; a.e. [trc. Mürsel Öztürk], s. 52-56). Sultan II. Gıyâseddin Keyhusrev’in akrabası olan annesi, Anadolu Selçukluları’nın nüfuzlu simalarından Celâleddin Mahmud Müstevfî’nin oğlu Abdullah Çelebi’nin kızıdır.
Burhâneddin Ahmed babasının sıkı gözetimi altında küçük yaşta öğrenime başladı; Arapça ve Farsça, lugat, sarf, nahiv, hat, aruz, hesap ve mantık dersleri aldı. Ayrıca spora düşkündü; ata binmek, kılıç kullanmak ve ok atmak gibi faaliyetlerde bulunuyordu. 757 (1356) yılında babasıyla birlikte Dımaşk’a, iki yıl sonra da Kahire’ye gitti. Burada fıkıh, ferâiz, hadis ve tefsir öğrendi. Ardından aklî ve naklî ilimlerde çağının önderi sayılan Kutbüddin er-Râzî’yi ziyaret maksadıyla Dımaşk’a geçti (1362) ve ondan bir buçuk yıl riyâzî ilimler ve ilâhiyyât okudu. On dokuz yaşında iken Dımaşk’tan hacca gitti. Buradan Anadolu’ya dönerken babası Şemseddin Muhammed’in Kuzey Suriye’de Maarre’de vefat etmesi üzerine bir yıl kadar Halep’te kalarak yine ilmî faaliyetlerde bulundu. 1364’te Kayseri’ye döndüğünde Eretnaoğlu Mehmed Bey tarafından şehrin kadılığına tayin edildi ve onun kızı ile evlendi. Kadılığı sırasında adaleti uygulama konusunda samimi çaba gösterdi. Vakıf gelirlerine sahip çıktı ve bu yerlerin amaç dışı kullanılmasını önledi.
1365 yılında Eretnaoğlu Mehmed Bey’in kendi emîrlerinden Hacı Şadgeldi, Hacı İbrâhim ve Kılıcarslan tarafından öldürülmesi ülkede büyük karışıklıklara yol açtı. Bu olayda Kadı Burhâneddin de zan altında bulunmakla beraber onun rolü kesin olarak tesbit edilememiştir. Mehmed Bey’in yerine geçirilen on üç yaşındaki oğlu Alâeddin Ali Bey’in kabiliyetsizliği ve zayıf kişiliği sebebiyle kısa sürede devletin otoritesi sarsıldı ve her emîr bir vilâyette kendi başına hareket etmeye başladı. 1375’te Karamanoğlu Alâeddin Bey Kayseri’yi ele geçirdi ve Alâeddin Ali Bey Sivas’a kaçtı. Kadı Burhâneddin önce Kayseri civarındaki çiftliğinde inzivaya çekildiyse de daha sonra bazı devlet adamlarının yardımıyla Kayseri’yi Karamanoğulları’ndan geri aldı. Böylece kadılığının yanında askerlik ve siyasetteki yeteneğini de kanıtlamış oldu. Bunun üzerine Alâeddin Ali Bey onu 780 Rebîülevvelinde (Haziran-Temmuz 1378) vezirlik makamına getirdi. Kadı Burhâneddin, vezirliği sırasında beyliği tamamen kendi kontrolü altına almaya çalıştı. Alâeddin Bey bundan rahatsız oldu ve onun nüfuzunu kırmak istedi. Ancak mücadeleyi kazanan Kadı Burhâneddin idarî ve askerî yetkileri de ele geçirdi ve kendisine “melikü’l-ümerâ” unvanı verildi.
Vezirliği sırasında Kadı Burhâneddin halkın durumunu düzeltmek için büyük çaba gösterdi. Alâeddin Ali Bey’in ölümünden (1380) sonra halk meclisi onu ölen hükümdarın küçük yaştaki oğluna nâib tayin etmek istediyse de kendisinin çekinmesi üzerine bu görev Türkmen Beyi Kılıcarslan’a verildi. Ancak Kılıcarslan’ın idaresinden memnun olmayanlar Kadı Burhâneddin’i tam yetkiyle devletin başına geçirmeyi düşündüler. Bu sırada Kadı Burhâneddin, Alâeddin Ali Bey’in dul karısıyla evlenen Kılıcarslan’ın kendisine bir suikast hazırlığı içinde olduğunu öğrendi ve erken davranıp onu öldürdü (14 Zilkade 782 / 9 Şubat 1381). Bu olayın ardından toplanan halk meclisi Kadı Burhâneddin’i haklı buldu ve kendisini Alâeddin Ali Bey’in oğluna nâib tayin etti. Kadı Burhâneddin, daha sonra başlıca rakibi olan Amasya hâkimi Hacı Şadgeldi’yi saf dışı bıraktı ve Sivas’ta hükümdarlığını ilân etti (783/1381), adına hutbe okutup para bastırdı; arkasından da Anadolu, Suriye ve Irak’taki sultan ve emîrlere elçiler gönderip saltanatını bildirdi. Böylece Eretnaoğulları Beyliği’ne son veren Kadı Burhâneddin hâkimiyet sahasını genişletmek için Karamanoğulları, Memlükler, Osmanlılar ve bazı beyliklerle savaştı (aş. bk.).
Kadı Burhâneddin, Akkoyunlu Hükümdarı Karayülük Osman Bey’le yaptığı savaşta esir düştü. Karayülük Osman Bey yanında Kadı Burhâneddin olduğu halde Sivas önlerine geldi ve şehrin teslim edilmesini istedi; ancak halk buna yanaşmadı. Bunun üzerine Kadı Burhâneddin, serbest bırakılması durumunda Kayseri ve civarını Akkoyunlular’a bırakabileceğini söyledi. Ancak Karayülük bu teklifi kabul etmedi ve Sivas surlarının önünde onun başını kestirdi (muhtemelen Zilkade 800 / Temmuz 1398). Kabrinin nerede olduğu hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamakta, ancak Sivas’taki Kadı Burhâneddin Türbesi denilen yere gömüldüğü sanılmaktadır. Sivas halkı tarafından hâlâ ziyaret edilen türbe (Üçer, TK, XXIV/265 [1985], s. 350-352) bugün harap durumdadır ve mezar taşları Gökmedrese’de muhafaza edilmektedir.
Nâibliği dışında on yedi yıl hüküm süren Kadı Burhâneddin, Timur’un kendisinden çekindiği devrin önemli hükümdarlarından biridir. Kaynaklar onu sağlam karakterli, yetenekli, âlim, âdil, zeki, ilim adamlarını himaye eden, aynı zamanda iyi bir asker ve cesur bir hükümdar olarak tanıtmaktadır. İçinde bulunduğu şartlar sebebiyle devletin askerî ve mülkî yetkilerini kendi elinde toplamıştı. Seferlerden sonra ele geçirdiği yerlerde imar faaliyetlerine girişmiş, ekonomik hayatı canlandırmak için gerekli tedbirleri almıştı. Yollarda güvenliğin sağlanmasına büyük önem verir, yeni vergiler koymaktan çekinirdi. Esterâbâdî, özel bir tarih mahiyetindeki Bezm ü Rezm adlı eserini onun emriyle yazmıştır.
Eserleri. 1. İksîrü’s-sa?âdât fî esrâri’l-?ibâdât. 798’de (1395-96) tamamlanan eser ibadetlerin hikmetleri hakkında olup Kadı Burhâneddin’in aklî ve naklî ilimlerdeki zengin birikimini gösterir (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 1658). 2. Tercîhu’t-Tavzîh (Hâşiye ?ale’t-Telvîh). Sadrüşşerîa’nın et-Tavzîh adlı eserini tenkit amacıyla Sa‘deddin et-Teftâzânî’nin kaleme aldığı et-Telvîh ilâ keşfi haka?iki’t-tenkih adlı kitaba cevap mahiyetinde bir hâşiyedir. Kadı Burhâneddin, 10 Şâban 798’de (19 Mayıs 1396) yazmaya başladığı eserini 4 Şâban 799’da (3 Mayıs 1397) tamamlamıştır (Râgıb Paşa Ktp., nr. 831; Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 588). 3. Divan (aş. bk.).