Yargının foto-romanı!..
Mehmet Türker 01 Ocak 1970
Dünyanın hiçbir ülkesinde yargının bu hale düştüğü, güvenirliğini kaybettiği…
Savcı ve yargıçların bölündüğü….
Kiminin sosyal demokrat…
Kiminin iktidarcı…
Kiminin Fethullahçı olduğu iddia edilerek karşılıklı suçlamaların yapıldığı bugüne kadar görülmedi…
Yargının nasıl bir bölünme içinde olduğu bu bölünmenin mahkeme kararlarına yansıdığı ilk defa Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları ve yargılama süreciyle ortaya çıktı…
* * *
Hatırlayınız…
Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin başkanları, Balyoz ve Ergenekon davalarında genellikle tahliye talepleri hep bire karşı iki oyla reddediliyor…
Dava devam ederken, tahliye yönünde oy kullanan ağır ceza mahkemesi başkanı bir taşra vilayetine düz yargıç olarak atanıyor..
* * *
Başka bir özel yetkili ağır ceza mahkemesi başkanı yine iki üyenin oyuyla ret kararına muhalefet şerhini yazarken tarihe bir not düşüyor:
“Ben tahliye yönünde oy verdiğim için iki üye yargıç benimle konuşmuyor. Adliye koridorlarında bazı yargıç ve savcılar bana selam vermiyor”
Bu yargıç, daha sonra emekliliğini istiyor…
* * *
Özel yetkili bazı savcılar, özel yetkileri kaldırılarak düz savcı olarak taşra vilayetlerine atanıyor… Savcılar, bürolarındaki Atatürk resimlerini ellerine alıp Beşiktaş Adliyesi’ni terk ediyor…
Erzincan Başsavcısı, şimdinin CHP Milletvekili İlhan Cihaner’in başlattığı soruşturma “Fethullah’ı bitirme operasyonu” olarak kamuoyuna sunuluyor;
Erzurum özel yetkili savcısı Erzincan’a giderek, Başsavcının odasını basıyor, Cihaner’i yaka paça gözaltına alıyor ve tutuklanıyor…
İktidar sevinçle ellerini ovuşturuyor…
* * *
Alman yargıcın “Asrın en büyük dolandırıcılığı” dediği Deniz Feneri eV. davasının Türkiye ayağını soruşturan savcılar görevden alınıyor, Yargıtay’da yargılanıp beraat ettikten sonra o savcılardan Abdülvahap Yaren açıklama yapıyor:
“Zekat hırsızlarını koruyan bir güç var. Ben bu güce HIRSIZLARIN İMPARATORU diyorum, Bu imparator hem altındaki figüranları koruyor, hem de kendisine ulaşılmasını engelliyor.”
* * *
Devran dönüyooor…
17-25 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonları yapılıyor, bakan çocukları ve İranlı Reza tutuklanıyor….
Yer yerinden oynuyor, işin rengi değişiyor…
Ve sonra paraları sıfırlama iddiaları…
Foto-roman devam ediyor…
Soruşturmayı yürüten savcılar açığa alınıyor, haklarında soruşturma başlatılıyor…
İktidar panikte…
“Fethullahçı” oldukları ileri sürülen polisler, gazeteciler, emniyet müdürleri içeri atılıyor…
3 bini aşkın emniyet müdürü emekliye sevk ediliyor, polis okulları kapatılıyor…
* * *
Foto-roman devam ediyor…
İçerideki 62 polis ve bir gazetecinin reddi hakim talebi sulh ceza hakimlikleri tarafından reddediliyor; fakat avukatların itirazı üzerine reddi hakim talebini 29. Asliye Ceza Mahkemesi kabul ediyor, 32. Asliye Ceza Mahkemesi de tahliye kararı verince iktidar küplere biniyor… Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “Biz buna pabuç bırakmayız” dedikten sonra 29. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Metin Özçelik ile tahliye kararı veren 32. Asliye Ceza Hakimi Mustafa Başer açığa alınıyor… Yetmiyor, 3 günlük bir inceleme sonucu iki hakim de terör örgütü üyeliği ve hükümeti devirmeye teşebbüs suçlarından tutuklanıyor…
Pesss!..
* * *
Üç gün önce hakim kürsüsünde oturanlar, üç gün sonra demir parmaklıklar arkasına gidiyor…
Üç gün içinde soruşturma nasıl yapılmış, deliller nasıl toplanmış anlaşılamıyor…
İktidar bu defa da sevinçle ellerini ovuşturuyor…
Bu kadarla da kalmıyor, son olarak Adana’da MİT TIR’larının durdurulması olayı nedeniyle 4 savcı daha hükümeti yıkmaya teşebbüsten tutuklanıyor… MİT TIR’larında silah olduğu iddia edilirken, iktidar yardım malzemesi bulunduğunu ileri sürmüştü, gerçek halen bilinmiyor!..
* * *
Türk Yargısı hiç bu duruma düşmemişti…
Bütün bu olaylar AKP iktidarında oldu, yargının güvenirliği dibe vurdu…
Foto-roman devam ediyor…