Hâkimler tutuklandı. Hukuk yok hükmünde
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Hâkim Mehmet Karababa, son tutuklamalarla ilgili düşüncelerini Twitter’da paylaştı. Yasa dışı uygulamayı çok güzel anlatıyor:
“Hâkimlerin tutuklanmasıyla sonuçlanan süreçte, bir dizi usulsüzlük ve hukuksuzluk yaşanmıştır. Hâkimlerle ilgili soruşturma ve kovuşturma usulleri 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’yla düzenlenmiş olup, usul hükümleri çok açıktır. Tutuklanan hâkimler 1. sınıf hâkimdir. Dolayısıyla, kovuşturma yapma görevi (onları yargılama yetkisi) ilgili Yargıtay dairesine aittir. 2802 sayılı yasanın 88’inci maddesine göre, Ağır Cezalık suçüstü halleri dışında, hâkimlerin aranması, yakalanması ve sorguya çekilmesi yasaklanmıştır. Hâkimlerin tutuklanmasını gerektiren hallerde ise 85’inci ve 89’uncu madde hükümlerine göre, en yakın Ağır Ceza mahkemesi yetkilidir. Somut olayda,hâkimlerin Bakırköy nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmesi gerekirken, özel dizayn edilmiş 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi devreye sokulmuştur. Terör suçlarına bakmak üzere özel olarak ihdas edilmiş Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevi, kovuşturma aşamasında başlamaktadır. Terör mahkemeleri, bir kısım suçların yargılamasını yapmak üzere kurulmuştur. Bu mahkemeler hazırlık aşamasında görevli değildir. Nitekim vatandaşa yönelik terör iddialarına ilişkin hazırlık aşamasındaki tüm işlemler, Sulh Ceza hâkimliklerince yerine getirilmektedir. Özetle, tutuklama kararı veren Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi, görevsiz ve yetkisiz mahkemedir.”
***
Suçüstü halinde, sorguya çekme ve tutuklama yetkisi (hazırlık aşamasında) hâkim ve savcı söz konusu olduğunda, en yakın nöbetçi Ağır Ceza mahkemesine aittir. Oysa terör suçlarını yargılamak üzere oluşturulmuş Bakırköy 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi, hazırlık aşamasında devreye girmiş ve 2 hâkimi tutuklamıştır. Bu Ağır Ceza mahkemesi, hazırlık soruşturmasında değil sadece yargılama safhasında yetkilidir. Kaldı ki, bizim olayımız 2 hâkimle ilgili olduğu için, yargılamayı yapacak yer de Yargıtay’dır.
Hâkim teminatı açıkça ihlâl edilmiştir.
***
Bir başka mesele de kararlarından dolayı hâkimlerin “terör örgütü üyesi” olmakla suçlanmasıdır. Mehmet Karababa, bu hususta da bilgi veriyor:
“Meslekte 20 yıl hizmeti olan, terör konusunda uzman 1. sınıf hâkimler, terör örgütüne üyelik ve hükümeti devirmeye teşebbüsle suçlanmıştır. Tutuklanma, Türk Ceza Kanunu’nun 312’nci maddesine dayandırılmıştır. Cebir ve şiddet kullanılarak TC hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs ettikleri ileri sürülmüştür. Verdiği tahliye kararını dahi icra etmekten aciz bir hâkim, hangi güç ve silâhla cebir ve şiddet uygulayacak? En trajikomik husus ise adliyeye gelip saatlerce bekleyen hâkimlerin tutuklanmasına, kaçma şüphesinin gerekçe yapılmasıdır.”
Sonuç itibariyle Metin Özçelik ve Mustafa Başer, yetkisiz bir mahkeme tarafından, hiçbir somut olgu ve gerekçeye dayanmadan tutuklanmışlar, Türk Ceza Kanunu’nun 312’nci maddesinde yer alan “cebir ve şiddet unsurları” ihmal edilerek, hükümete karşı darbe yaptıkları iddia edilmiştir.
Türkiye’yi bir aşiret devletine çevirenlerden hicap duyuyorum.
Kur’an ve ahlâk
Egemen Bağış, hakkındaki iddialardan aklanmadı. Sadece dosyanın üstü bir oldubittiyle kapatıldı. Pek fazla ortalara çıkmıyordu. Erdoğan’ın Siirt seferinde boy gösterdi. Cumhurbaşkanı’nı öve öve bitiremedi. Siirt’te okuduğu bir şiir dolayısıyla tutuklandığını hatırlattı; sonra da tekrar Siirt’te yüzde 81 oranında oy alarak seçilip milletvekili olduğunu.
2002’den bugüne köprülerin altından çok sular aktı. Tayyip Erdoğan’ın o tarihte uğradığı haksızlığı, aklı başında herkes eleştirmişti. Ama bugün, hak etmedikleri halde o kadar çok kişi cezaevine atıldı ki, o dönem “gül bahçesi” gibi geliyor insana. Haksızlığa uğrayan insanların başkalarına haksızlık yapmayacağını düşünmüştüm; ne kadar yanılmışım.
Pervasızlık diz boyu.
Bakara-makara bile unutturulmaya çalışılıyor. Tayyip Erdoğan, miting meydanında“Kur’an’ı yaşayan bir insan” olduğunu söylüyor. En çok da bu kadar yanlış adım atılırken, Kur’an’ın referans gösterilmesine üzülüyorum. Alnı secdeye gelmekle bu iş bitiyor mu? İnancın bir de ahlaki boyutu yok mu?
YSK kararı
Yüksek Seçim Kurulu, verdiği ret kararıyla seçimleri sakatladı. Hem HDP hem CHP, Tayyip Erdoğan’ın seçim yasaklarını deldiğini belirtmiş ve kurulun gerekli önlemleri almasını istemişlerdi. Cumhurbaşkanı, üstelik devlet kesesinden peş peşe mitingler düzenliyor; sürekli AK Parti propagandası yapıyor; muhalefeti de ağır bir dille eleştiriyor.
Bunun birçok mahsuru var… Sadece eşitlik ilkesi zedelenmiyor. Aynı zamanda Başbakan Davutoğlu da itibar kaybediyor. Erdoğan’ın meydana çıkmasının sebebi, Başbakan’ı yetersiz bulması. Lâkin kamuoyu araştırmacıları, tarafsızlığını yitiren ve Anayasa’yı açıkça ihlâl eden bir cumhurbaşkanı görüntüsünün, seçmende ters teptiğini de söylüyorlar.
Yüksek Seçim Kurulu’nun vereceği olumlu karar hem Davutoğlu’nu rahatlatırdı hem de“Her şeye rağmen bazı kurumlar bağımsız davranabiliyor” inancını yaratırdı. Ama ne yapsın YSK? Seçimlerde adaleti sağlamak için bir adım atsa, Fethullahçı terör örgütünün üyesi ve darbeci ilân edilecek.
Doğa katliamı
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na bir soru önergesi verdi. Burada, Bodrum Pina Yarımadası üzerindeki yapılanmayı sorguluyor.
Tam karşı sahilde oturduğum için Davutoğlu’ndan önce ben cevap vereyim. Pina Yarımadası’nın burnunda, işadamı Nazif Zorlu bir otel yapacaktı. Çeşitli protestolar sebebiyle başaramadı ve hakkını bir Ankaralı müteahhide terk etti. 2 blok halinde koskoca bir otel inşa edildi. Hatta Tayyip Erdoğan’ın birkaç sene önce oralarda gezerken, bu çirkinlik abidesinin gözüne iliştiği ve yıkılması talimatını verdiği söylendi ama hiçbir adım atılmadı. Doğa katliamında ilk merhale başarıya ulaşınca, hemen biraz yanında motel inşaatı başladı. Geçen sene ağaçları nasıl söküp, inşaat sahası açtıklarını gösteren bir fotoğraf yayınlamıştım. Kışın bir hayli yol katetmişler. Böylece Pina Yarımadası’ndaki ikinci otel/motel tamamlanıyor.
Sezgin Tanrıkulu “Milas ilçe belediye sınırları içinde 5 kata kadar yapılaşma izni mevcutken, Pina Yarımadası’nda, 8 katlı otele nasıl geçit verildi” diye soruyor. Bir de8 yıl önce çıkan orman yangınından sonra, arazinin ağaçlandırılmamasının sebebini öğrenmeye çalışıyor. Sebebi ortada… Diyorum ya ikinci otel inşaatı geçen yaz başladı. Bir üçüncüsünden de söz ediliyor.
Otellerin inşa edildiği yer, aslında makilik bir saha fakat ormanın devamı sayılıyor. Tartışma, Mesut Yılmaz döneminden beri sürüyor. Yılmaz başbakanken, orman içinde, turistik amaçlı yapılanma izni vermişti. Lâkin yerli halkın itirazıyla tek bir adım atılamadı. İnşaat AK Parti iktidarı döneminde başladı. Maalesef, Pina Yarımadası da rant kurbanı oldu; eski asude halinden eser kalmadı.