« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Eki

2007

BAYRAM HEDİYESİ

Servet KABAKLI 01 Ocak 1970

Dağa taşa su usul usul yürümeye,kelebekler kanatlanıp uçmaya hazırlanıyordu.Tabiat,rengarenk çiçeklerle süslenerek bir başka alemin yolculuğuna çıkacaktı.O dilsiz ağaçlar neşelenecek,dünyaların gizlendiği tomurcuklar güneşin bereketli öpüşleriyle elmayı,narı,kirazı Asya'nın çizgili yüzlü çocuklarına sunacaktı.Ne yazık ki talih, toprak ananın nimetlerine özgür olarak el uzatmayı çok görmüş,onları tutsak etmişti.Oysa her insan gibi onların mutluluğu da bağımsız yaşamakla mümkündü.Bunun için pek çok kereler baş kaldırmışlar,sayısız evlatlarını savaş alanlarında bırakmışlardı.
Petersburg'un duvarlarını özgürlük,insanca yaşama şarkılarının sarstığı gün geldi...Çelik örgüleri biraz da onların gayreti kırdı ve yıl bin dokuz yüz on yedinin ekimine ulaştı.
Uçsuz bucaksız steplerde,çeşitli dillerde insancıl şarkılar söylenmeye başlandı.Her millet özgür olacak,kendi dilinde,kendi gönlünce devletini kuracak,toprağına istediği gibi sahip olacak,insanını dilediği şekilde eğitecekti.Bir ihanet fısıltısı dolaşıyordu dudaktan dudağa;inanılmak istenmiyordu bu ihanete;çünkü elde 'öğretinin ilkeleri' vardı.İnanılmıyordu,ama General Frunze'nin emrinde toplanan kuvvetler,sevincin dağ rüzgarı misali sınırsız dalgalandığı topraklara yürümeye başlamıştı bile.
Her yer çelik miğferlilerin mitralyözleriyle dolmuştu.Bunlara karşı çıkanlar yalın ayak,ak gömlekli,yalın kılıçtılar.Karanlık geceler ölüm saçan bataryaların alev kusmukları ve yalın kılınçlarla aydınlandı.Toprağı sulayan insan kanı,gübreleyen insan etiydi.

TANRIYA AÇILAN ELLER
Top,tüfek sesleri arasında Kurban Bayramı geldi.Müslümanlar'ın bu kutsal günleri dolayısıyla General Frunze'nin insancıl duyguları ağır basarak dört günlük 'ateşkes' ilan ettiğinde Fergana Eyaleti'nin Yarçek Köyü'nü de 'karşı devrimciler'den temizlemişlerdi.Bayram namazı kılındıktan sonra Tanrı'ya eller açıldı.Dağlarda savaşanların üzerinden koruyuculuğunu eksik etmemesi dileğiyle dualar bitirildi.
Dışarıya çıkarlarken ard arda bir kaç tüfek sesi yankılandı.Caminin çatısında güneşlenen kuşlar ürkerek havalandı,yarım daireler çizip ağaçların arasında kayboldular.Gözler tüfeklerin patladığı yöne çevrildi;kimlere kıyılmıştı yine?Caminin avlusundaki herkes gibi Sadık da iç çekti.
Nasıl iç çekmesindi!..Dağlarda vuruşan oğullarından büyüğü on beş gün önce şehit düşmüştü.Çiseli bir gecenin sabahına doğru ortanca oğlu Narmirza,ağabeyini sırtlayıp eve getirmişti.Sol göğsüne isabet eden kurşunla sessiz gittiği belliydi;ama yüzünde donuklaşmayan bir gülümseme vardı.Tanrı katında ne kadar yüce bir yeri olduğunu bilmesine rağmen oğlunun acısı yüreğine kızgın bir ok gibi saplanmıştı;bir türlü azalmıyor,bilhassa son hali,kanlı siyah gömleği gözünün önünden gitmiyordu.Şimdi ise dağlarda bir tek ortanca oğlu kalmıştı.
Camiden biraz uzaklaşmıştı ki bir kaç tüfek daha patladı.Uzaktan uzağa yankılanan bu patlayışlarla birlikte bakışlarında Narmirza'sının esmer yüzü belirdi;nasıl da kara gözlerinde yaşamak hırsı tutuşuyordu.Nemli bakışlarını mor dağlara çevirdi;ona dalgın tepeler bir felakete gebeymiş gibi geldi.Duruşunda namlulara yeni sürülen mermileri duymanın kuşkusu vardı.Öylece bir süre kaldıktan sonra,göz kapaklarının altını yakan sıcak bir ıslaklıkla eve doğru yürüdü.
'Neden üzülüyorum? Dinimden,milletimden,vatanımdan evladımı mı esirgeyecektim...Ölmesini bilmeyenlere hayat hakkı nerede verilmiştir?'
Üç gün önce köyü didik didik arayıp,herhangi bir silah bırakmayan Rus ordusunun dağa doğru tırmanışı gözlerinin önüne geldi.Karısı Rabia onu avluda karşıladı;üstünde kar gibi bir entari,başında aynı beyazlıkta bir örtü vardı.Kaygan gözleri yaştan sıyrılarak gülümsmeye çalışıyordu;nuran yüzüne yılların iliştirdiği çizgiler dağılmak üzereydi sanki.Bu çabasının evlerinde bayram havasının esmesi için yüklendiği sorumluluğu idrak etmesinden ileri geldiği belliydi.Sadık da karısının çabasını bölüşme gayretiyle gülümsedi;iri,kara gözleri derinleşti.En bakir duygularla bayramlaştılar;birbirlerine sağlıklı,mutlu uzun yıllar dilediler.

GANİ GÖNÜLLÜ TÜRK
Beraberce eve gelirlerken koşarak Baymirza dışarı çıktı;cıvıl cıvıl beş yaşlarında esmer bir çocuktu.Bayramın bütün güzelliğini gözlerinde görmek mümkündü.Annesi yeni elbiselerini giydirmişti.'Baba!Baba!' diyerek Sadık'ın ellerine sarıldı.
Sofra'ya oturdular;Sadık besmeleyle kaşığı eline aldı;anne ve oğul da dudak kıpırdatarak kaşıklara uzandılar.Hiçbirinin konuşmayışı içli bir sessizliğe sebep oluyordu.Bayram sabahlarında pek görülmeyen bu sessizlikte siniye bırakılan kaşıkların tıkırtısı insanı duygulandırıyordu.
Henüz yemeği bitirmemişlerdi ki avluya iki Rus askeri girdi.Birinin tüfeği elindeydi.Tüfeği omuzunda olanın sol elinde nar ve elmalarla dolu bir sepet vardı.
Sadık gülümseyerek ayağa kalktı,'Bayram boyunca sürecek olan ateşkes ilanından yararlanıp,gani gönüllü bir Türk'ün evinde iki lokma bir şey yemeyi ummuş olabilirler' düşüncesiyle onlara adımını attı.
-İçeriye buyrun, sıcak bir çorba içersiniz.
Elinde sepet bulunan cevap verdi:
-Komutanımızın hediyesini verip döneceğiz.
-Komutanınızın aklına nereden esti?
-General Frunze çok iyi yürekli bir insandır;savaş istemez;ne çare ki eski rejimin kalıntılarını temizlemek zorunda.
Sadık sessizce iç çekerken asker devam ediyordu:
-İnsanlığın önüne açılan ufukta kötü bir talihsizlik sonucu,bundan kısa bir süre önce,oğlunuz hayata gözlerini yummuş.Sayın komutanımız bu talihsizlikten son derece müteessirdir.Onun nezdinde gerek kendi tarafından,gerekse karşı taraftan ölenlerin arasında hiçbir fark yoktur.Üzüntünüzü yürekten paylaştığını söylememizi emrettiler ve bu küçük hediyeyi kabul etmeniz ricasında bulundular.
Sepetteki hediye!
Bayram olduğu için Rabia sütlaç yapmıştı.Sütlaç tabaklarını getirmek niyetiyle ayağa kalkarken,elinin çarptığı sepet devrildi.Narların,elmaların altından yuvarlak bir paket çıktı.'Yemekten sonra toplarım' düşüncesiyle yürüdü.Rabia'nın getirdiği tabaklardaki sütlacı kaşıklarken konuşmaları aynı konuda devam etti.Rabia Ruslar hakkında hiç iyi düşünmüyordu.Sadık da onları sevmezdi;ama Rabia'yı yumuşatmaya çalışıyordu.
Siniyi kaldırırken bile Rabia'nın çatık kaşları çözülmedi.Mutfaktan geri geldiğinde paket Baymirza'nın kucağındaydı ve Sadık eliyle işaret ederek 'Bana ver,bana ver' diyodu.Baymirza ise pakete sıkı sıkıya sarılmış,başını hafifçe öne eğmiş,nazlı bir tavırla babasına bakıyordu.Onların bu tavırları Rabia'nın çatık kaşlarını çözdü;yüzünde tatlı bir gülümseme dolaştı.Baymirza'nın başını okşadı.
-Bana ver kuzum açıp,sana vereyim.
Baymirza aynı şekilde babasına bakarken paketi annesine uzattı.Rabia,Baymirza'nın yanağını okşayıp,paketi aldı;kalın bir iple sımsıkı sarılmıştı.Oldukça da ağırdı.Eliyle biraz uğraştı,çözemedi.Gidip mutfaktan bıçak getirdi;ipi kesince paket gevşedi.Kat kat sarılmış kağıdı açmasıyla çığlıklarla yere serilmesi bir oldu.Korkudan çılgına dönen Baymirza çığlık çığlığa babasının kucağına atladı.Sadık,dışarıya fırlayan gözlerinde alev alev yanan öç alma duygularıyla ortanca oğlu Narmirza'nın kesik başına bakıyordu.

Ziyaret -> Toplam : 125,38 M - Bugn : 145268

ulkucudunya@ulkucudunya.com