Hak arayana salak muamelesi
Yavuz Baydar 01 Ocak 1970
'Hak aramak', her demokrasinin olmazsa olmazı, anayasal bir haktır.
Peki, hak arayacak yer kalmadığında ne yapacağız?
Delirme noktasına yaklaşıyoruz. İnsanlar tek tek vicdanların isyan bayrağını açıyorlar.
Ülkedeki en kıdemli, en görmüş geçirmiş hukukçulardan en az üçü, Ergun Özbudun, Hikmet Sami Türk ve Sami Selçuk, özetle 'bu ülkede hukuk adına ne varsa bitmiştir' noktasındalar.
Akıl namına ne varsa uçup gittiği, konuşması gerekenlerin bön bön, sus pus olduğu dönemlerde, tek başına kalacağını da bilse, başına binbir türlü çorap örüleceğini de bilse, sesini çıkarmayı bir vatandaşlık görevi bilenler hatırlanacak ileride. Ötekiler değil.
Susmayı reddeden az sayıdaki insandan biri, 17 Aralık namıyla maruf yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ihraç edilen savcısı Celal Kara.
'Ülke tımarhaneye dönmüş durumda' diyordu dün Cumhuriyet'te yayınlanan mülakatında.
“Yargının bittiğini hukuk profesörleri söylüyor. Balyoz ve Ergenekon davalarındaki avukat bile ‘Bunlar hukuksuz uygulamalar’ diyor. Şu an tam bir darbe düzeni var ve kesinlikle hukuk yok. Anayasa kesinlikle mülgadır. Yargı ve yasama tamamen felç, iktidara bağımlı halde... Bitirildi.”
'Bitirildi' dediğinin örnekleri, her gün tek tek önümüze geliyor.
YSK’nın işleri artık sona ermiştir
HDP, seçim yasalarını açıkça ihlal ettiği gerekçesiyle peş peşe tam 4 (sayıyla dört) kez Yüksek Seçim Kurulu'na başvurdu. İlk üçü, 'bizim görevimiz, siyasi parti temsilci ve adaylarının konuşmalarını kapsar, sorumsuz cumhurbaşkanının yaptıkları her neyse, işimiz olmaz' mealinde cevaplarla reddedilmişti, bu da herhalde aynı akıbete uğrayacak.
Uluslararası Şeffaflık Derneği, 14 Nisan'da Sakarya AKP adaylarına polis araçlarının eşlik ettiğine dair haberlerin aslı astarının araştırılması ve kamu kaynaklarının bir parti lehine kullanılmış olması durumunda gereğinin yapılması talebiyle YSK'ya başvurmuş.
YSK'dan cevap: 'Görevimiz kanunda sayılmıştır, danışmanlık niteliğinde işlem yapmıyoruz.'
Dernek bunun üzerine bir açıklama yapıyor ve diyor ki:
'YSK seçim ihlallerini soruşturmakla görevli değilse, görevi nedir, bu konuda bir yanıt bulabilmiş değiliz.”
Dernek Başkanı Oya Özarslan haklı olarak soruyor:
“Seçim kampanyası dönemindeki devlet kaynaklarının kullanımı, oy satın alınması, propaganda yasaklarına dair YSK kendini görevli saymazsa, bu ihlallere kim bakacak?''
Evet, kim bakacak?
Anayasal bir kurum olan YSK'nın işlevi artık sona ermiştir, kadük olmuştur, kendi kendisini fiilen lağvetmiştir mi diyeceğiz?
Daha şimdiden 'felç hali' buysa, seçim günü ve sonrasında kim bu kurumdan adil, ikna edici, etkili bir denetim bekleyecek?
'Bitmiştir' diyen Celal Kara dikkatlerimizi bir başka anayasal kuruma, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) çekiyor.
Görev ihmali ve suistimalinde geçerli yaptırımlar silsilesinin tamamen atlanarak, aynen Şemdinli hadisesi savcısı Ferhat Sarıkaya'ya reva görüldüğü gibi, görevden ihraç edilmesi üzerine HSYK'ya 'tarafsız değilsiniz' mealinde dilekçe sunmuş.
'Cevap bile vermediler' diyor.
HSYK iktidara kısa devre bağlanmıştır
Soruyor Kara:
“O kurulda görev yapan Cumhurbaşbakan’ın avukatının kardeşinin tarafsız olması mümkün mü? AKP’de ilçe başkanlığı yapmış, yönetim kurulunda olmuş türbanlı bir bayanın tarafsız olma şansı var mı? Cumhurbaşbakan’ın atadığı 4 kişinin tarafsız olma ihtimali var mı? Adalet Bakanı’nın, müsteşarının tarafsız olma ihtimali var mı?”
Artık, Anayasa'ya göre bağımsız bir kurum olan HSYK iktidara kısa devre bağlanmıştır, işlevi yargıyı yürütmeye göre uyarlamaktır mı diyeceğiz?
Cevaplarını siz verin.
Haksızlık, hukuksuzluk konusunda vatandaşta oluşan şüpheleri kim inceleyecek ve kararları uygulayacak?
Elde Kur’an, dilde din, o seçim meydanı senin bu benim gezilerek, Anayasa'nın sadece 'tarafsız cumhurbaşkanı' ilkesi değil, laiklik bağlamında acaba kaç tane maddesi ihlal edilmiştir?
Kim bakacak buna?
Artık Anayasa Mahkemesi'nin de havlu atmış olduğuna mı hükmetmeliyiz?
'Hak arama'nın abesle iştigale dönüştüğü bir ülkede yapılacak bir şey kaldı mı?
Bu konuda fikri olan var mı?