Adalet yerini buldu
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Dışişleri Bakanlığı’ndan sızan konuşmada (27 Mart 2014), Hakan Fidan, 2000 silah yüklü TIR’ın Suriye’ye gönderildiğini söylemişti. “Konuşmayı kim sızdırdı”konusu üzerinde çok duruldu ama nedense silah dolu 2000 TIR pek tartışılmadı. Kamuoyu, sadece 7 Kasım 2013, 1 Ocak 2014 ve 19 Ocak 2014 tarihlerinde el konulan TIR’larla ilgili bilgi sahibi oldu. Diğerleri, nasıl gitti, nerelere silah taşıdı, bu silahlar kimlerin eline geçti, Suriye’deki ölümlere ne gibi katkısı oldu, henüz bilinmiyor.
İhbarları değerlendiren ve TIR’lara el koyan savcılar cezaevinde. Ne yapacaktı savcılar? Bomba ve silah yüklü TIR’ların geçip gitmesine izin mi vereceklerdi?
Bölgede cereyan eden bazı olayları hatırlatalım:
20 Ağustos 2012’de Gaziantep merkezinde bombalı saldırı gerçekleşti. 9 vatandaşımız şehit oldu, 250 kişi yaralandı. 11 Şubat 2013’te Hatay’ın Reyhanlı ilçesi Cilvegözü Sınır Kapısı’nda bombalı saldırı meydana geldi. 13 kişi hayatını kaybetti. 11 Mayıs 2013’te Reyhanlı’da gene bombalı saldırı; 52 vatandaşımız şehit oldu. Çok sayıda yaralı vardı.
Aziz Takçı’nın savunmasının ilk bölümünü dün yayınlamıştım. Bugün devamını sizlerle paylaşıyorum. Takçı savunmasında, bölgede gerçekleşen şiddet olaylarını hatırlatıyor ve görevini yaptığını söylüyor.
* 19 Ocak 2014 tarihinde, sabahın çok erken saatlerinde jandarma personeli beni aradı. Görüşmek istediğini söyledi. Ben de “Gel” dedim. 5-10 dakika ayaküstü bana uğradı. BDP milletvekillerinden Ahmet Türk’ün Nizip taraflarında mitingi olacağını, son zamanlarda Stareks marka araçların çalındığını, bunlara bomba yüklendiğini, bunlarla Reyhanlı bölgesinde eylem yapılabileceğini bir haber elemanından duyduğunu söyledi. Kendisine, “Bu haliyle sadece bir istihbari bilgi söz konusu. Hangi plakalı araç, kim, nerede, soruşturmayı başlatacak ayrıntılar yok. Başka bir bulguya ulaşırsanız, gereğini yaparız” dedim ve gönderdim. Aynı gün daha sonra o arkadaş tekrar geldi. Mühimmat yüklü 3 adet TIR’ın çekici plakalarını da vererek, Adana istikametini kullanacağı yönünde ihbar aldıklarını belirtti. Daha önceki ihbarla birleştirdim ve arama emri verdim. Bir müddet çalıştıktan sonra da evime gittim.
Jandarmadan Albay Özkan Bey, benimle temasa geçtiler. TIR’ları durdurduklarını, kasalarını açtıklarını, 3 adet TIR’ın her 3’ünde de 2’şer ayrı kasada, ağzına kadar silah ve mühimmat olduğunu söylediler. Bana anlattıklarına göre, TIR’ların yanına başka bir araç gelmiş. “MİT’çiyiz” demişler. “Biz savcının anasını bilmem ne yaparız” diye küfür ederek konuşmuşlar. Kimlik gösteriniz… Göstermiyorlar. Bana sordular, “Bu şahıslar kimlik vermiyorlarsa, uygun bir şekilde muhafaza altında tutun” dedim.
Oraya MİT Müsteşarı da gelse, TIR’larla irtibatını ispat etmesi lazım; bir belge göstermesi lazım. Engelleme teşebbüsleri üzerine, olay yerine gidip çözmek istedim.
Oradaki malzemelere ben de baktım. 155’lik top mühimmatı, uçaksavar mühimmatı, hepsini gördüm. Birdenbire Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, İl Emniyet Müdürü, 400-500 tane Çevik Kuvvet olay yerine geldi. Vali bana aynen şunları söyledi: “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aradı, ‘Bu araçlar MİT’e ait. Bu silah ve mühimmatı da biz gönderdik. Sayın savcı bey bu araçları serbest bıraksın’ dedi.” Ben şu cevabı verdim: “Bana iki satır bu TIR’ların MİT’e ait olduğuna dair yazı yazın. MİT görevlisi olduklarını iddia eden arkadaşlar da kimliklerini versinler. Özkan Albayım da bunları tutanağa geçirsin. Biz de bırakalım.”
Vali Coş’un MİT ile ilgili söylediği şeyleri burada tekrarlamayacağım. “Bu iş böyle mi yapılır” diye başlayan ve devamında birçok hakaret içeren sözler sarf etti. Bana karşı ise çok saygılıydı. O sırada, MİT Bölge Başkanı olduğunu söyleyen bir şahıs geldi. Vali bey benim talebimi ona iletti. Bölge Başkanı, “Ben bir belge veremem” dedi.
Kimliklerini istedim, onları da veremeyeceklerini söylediler. Israrlar sonucunda, MİT Bölge Başkanı, kamyonların içindeki silah ve mühimmatın, MİT’e ait yurtiçi üniteler arasında nakledildiğini ifade eden bir yazıyı valiye teslim etti. (Oysa daha sonra, Tayyip Erdoğan ve Efkan Ala, bunların Suriye’deki Türkmenler’e giden yardım malzemesi olduğunu belirterek, MİT’in bize verdiği resmi yazıyı yalanladılar.) MİT Bölge Başkanı’nın yazısı üzerine ben de araçların yoluna devam etmesine müsaade ettim.
* 7 Kasım 2013’te uyuşturucu ihbarıyla bir TIR yakalanmış ve içinden 935 adet havan topu mühimmatı çıkmıştı. Vali Coş, basın toplantısı düzenleyip, bu başarıyı övmüştü. Sonra o TIR’la ilgili takipsizlik kararı verildi. İçindeki savaş mühimmatı nereye gitti? (Bu sırada Özcan Şişman araya girerek “MİT’e iade edildi” diyor.) Madem bu dosyaya takipsizlik kararı verildi, Hüseyin Avni Coş da bizim gibi casus olarak yargılanmalı. Öyle değil mi? Çünkü o da suç konusu olmayan bu TIR’la ilgili suçlamalarda bulunmuştur. Yasa dışı örgütlere sevkiyat yapıldığını söylemişti.
* Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160’ıncı maddesine göre, Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle suçun işlendiği izlenimi veren bir hali öğrenir öğrenmez, kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere, hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle delilleri toplayarak muhafaza altına almakla yükümlüdür. Beni “Arama kararını neden kolluğa gönderdiniz” diye suçluyorlar. Kime gönderecektim? Manava mı? CMK 160’a göre soruşturmaya başlamak zorundayım. Başlarsınız, delilleri topladıktan sonra soruşturma izni istersiniz.
* MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesinde, sadece soruşturma izni vermeye yetkili merci tanımlanmış. Boşluk olunca, memur yargılanmasına ilişkin 4483 sayılı yasaya gideriz.
Bu yasanın 4’üncü maddesi, “Cumhuriyet savcısı kendisine ulaşan bir ihbar ve şikâyette kaybolmasından korkulan delilleri topladıktan sonra, başka hiçbir işlem yapılmaksızın, dosyayı olduğu gibi yetkili merciye gönderir” diyor. O delili toplamazsan, kaybolacak, gidecek. Biz zaten, araçların MİT’e ait olduğunu bilmiyorduk.
Dosyamıza intikal etmiş, somut bilgi ve belge yoktu. Ama her halükârda delilleri toplamak zorundaydık. Bu olayın olduğu dönemde Van’da, bir tane MİT görevlisi, yüksek miktarda uyuşturucuyla yakalandı; yargılandı, ceza aldı. O zaman kimse MİT görevlisi filan demedi. 3 kamyon mühimmatla yakalanan elini kolunu sallayarak gidecek; hiçbir işlem yapılmayacak… 50 kilo uyuşturucu kaçıran ceza alacak…
* MİT Kanunu’nun 4’üncü maddesi, görevlerini saymış. Tamamen istihbari görevler, operasyonel bir görev yok. Sayılan görevler arasında, silah ve mühimmat taşıma, nakletme yetkisi yok. Aynı kanunda, “Bunun haricinde MİT’e başka bir görev verilemez” diyor. Silah ve mühimmat naklini sadece Silahlı Kuvvetler yapar. MİT Bölge Başkanı’nın haberi yok; valinin haberi yok; Genelkurmay’ın haberi yok; Jandarma Alay Komutanı’nın haberi yok… Ama mühimmat naklediliyor ve suçlu biz oluyoruz.
* Yargıtay yerleşik içtihatlarında suç teşkil eden bir husus ne devletin gizli belgesi sayılır ne de devlet sırrı. MİT’e silah, mühimmat taşıma yetkisi verilmiş mi? Bunun bir belgesi var mı? Böyle bir karar, böyle bir bilgilendirme yok ama görünen o ki, bir çadır devleti gibi, adeta sözlü talimatlarla 2000 TIR silah ve mühimmat nakli yapılmış.