« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 May

2015

Meydanlardan alınamayan adam

Murat Belge 01 Ocak 1970

 “Beni meydanlardan alamazsınız,” diye haykırıyor Cumhurbaşkanı. Olayı unutup yalnız bu söze bakarsanız ne anlarsınız? Herkes gibi Cumhurbaşkanı’nın da meydanlara çıkıp seçim nutku atma hakkı var, ama birileri bu hakkı ondan esirgemeye çalışıyor –böyle bir durum olmalı. Peki, bu mu gerçek durum? Hayır. Bu ülkenin yasasına, anayasasına, teamülüne göre Cumhurbaşkanı (gerçekten öyle olmasa da) “tarafsız” davranmakla yükümlüdür, partiler- üstü bir konumu vardır vb. Cumhurbaşkanı bunların hepsini her gün çiğnemektedir. “Tarafsızlık” bir yana, partizanlığın şimdiye kadar görülmedik örneklerini vermektedir.

“Beni meydanlardan alamazsınız” diye bağırınca, “Helâl olsun önderimize” diye coşan bir tabanı var. Onu ilgilendiren tek sorun da bu: o tabanı diri tutmak.

Bunun için de, gerilim ateşine sürekli kömür atmak gerekiyor.

“Başkanlık sistemi kurulmalıdır. Bunun dönüşü yoktur!” diye bağırıyor. Bunu bağırırken, kurulmuş gibi de davranıyor. Başlı başına suç.

Bu kuraldışılık, Tayyip Erdoğan için bir varolma biçimi haline geldi. Gerilime de öncelikle bunun için ihtiyacı var. Gerilim olmayan bir ortamda “Şu şudur, bu böyle midir, şunun aslı nedir?” diye sakin bir konuşmanın zeminini patlattı, berhava etti?

Seçimi istediği oranlarla kazanır da istediği “Başkanlık sistemi”ni geçirir, yani Anayasa’yı istediği şekle sokarsa ne olacak? Şimdi yaptıkları “yasal” mı olacak? Hayır, yapıldığı zaman suç olan bir şey, suç olarak kalır. Ama seçim o şekilde sonuçlanırsa Erdoğan usulsüzlüklerini halka onaylatmış olacak ve bu da ona “fiilî” bir meşruiyet kazandıracak.

Ama bunun için HDP’nin barajı geçmemesi bir zorunluluk. Bu da, o istenen sonuca varmak için yeterli olmayabilir, ama bu olmazsa zaten başka yolu yok.

O halde, Tayyip Erdoğan’a göre, ne olursa olsun, HDP barajı geçmemeli.

Bunun ne anlama geldiğini Türkiye’nin siyaset ortamının işleyişini bilen herkes anlar.

Tayyip Erdoğan on küsur yıldır devam eden iktidarında çeşitli davranış üslûplarından geçti, çeşitli kostümlerle toplum karşısına çıktı. Ama kazandığı üçüncü seçim zaferinden sonra bu kostümleri bıraktı, attı ve şimdi, bir süredir görmekte olduğumuz kılığa büründü. Bu bir savaşçı kılığı. Eylemi de, söylemi de buna uygun. Tayyip Erdoğan’ın soluk alıp vermesi bu ortamın şiddet dozunu artırarak devam etmesine bağlı. Çünkü bir kuraldışı davranışını empoze etmesi bir başka kuraldışı davranışta bulunmasını gerektiriyor. Böylece bir kuraldışılık birikimi oluşuyor.

Sakin, gerilimsiz bir ortamda “Bunu niçin yaptın?” diye sorulduğunda cevabı verilemeyecek işler oluyor. Ama ayağa fırlayıp “Paralelciler onu da yaptı, bunu da yaptı! İnlerine gireceğiz! İnim inim inleteceğiz! Pensilvanya’yı fethedeceğiz! Urun şahbazlarım! On altı Türk devletinin leventleri, ileri! Arş yiğitler vatan imdadına!” diye bağırmaya başladığında zaten ne yapmış, ne olmuş, niçin olmuş, bir anlamı kalmıyor.

Bu ilân-ı Harb’in muhatabı, nesnesi de çok belli değil. Bugün, görünüşte, Fethullah Gülen başköşeye oturtulmuş gibi. Ama hemen CHP ve Kılıçdaroğlu ya da HDP ve Demirtaş onun yerini alabilir, nitekim alıyor. “Dış güçler”i unutmaya gelmez. Erdoğan belki onlara doğrudan fazlaca hakaret etmiyor; ama bence dışa vurduklarıyla içinde sakladıkları ters orantılı. Bu bir propaganda sorunu da değil, dünya görüşü.

Ve tabii bütün bunlar olduğuna göre, Erdoğan’ın “kendi cephesi” sayılacak yerde de, kuyusunu kazmaya çalışan hasımları olmaz mı? “Dostluğun” geçici, “düşmanlığın” kalıcı olduğu bir dünyada elbette olur.

O halde, dayan gerilime!

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 10626

ulkucudunya@ulkucudunya.com