« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 May

2015

ABDULLAH b. SELÂM

Mustafa Fayda 01 Ocak 1970

Ebû Yûsuf Abdullah b. Selâm b. el-Hâris (ö. 43/663-64)

Yahudi âlimi iken daha sonra müslüman olan meşhur sahâbî.

Medine civarına yerleşmiş bulunan üç yahudi kabilesinden Benî Kaynuka‘a mensuptur. Hz. Yûsuf neslinden geldiği rivayet edilir. Asıl adı Husayn (??????) iken müslüman olunca bu isim Hz. Peygamber tarafından Abdullah’a çevrilmiştir. Babası gibi o da yahudi âlimlerindendi. İslâmiyet’i kabul ediş tarihiyle ilgili üç ayrı rivayet vardır. Hz. Peygamber henüz Mekke4de iken ihtida ettiği rivayetinin yanında Asr-ı Saâdet’in sonlarında (8/629-30) müslüman olduğu da zikredilmiştir. Umumiyetle kabul edilen rivayete göre ise, Hz. Peygamber hicret yolculuğunun sonunda Kubâ’ya varınca yanına gelmiş ve kendisine yönelttiği bazı soruların doğru cevaplarını aldıktan sonra, bunların ancak bir peygamber tarafından bilinebileceğini söyleyerek müslüman olmuştur. J. Horovitz, Bedir Savaşı’na ve daha sonraki savaşlara katılan sahâbîlerin isim listesinde adının yer almamasına dayanarak Abdullah’ın ancak son devirlerde müslüman olabileceğini ileri sürmektedir (bk. İA, I, 41-42). Yine aynı yazar Abdullah’ın Hz. Peygamber’e yönelttiği rivayet edilen üç soruyu, müslüman olan yahudiler taraından uydurulmuş bir rivayet kabul etmekte ve onun erken müslüman olduğunu gösteren bazı kayıtları da asılsız saymaktadır. Halbuki siyer ve megazî kitapları Bedir savaşına katılan müslümanların listesini titizlikle tesbit ettiği halde, diğer savaşlara iştirak edenlerin isimlerini vermekte, ancak şehid olanları bildirmektedir. Hadis ilminde ashabın dereceleri sıralanırken Bedir’e katılmanın bir mertebe kabul edildiği, ancak diğer savaşların nazarı itibara alındığı da bilinmektedir. Horovitz, başta Buhârî (“Enbiyâ’”, 1; “Menâkıbü’l-ensâr”, 51) ve Müslim (“Hayz”, 34) olmak üzere muhaddislerin, siyet ve megazî yazarlarının rivayet ettiği üç soru olayını reddederken hiçbir sebep ve kaynak göstermemektedir. Ayrıca, Abdullah’ın Hz. Peygamber tarafından cennetle müjdelendiğinin de (bk. Buhârî, “Menâkıbü’l-ensâr”, 19; Müslim, “Fezâ’ilü’s-sahâbe” 147-150) sonradan ortaya atıldığını söylemektedir. Öyle görünüyor ki Abdullah b. Selâm gibi meşhur bir yahudi bilginin İslâmiyet’i kabul edip müslümanlar arasında önemli bir mevki kazanmasına ve oun yahudileri itham eden bazı görüşleri -üç soru hadisinin devamında görüldüğü gibi- yaymasına müellifin gönlü razı olmamaktadır.

Abdullah, halası dahil bütün ev halkının Müslümanlığı seçmelerini de sağlamıştır. Uhud Savaşı’na katılmış, Medine civarında bulunan yahudi kabilelerinden Benî Nâdir’in muhasarasında bulunmuş, Benî Kurayza’dan esir alınan kadın ve çocukların muhafaza edlimesi işi de ona verilmiştir. Ayrıca Hz. Ömer devrinde Kudüs’ün fethine ve Câbiye’deki toplantıya katılmış, 642 yılında Sâsânîler’le yapılan Nihâvend Savaşı’nda da bulunmuştur. Halife Osman’ın evini kuşatan âsilere engel olmaya çalışmışsa da muvaffak olamamıştır. İlk iki halife hakkındaki övücü sözleri kaynaklarda yer almaktadır. Hz. Ali’ye biat etmemekle beraber ona Irak’a gitmemek ve Âişe ile mücadeleye girişmemek konusunda telkinde bulunmuştur. Muâviye’nin halifeliği sırasında Medine’de vefat etmiştir.

Tevrat ve Talmud’u babasından okumuş olan Abdullah b. Selâm, Medine’deki yahudilerin meşhur âlimlerindendi. Onun, Şuarâ sûresinin 197. âyetinde işaret edilen “İsrâiloğulları âlimleri”nden olduğu, Ra‘d sûresinde (13/43) konu edilen “kitap bilgisene sahip” kişiyle de kendisinin kastedildiği kanaati yaygındır. Hz. Peygamber’in cennetle müjdelendiği Abdullah’ın ashap tarafından bir âlim olarak büyük saygı gördüğündü şüphe yoktur. Nitekim Muâz b. Seksekî’ye kendisinden sonra faydalanabileceği dört kişinin adını verirken Abdullah b. Selâm’ı da saymıştır.

Başta oğulları Muhammed ile Yûsuf olmak üzere Ebû Hüreyre, Enes b. Mâlik, Atâ b. Yesâr, Basra Kadısı Zürâre b. Evfâ ve diğer bazı kişiler kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. Buhârî ve diğer muhaddisler, ondan hadis nakletmekte tereddüt göstermemişlerdir. Ayrıca peygamberler tarihi, kâinatın ve insanın yaratılışı, fiten*, melâhim* ve kıyamet alâmetlerine dair kendisine nisbet edilen bazı bilgiler İslâm âlimleri tarafından nakledilmiştir. İsrâiliyyat’ın karıştığı bu nevi rivayetler onun sika* ve adl* vasıflarının reddedilmesi için bir sebep teşkil etmez. Nitekim ceh ve ta‘dil* kitaplarında kendisine herhangi bir tenkit yöneltilmez. Bununla birlikte, Peygamber’e nisbet etmediği bilgi ve rivayetlerinde İslâm öncesi kültürüne dayandığını göz önünde bulundurmak, ona isnat edilen haberlerin doğruluğunu araştırmak, ayrıca adının istismar edilmiş olabileceğini dikkate almak gerekir.

Abdullah b. Selâm’a nisbet edilen bazı risâleler zamanımıza kadar gelmiştir. Hz. Peygamber’e sorduğu sorularla bunlara verilen cevapları ihtiva eden ve birçok yazması bulunan el-Mesâ’il’i Kahire’de basılmıştır (1867). Büyüye dair üç varaklık bir risâlesi ile Hz. Peygamber’in kavlî ve fiilî bazı sünnetlerini içine alan başka bir risâlesi ve Daniel’e nisbet edilen kitaptan aldığı bazı parçalar ise yazma halindedir (bk. Sezgin, GAS, I, 304).

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 12244

ulkucudunya@ulkucudunya.com