Medyayı susturma emri
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
Ankara Anayasal Suçlar Bürosu SavcısıSerdar Coşkun’un Ulaştırma Bakanlığı’na “muhalif medyayı susturma” talimatı yazdığı iddia edildi.
Yeni AKP Türkiyesi’nde bu tür çılgınlıklara aşinayız.
Saraydan AKP yargısına, iktidardan AKP tabanına kadar ciddi bir jakobenlik yarışı var.
Kim daha çok kin ve nefret kusuyorsa, her kim despotik cinnette ön plana çıkıyorsa o kadar kazandığını düşünüyor.
Akıl ve mantıkla izahı mümkün olmayan böyle bir talimat, Erdoğan’ın medyadan ne anladığını gösteriyor.
Sarayın kendisini okşayan bakışları olmasa, bu savcının böyle bir cinnet talimatını vermesi mümkün değil.
Zira “muhalif medyayı susturma” şeklinde bir talimatı, Türkiye’de hiçbir makam ve merciinin verebilmesi mümkün değil.
Cumhurbaşkanı, hükümet, yargı makamları asla böyle bir talimat veremez.
Çünkü AİHS ve mevcut Anayasa’ya göre böyle bir talimat verilemez.
Konusu suç teşkil eden talimat verilebilmesi mümkün değil.
Anayasa 137’deki emredici temel hükme göre, böyle bir talimat yazılı olarak verilse bile yerine getirilmez.
Her şeye rağmen bu suç talimatı yerine getirilirse, emri verenle birlikte kanunsuz emri ifa edenler de sorumluluktan kurtulamaz.
“Muhalif medyayı susturun” demekle, basın faaliyetlerini yasaklayın, gazeteleri ve televizyonları kapatın demek aynı şeydir.
Serdar Coşkun böyle bir talimatı Avrupa’da verseydi, aklından zoru olduğu düşünülüp derhal akıl hastanesinde müşahede altına alınırdı.
Anayasa’nın 6. Maddesi’ne göre, hiçbir makam veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetki kullanamaz.
Ama bu savcı böyle bir talimat verebilme cüretini nasıl gösterebiliyor?
Bu emrin kaynağı Anayasa olmadığına göre neresi?
Böyle bir suç talimatını gözünü kırpmadan verebilen o savcı kuşkusuz “kaynağıyla birlikte” yargılanacaktır.
Medyayı susturma talimatı mevcut Anayasa’ya göre verilemediğine göre ortaya bir gerçek daha çıkıyor:
O da Anayasa’nın resmen kaldırılmış olması.
Böylece savcının TCK.309 çerçevesinde ağırlaştırılmış müebbet hapsi gerektiren bir suç örgüsü içinde olduğu görülüyor.
Mevcut Anayasa’ya göre böyle bir cinnet talimatı verilemediğine göre, demek ki bu savcının dayandığı bir başka gizli anayasa var.
Anayasa dışı bir başka devlet, bir başka örgüt ve güç var.
İşte bu illegal güç, her zaman dediğim gibi saraydan yargıya ve yürütmeye kadar uzanan organize bir suç örgütüdür.
Yani savcı anayasa dışı paralel bir devletin illegal faaliyetini yürütmektedir.
Paralel savcı budur!
Aksi halde böyle bir suç talimatı veremezdi.
Kaygılanırdı, korkardı yargılanır ve mahkûm olurum diye.
Çünkü savcı böyle bir talimat vererek, illegal örgütsel bir suç üyeliğini itiraf ediyor.
Bu talimatı vermekle kendi aleyhinde suç delili üretmiş oldu.
Umarım yazılı verildiği söylenen bu savcı talimatı yok edilmez.
Bugünkü saray kölesi HSYK’nın bu savcıyı görevden menetmemesi, savcının içinde bulunduğu örgütsel suç tablosunu değiştirmiyor.
Çünkü HSYK da aynı suç tablosunun içindedir.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne (RSF) göre Türkiye, 180 ülke içinde zaten 149'uncu sırada.
Freedom House’a göre Türkiye son beş yılda Tayland ve Ekvador'un ardından basın özgürlüğünde en hızlı gerileyen 3’üncü ülke.
Erdoğan ve Serdar Coşkun gibi savcılar Türkiye’yi dünyada rezil etmek için yoğun mesaide bulunuyorlar.
Havuz dışında kalan basın yayın organları zaten 3-5’i geçmiyor.
Twitter’ın kökünü kazıyacağım diyen, YouTube ve Twitter’ı kapattıran bir Cumhurbaşkanı varken, onun uyduluğunu yapan savcıların olması hiç şaşırtıcı değil.
Hâkimlik ve savcılık mesleğinde onur ve şeref bırakmayan HSYK’ya acıyorum.
Siyasetle geldiniz…
Asla hâkim olamadınız.
Asla HSYK olamadınız.
Tarafsız ve bağımsız hâkimleri biçme konseyi oldunuz.
Yine siyasetle gideceksiniz ama gitmekle kalmayacaksınız.
Yargılanacaksınız belki tutuklanacaksınız.
Bari kendi istikbalinizi düşünseydiniz…
