Başımıza açtıkları bela…
Emin Çölaşan 01 Ocak 1970
Sevgili okuyucularım, adına Suriye denilen güney komşumuz bir ülke var. Ortak sınırımız yaklaşık 900 kilometre.
Yakın geçmişe kadar bu sınırda ve çevresinde bulunan illerimizde mutlu bir yaşam vardı. Komşu ülkeyle ticaret olağanüstü boyutlara ulaşmış, üstelik sınır kaçakçılığı büyük ölçüde azalmıştı.
Ama işin en önemli boyutu, olumlu ve olumsuz ne olursa olsun, karşımızda muhatap olarak bir Suriye Devleti vardı.
Önceki devlet başkanı Hafız Esad döneminde Suriye’den düşmanlık gördüğümüz kesindir. Apo’yu Şam’da besleyen, koruyup kollayan onlardı. Ne zaman ki Türk Devleti bastırdı, teröristi sınır dışı etmek zorunda kaldılar.
Unutanlar için bir kez daha anımsatayım, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş Hatay sınırında bir konuşma yapıp Suriye’yi bu konuda ciddi bir biçimde uyardı.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel aynı uyarıyı Meclis kürsüsünden yaptı. Durumun ciddi olduğunu, aksi takdirde Türk Ordusu’nun olaya el koyacağını anlayan Hafız Esad, Apo’yu kovmak zorunda kaldı. Başka seçeneği yoktu.
* * *
Hafız’ın ölümü sonrasında yerine oğlu Beşar Esad geçti ve iki ülke arasında ciddi dostluk ilişkileri kuruldu. Tayyip artık mitinglerinde haykırıyordu:
“Esad kardeşimle kurduğumuz dostluktan memnun musunuz? İki ülke arasında vizeyi kaldırdık, ticaret hızlandı…”
Kalabalık “Eveeet” diye yanıt veriyordu.
Tayyip Ailesi’yle Esad Ailesi arasında ciddi dostluk bağları kurulmuştu. Birlikte tatil yapıyorlar, karşılıklı ziyaretlerde bulunuyorlardı.
Ancak günün birinde Tayyip’e ABD’den bir talimat geldi:
“Biz Esad’ı devirmeye karar verdik, sen de ona göre davranacaksın…”
Ve Tayyip, Suriye’yi düşman ilan etti.
Ancak sonradan başımıza gelecekleri ya hiç anlamamıştı, ya da yanlış ata oynamıştı.
* * *
Türkiye’nin paraları Esad’ı devirmek için örgütlenen Suriyeli muhaliflere oluk gibi akıtılmaya başlandı. Profesyonel teröristlerden oluşan, özellikle Suudi Arabistan ve Katar gibi iki hırsız ülkeden sağlanan para ve silah yardımıyla bunlar Suriye devletine savaş açtılar.
Türkiye ise bu teröristlere gıda, silah ve cephane yardımıyla desteğini sürdürdü.
Amaç Esad’ı devirmekti!
Ancak işler ters gitti.
Suriye’nin kuzeyindeki bize komşu sınır bölgelerinin bir bölümünü PKK, diğer bölümünü ise Suriyeli muhalifler ele geçirdi.
Sonra bunlara en tehlikeli örgüt olan IŞİD İslamcı terör örgütü katıldı.
Bugün itibariyle sınırımızda artık Suriye Devleti yok… Dolayısıyla muhatap alınacak bir güç yok.
Felaket tablosu bizim açımızdan ortaya çıkmaya başlıyordu.
* * *
Sınırımızdan içeriye ülkesindeki savaştan kaçan iki milyonu aşkın perişan, aç ve sefil Suriyeli girdi. Bunların çoğu şimdi çok sayıda ilimizde kurulan sığınmacı kamplarında yaşıyor ve tarafımızdan besleniyor.
Ancak yüz binlercesi de (sayılarını bilen yok) başta İstanbul olmak üzere bütün kentlerimize dağıldı.
Bunlar çöplüklerde, çadırlarda yaşıyor ve dilencilik yapıyor.
Adana, Mersin, Kilis, Osmaniye, Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep gibi illerimiz şimdi bunlarla dolup taşıyor, ülkemizin dört bir yanında her gün olaylar çıkıyor, toplumsal patlamalar yaşanıyor.
İş o boyuta vardık ki, Antalya Valiliği Suriye vatandaşlarının kente ve il sınırlarına girmesini yasakladı… Bu perişanlığın turistler tarafından görülmesi istenmiyordu!
* * *
Dünyaya gelmiş geçmiş en kanlı İslamcı terör örgütlerinden biri olan IŞİD’ibiliyorsunuz.
Eline geçirdiğini öldüren, sokaklarda pala ile kelle kesen, kadınları kaçıran, dünyaya korku salan bu örgüt Musul’da bizim diplomatlarımızı ve polislerimizi de kaçırdı.
Öldürmesinler diye onlarla pazarlık yapıldı ve serbest bırakılmaları karşılığında bu örgüte gıda, silah ve cephane gönderildi.
Bizim hükümet yine de mutluydu:
“Boşverin canım, IŞİD Esad’ı devirecek!..”
IŞİD son olarak Suriye’de UNESCO’nun dünya harikaları listesinde yer alan Palmiraantik kentini ele geçirdi. Bunlar ele geçirdikleri her yeri ve özellikle arkeolojik eserleri bombalıyor, müzelerdeki tarihi eserleri balyozla kırıyor.
Palmira’nın sonu da aynen böyle olacak.
* * *
Bütün bunlar olurken Esad sağlam çıktı ve bir türlü devrilmedi. Halen iş başında. Ama ülkesi harabeye döndü, yüz binlerce insan öldürüldü.
Suriye’de öldürülen her Müslümanın kanında Tayyipgiller iktidarının da vebali ve sorumluluğu olduğunu unutmayalım. Esad’ı devirme hırsıyla bu iğrenç katliamlara çanak tutan onlardır.
* * *
Şimdi milyonu aşkın sığınmacıyı Türkiye’deki kamplarda barındırıyoruz. Bu iş için durup dururken bilmem kaç milyar dolar para harcamak zorunda kaldık.
Tayyip ve Ahmet sürekli yakınıyor:
“Biz bu kadar harcamayı bütçeden yapıyoruz, Batı dünyası ise hiç aldırış etmiyor. Birleşmiş Milletler nerede, AB nerede!..”
Hiç kimsenin umursamadığı bu yakınmaları yurt dışında ciddiye alan yok ve olmayacak çünkü Suriye olayına balıklama dalan bizim iktidardır.
Milyonlarca sığınmacıyı atsan atamazsın, satsan satamazsın!
O halde ne olacak?..
Aldık başımıza Suriyeliler belasını, ne olacağını hiç kimse bilmiyor!
Suriye sınırımız boyunca artık Suriye Devleti yok.
Onun yerini PKK, IŞİD, El Kaide ve Suriyeli muhalifler aldı.
Esad ise yerinde duruyor.
Bizimkilerden tık yok!
Hepsini bırakın bir yana, bu olanlar konusunda uğradığımız maddi ve manevi zararın hesabı günün birinde Tayyipgiller iktidarından acaba sorulacak mı?