9
Abdülhamit Bilici 01 Ocak 1970
Ülkemizin 2-3 sene öncesine göre demokrasi, hukuk, uluslararası itibar ve ekonomi açısından çok gerilediğine kuşku yok. Çıplak gerçek böyle. Buna rağmen her şeyin yolunda olduğunu iddia edenler de çıkıyor. Bu durumda ne yapacağız, gerçek hangisi?
Kutuplaşma ve gerilimin yüksek olduğu dönemlerde herkes kendi doğrusuna daha çok sarıldığından gerçeği görmek zordur. Bu durumda benim ya da senin sübjektif düşüncenden çok, objektif verilere, ulusal veya uluslararası saygın kurumların raporlarına ve saygın kanaat önderlerinin görüşlerine bakmak gerekir. Aşırı tarafgirlik yüzünden çıplak gerçeklerin bile görülmediği zamanlarda ancak onlar hakemlik yapabilir.
Bu çerçevede ülkemizin gidişatına dair bazı objektif sonuçlara bakalım: Devletin resmi istatistik kurumu TÜİK’e göre vatandaşın ekonomiye güven endeksi bu ay yüzde 64’e gerileyerek son 6 yılın en düşük seviyesine inmiş durumda. Hâlbuki 3 sene önce bu gösterge yüzde 90’ın üzerindeydi.
AB üyelik sürecinde reformların yapıldığı, demokrasi ve hukuk açısından olumlu gelişmelerin yaşandığı 2003-2007 arasında Türkiye, yıllık ortalama yüzde 7,4 gibi çok parlak bir büyümeyi başarmıştı. Hâlbuki son dönemde demokrasi ve hukuk alanındaki gerilemeyle birlikte ekonomide durma noktasına geldi. İşte rakam: 2007-2014 arası yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 3,2. AB’den ülkemize 2011’de 12 milyar dolar yatırım gelirken, bu 2014’te 5.5 milyar dolara düşmüş.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü her yıl ülkelerin yolsuzluk karnesini çıkarıyor. Bu kurumun son raporuna göre, geçen yıl 11 basamak birden gerileyen Türkiye 64. sıraya düştü. Tüm kamu harcamalarını Meclis adına denetlemesi gereken Sayıştay’ın çalışamaz hale getirildiği, İhale Kanunu’nun yüzlerce kez değiştirildiği, büyük yolsuzlukların aklanıp soruşturanların hapsedildiği bir ortamda, Türkiye’nin 2-3 yıl öncesine kadar elde ettiği olumlu imajı sıfırlayarak 2002’deki seviyeye gerilemesi hiç şaşırtıcı değil.
Peki, bir ülkede demokrasi olup olmadığını en önemli göstergesi olan basın özgürlüğünde durum nasıl? Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF), ‘2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre ülkemiz 180 ülke arasında 149’uncu sırada. Yani Nijer, Liberya, Zambiya, Mali ve Zimbabwe gibi ülkelerin gerisinde. Hâlbuki aynı kuruluşun 2002 endeksinde 100’üncü, 2008’de ise 103’üncü sıradaydık.
Ülkelerin demokrasi seviyesini ölçen Freedom House’a göre de ülkemiz basın özgürlüğü açısından 199 ülke arasında 142. sırada. Ayrıca geçen yıldan beri medyanın özgür olmadığı ülkeler kümesinde. Hâlbuki aynı kurumun 2008 raporunda ülkemiz 109. sırada idi.
Ülkemizin uluslararası itibarı açısından çok farklı göstergelere bakılabilir. Bana göre bunların en önemlisi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapılan iki oylamanın sonucu. Türkiye iki kez Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine aday oldu. İlki 2008’deydi. O dönemde AKP hükümeti, demokrasi, hukuk ve ekonomi alanındaki reformlarıyla başka ülkelere örnek gösteriliyordu. Dış politikada aynı anda İslam dünyası, Batı, Rusya, Afrika ve komşularıyla çok iyi ilişkilere sahipti. Bu başarıların sonucu olarak ülkemiz BM’de 151 ülkenin desteğini alarak geçici üye olmayı başardı. 2014’te ikinci kez aynı göreve aday olduğunda ise son turda sadece 60 ülkenin desteğini alarak seçilemedi. Çünkü dış politikada hemen herkesle kavgalıydı ve içeride örnek demokrasi ve hukuk reformlarının yerini gazetecileri hapse atan, iş dünyasına baskı kuran, muhaberat kanunları çıkaran, sosyal medyayı yasaklayan otoriter bir rejim almıştı.
Erdoğan, geçen yıl cumhurbaşkanı sıfatıyla BM Genel Kurulu’na yaptığı konuşmada salon tamamen boş olduğu için “dünya lideri” propagandasına yakışmayan bu duruma havuz medyası el koymuş ve Obama’nın yaptığı konuşma sırasında çekilen fotoğrafı montajlayarak salonu dopdolu göstermişti. Arnavutluk’a gidip Türk okullarının kapatılmasını isteyen ve dönüşte uçaktaki gazetecilere “Cumhurbaşkanı ve Başbakanla konuştum, talebime olumlu yaklaştılar.” diyen Erdoğan’ın, 24 saat geçmeden Arnavutluk Cumhurbaşkanı Nişani tarafından “Türk okulları, Arnavutluk için de Türkiye için de tehdit değil.” sözleriyle yalanlanması da ülkemizi yönetenlerin uluslararası itibarını gösteren çarpıcı bir örnek.
Peki demokratlığından kimsenin kuşku duymayacağı saygın kanaat önderi ve 2007’de AKP’nin anayasa taslağını hazırlayan heyetin başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun’a göre gidişat nasıl? Liberal kültür dergisi Liber’den Enes Özkan’a konuşan Özbudun’un tespiti net: “İktidar 2007’ye göre 180 derece değişti.”
Evet, kral çıplak!