AKP’ye oy verilir mi?
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
‘Hangi partiye oy verelim?’ sorusuyla sık karşılaşıyorum. Sandığa bir hafta kaldı. Vatandaş kararını vermek zorunda. Partilerden birini tercih etmek durumunda.
Seçenek çok. Pusulada her siyasi görüşü temsil eden parti bulmak mümkün.
Bir ara gazetecelerin ‘oylarını açıklama’ geleneği vardı. En azından renklerini belli ederlerdi. Düşünceleri zaten malum. İlla bir partiyi işaret etmesi gerekmiyor yani.
AK Parti’ye sempatiyle baktığım sır değil. Ama dikkat edin AK Parti’ye diyorum AKP’ye değil. İkisi arasında fark çok. AK Parti yok artık. Siyasi ömrünü tamamladı. Davutoğlu ‘Nuh’un gemisiyiz’ dedi ya... İlk kurulduğunda öyleydi. Her siyasi görüşten temsilci vardı. Köksal Toptan’dan, Erkan Mumcu ve Ertuğrul Günay’a kadar. O misyon çoktan bitti. ‘Nuh’un gemisi’ esprisini yitirdi. Şimdi daha çok Titanic’e benziyor. Felakete doğru giden... Arkasından ülkeyi de sürükleyen. AK Parti adalet iddiasıyla siyaset sahnesine çıktı. 28 Şubat’ın hukuksuzluklarını ortadan kaldıracak, adaleti inşa edecekti. 13 yılın sonunda en ağır darbeyi adalet aldı. Ülke, açık cezaevi gibi. Örnek mi? O kadar çok ki. Bank Asya’ya el konulması. Adaletsizliğin zirvesi. Anayasa, kanunlar, kurallar askıya alındı. Aynı kriterler diğer bankalara uygulansın, kapısına kilit vurulmayacak banka kalmaz. Ekonomiden sorumlu bakan Ali Babacan partide kire bulaşmamış ender isimlerdendi. O da zulmün mimarı, hukuksuzluğun parçası oldu. Majestelerinin emriyle. Direnebilirdi. Olmadı, onuruyla çekilebilirdi. Yazık etti.
Bank Asya gaspı, AKP’nin hem adaletini hem de kalkınmasını tamamen sıfırladı. Ekonomiye de adalete de kalkınmaya de ülkeye de ihanet. Bedelini keşke sadece failleri ödese... Herkesin cebine dokunacak.
AK Parti, Doğu Perinçekgillerin ve bazı odakların elinde rehin. İyi başlamıştı, iyi devam etmişti ama sonunda ayağı kaydı, savruldu gitti. Bu sütunda ismini vermediğim bazı AK Partililerin eleştirel görüşlerini yazdım. Hepsi gercek. Aynıyla vaki. Neden mi isimlerinin yazılmasını istemiyorlar? Korkudan... Çünkü sopa büyük. Mesela onlardan biri ‘Bütün seçimleri kazandık ama kalpleri kaybettik. Dostlarımla çay içemez hale geldim. Seçimleri kazansak neye yarar? Siyasetten soğudum.’ demişti. Çok üst düzeylerde görev yapmış bir başkasının ağzından iki-üç hafta önce şu sözler çıkmıştı: ‘Biz davayı kaybettik. Seçimin ne önemi var? İslamcılığımız bitti, demokratlığımız gitti... İktidar bozmakla kalmadı, çok kirletti. Büyük bir kitle bize hırsız diye bakıyor.’ Hakiki bir özeleştiriydi bu.
Birkaç gün önce biriyle karşılaştım. Acı içindeydi. Uzun uzun 80 öncesinden söz etti. Akıncılar davasında hapis yattığını anlattı. ‘Ne oldu bize?’ diye soruyordu sürekli. Yeminle söylüyorum ‘Cemaat meselesi falan değil, İslam’a savaş açtı bizimkiler.’ dedi.
Davutoğlu’nun Cemaat’e ‘habis ur’ dediğini duyan AKP milletvekilinin sözlerini unutamam. ‘Bunu bize Vural Savaş söylemişti. Ne hale geldik!’ derken gözleri dolmuştu. AKP’nin hal-i pürmelalinden muzdarip sadece ben değilim. Partinin kahir ekseriyeti böyle düşünüyor aslında. Azgınlık çok küçük bir azınlığın eseri. Dar oligarşinin işi. AKP, Abdullah Gül’ün bile siyaset yapamadığı bir parti.
Evet, AKP hâlâ büyük. ‘Ben Davutoğlu başbakan olamaz’ demiyorum ki ‘Davasını kaybettikten, ruhunu yitirdikten sonra kazansa ne olacak?’ diyorum. Daha fazla zulüm ve yolsuzluktan başka. AKP, dallı, budaklı çınar ağacı gibi. Ama içi çürük. Gövdeye kurt girdi. Dışarıdan görünüşüne aldanmayın. Ayakta zor duruyor. Yan desteklerle bir süre daha ayakta durur belki... Ve lakin yarını yok. İlk rüzgârda devrilir.
Ben Gül’ün, Arınç’ın AK Parti’sine sempatiyle baktım. Fakat Efkan Ala’nın, Ozan Ceyhun’un, Mahmut Övür’ün AKP’sine asla...