Neyin karşılığı?!
Güler KÖMÜRCÜ 05 Mart 2008
Herkes bu günlerde aklından aynı soruyu geçiriyor; ‘ABD neyin karşılığı Türkiye’nin sınır ötesi operasyonuna göz yumuyor?’ Hep beraber okuyoruz haberleri; ABD’nin sorunlu bölgeleri var efendim; Afganistan, Irak, Lübnan bu arada İran’la da çok ciddi problemleri var. ABD bu sorunlu bölgelerle Türkiye’nin desteğini almadan başa çıkamaz, bizim de aynen kendi sorunlarımızın çözümünde Washington’la stratejik ortaklığa ihtiyacımız var; kazan/kazandır.
Bu ortaklığın mantığı kazan/kazandır üzerinde uyumla ilerlerse, yakında, Afganistan ve Irak’ta Türkiye çok daha önemli roller üstlenecek diğer yanda da Atatürk’ün vasiyeti ‘Musul Vilayeti Projesi’ni tekrar tartışmaya açacağız demektir. Musul ve Kerkük’le ilgili Türkiye’nin lehine son derece önemli yeni açılımlar, kazanımlar söz konusu olabilir. Barzani bir biçimde devreden çıkarıldı zaten. (Barzani’nin Türkiye’ye yönelik provokasyonlarına karşın çok dikkatli olmamız şart)
Bizim hanemizde başka neler yazılabilir peki? Kürt dosyası masada. Sayın Mahir Kaynak’ın yaptığı ilgili yorum bizden istenileceğe dair en somut fotoğrafı gösteriyor, diyor ki Sayın Kaynak; ‘Şimdi PKK militanlarının ve yandaşlarının ne yapacağı tartışılıyor. ABD önümüzdeki dönemde siyasi ve ekonomik tedbirlere ağırlık verilmesi gerektiğini söylüyor. Görünüşte dağıtılan örgütün yandaşlarının topluma kazandırılmasını ve bunların terör yerine siyaset yapmasını sağlamayı amaçlayan tedbirler Kürtlerin statüsünü ve bundan sonra hangi rolü oynayacağını belirleyecektir. ‘Bu arada ABD seçimlerinin sonucu da bizi çok yakından ilgilendiriyor, Sayın Kaynak’ın bu konudaki yorumu da son derece çarpıcı; ‘Eğer Türkiye istikrarsız hale gelirse ABD’de demokratlar, içeride bizde bir uzlaşma sağlanırsa Cumhuriyetçiler iktidara gelir’ diyor. Bunu kayda geçiniz efendim, çok anlamlı bir analiz. ABD’nin demokratlarını kimler destekliyor? Kısacası, tam bir dönemeçteyiz. Sizi şaşırtacağım, bence önemli olan bu dönemeç değil sonraki ‘Prestij’ bölümü aslında. Şimdi ne mi demek istedim? Bir film üzerinden anlatacağım, anlayışınıza güvenerek ey yüksek algılı okur;
‘The Prestige’ beni oldukça etkileyen Christopher Nolan’ın harika bir filmi. Bir sihirbazın hayatını anlatıyor. Politika hatta hayatın kendisi de ilüzyonlar dizisi değil mi aslında?
Filmde sihirbaz ana kuralı şöyle açıklıyor; ‘Her büyük sihir gösterisi üç kısımdan meydana gelir. İlk bölüme ‘Vaat’ denir: Sihirbaz size sıradan bir şey gösterir ama belki de sıradan değildir. (Edilen vaatlere bu gözle bakınız)
İkinci bölüme ‘Dönemeç’ denir, ortada olan kaybolur, nasıl mı? Eğer sırrı arıyorsanız bulamazsınız. Yani, dönemeçte sorduğunuz hiçbir sorunun gerçek cevabını alamazsınız, bu nedenle şu günlerde soğukkanlılıkla bekleyin, bütün cevapları ‘Prestij’ bölümünde alacaksınız.
Prestij bölümü, sürpriz ve de dönüşlerle dolu, hiç görmediğiniz kadar etkileyici şeylere tanık olduğunuz ASIL bölüm olacak. Ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını fark edeceksiniz. Bizler şu anda ‘dönemeç’teyiz. Dönemeçte olan hiçbir şey sizi ürkütmesin, yanıltmasın, şu anda olanlar sadece bir göz yanılgısı belki de. Prestiji bekleyelim.
Prestij bölümünü bekler iken de devletimizin tüm temsilcilerine güvenelim, siz/biz milli şuuru yüksek sivil irade olarak ‘demokratik ortamda’ sorumlu vatandaşlık görevlerimizi yerine getirelim, anlaşmalar masasında takipçi olduğumuzu hissettirelim, bu yeter. Dönemeçte kalmayın.
Musul konusunu da bu arada dikkatle takibe alınız efendim...