Harekât neyin karşılığı?
Avni Özgürel 05 Mart 2008
Afganistan'da önemli gelişmeler var... Kuruluşundan bu yana ilk kez kara harekâtı için bir araya gelen NATO kuvvetleri başarısız oldu ve pes etme noktasına geldi. Kandahar'ın güneyinde İslam Emirliği'nin kuruluşunu ilan eden Taliban başkent Kâbil'e her gün biraz daha yaklaşıyor. ABD'nin desteklediği cumhurbaşkanı Karzai etnik olarak Peştun olduğu halde Peştun çoğunluğun yaşadığı güney ve doğuda kontrolü sağlayamadı.
Bunun bizimle ilgisi ne derseniz cevabı şu: Afganistan'da görev yapan 800 kişilik Türk askeri birliği 45 bin kişilik NATO gücüne dahil ama muharebe görevi üstlenmiş değildi. Çatışma bölgesi olan Kandahar çevresinde ABD, İngiltere, Kanada, Polonya ve Hollanda birlikleri görev yapıyordu. Bu ülkeler geçen yıl 300 kadar kayıp verdi. Türkiye aynı süreçte askerlerimizin desteğinde TİKA'nın (Türk İktisadi Kalkınma Ajansı) insani yardım ve ekonomik destek alanında gösterdiği olağanüstü başarı sayesinde büyük itibar kazandı. Diğer ülkelerin asker ve subaylarının güvenlik endişeleri dolayısıyla Kâbil'de Türk askeri üniformalarıyla dolaşmayı tercih ettikleri bir ortam oluşmuştu.
Dikkat ederseniz cümlelerde hep geçmiş zaman kipi kullandım. Zira ülkede kontrolun sağlanamamış olması Ankara açısından tablonun böyle devamını zorlaştıracağa benziyor. ABD diğer NATO ülkeleri yanında Türkiye'den de 'elini taşın altına koymasını' istiyor. Haberlere bakılırsa Washington bu konuda ısrarlı ve doğru ise Ankara'dan istenen 'söz almış' durumda. Amerikalı ziyaretçi akınına uğramamızın altında yatan birinci sebep bu...
Türkiye'nin terör mücadesinde binlerce kayıp verdiğini bilmesine rağmen ABD Irak'ta bugüne kadar PKK'ya yönelik olarak ne kendisi etkili bir mücadele vermiş ne de örgütün üstlendiği bölgeyi kontrol eden Kürt liderlere bu yönde telkinde bulunmuştu. Irak işgalinin daha ilk günlerinde Tahran'ı yatıştırmayı akıl eden, bunun için İran rejimine karşı mücadele veren Halkın Mücahitleri örgütünü silahtan arındırıp Eşref Kampı'nda gözaltına alan Washington, Türkiye'nin yakınmalarına kulak tıkamış; hatta bu kadarla da kalmayıp Kuzey Irak liderlerini Türkiye'yle çatışmayı göze aldıklarını söylemekte sakınca görmeyecek seviyede cesaretlendirmişti.
Şimdi durum değişti. Stratejik dengeler altüst durumda. Afganistan meselesi önem kazandı, İran konusu boyut değiştirdi. ABD yönetimi 16 istihbarat örgütünün yaptığı ortak değerlendirme sonucu İran'ın nükleer silah programını terk ettiğinin açıklanmasıyla askeri harekât seçeneğini terk etti ama, Washington'un Ortadoğu coğrafyasının tamamında İran'ın elde ettiği ideolojik/stratejik derinlikten rahatsızlığı artıyor.
ABD'yi Türkiye'nin Irak'taki askeri harekâtına destek vermeye sevk eden ikinci sebep işte bu. Kendi hataları sonucu oluşan Şii kuşağını etkisizleştirmek için bölge ülkelerinin desteğini arayan Washington, Suudi Arabistan başta olmak üzere halkının çoğunluğu Sünni olan ülkelerden, bu arada Ankara'dan 'İran'ın tercidi'ne ve bu ülkede iç muhalefetin tırmanmasına destek vermelerini istiyor. İran ekonomik açıdan zor durumda. Ülkenin en büyük gelir kaynağı petrolü yer yüzüne çıkaran pompalardan tutun, boru hatlarına kadar uzanan hatlarda makine aksamı neredeyse hurda halde. Doğalgaz şebekesindeki sızıntılar tehlike sınırında, ama yedek parça yokluğundan onarım yapılamıyor. Ayrıca dini liderlerin muhalefetine rağmen yoksul halk yığınlarının desteğiyle ayakta duran Ahmedi Nejad iktidarı, rejimin inşa ettiği ve kimsenin işin içinde nasıl çıkılacağını bilmediği bir siyasi/bürokratik labirente çalışmak durumunda.
Türkiye gerek Afganistan gerekse İran konusunda ABD'nin beklentilerine uygun bir hareket içinde olur mu derseniz, bunun cevabı vermek çok kolay değil. Afganistan konusunda Washington'a söz verildiği iddiaları doğruysa, bunun manası Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bölgede ilk kez Müslüman unsurlarla çatışmaya girme olasılığının yükseleceği. Bunun davet edeceği tehlikeleri anlatmak ayrı bir yazı konusu... İran'a gelince, Ankara umarız ABD taleplerini Tahran'ın işini zorlaştırmasa bile kolaylaştırmama sınırında tutmayı akıl eder.
Bunlar Irak operasyonunun bedeli olarak göze alınmaya değer riskler mi derseniz, ona cevabım, hayır. Zira Türkiye'nin bu askeri harekâtla terör meselesini çözmesi uzak ihtimal. Problemin esasen içerde; siyasi, sosyal, ekonomik ve elbette adli/inzibati boyutları olduğunu görmeliyiz. Dilerim ordunun zor iklim şartlarında büyük özveriyle gerçekleştirdiği operasyonla sağlanacak şiddetin geriletildiği ortamı soruna gerçek çözüm için kullanma basiretini gösteririz.