« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Eki

2007

Özbekoğlu

İsmail Hakkı YILANLIOĞLU 01 Ocak 1970

 Milletine âşık ve milletinin her şeyini seven adam! Gençlik yıllarında «IŞILTILAR» başlığı altında yazdığı yazılarda her zerresinde Türk'e olan aşkının, muhabbetinin pırıltıları görülürdü.

Dağ gibi vücudunda taşıdığı kalbi, rikkat, merha. met ve iyilik doluydu. Vefakârdı. Ankara'ya her gençliginde dostlarını ziyaret etmeden dönmezdi. Kimdi bu dostları ? Onun dostları kendisi gibi Türk'ü seven, Türklü. ğe gönül veren arkadaşlarıydı. 1940 yılında tanışmış, tık. Daha o zaman komünizmin karşısında idik ve mücadele ediyorduk. Komünistlerin bir gün memleke. tin başına belâ kesileceklerinim tahmin ediyorduk. Yine bir gün beraberdik. Halkevine gidiyorduk. Na. mik Kemal'i anma töreni hazırlıyorduk. Hamza Sadi Özbek'le Halkevinin merdivenlerini çıkarken bir de baktık önümüzde Sabahattin Ali! Özbekoğlu birden gürledi: Vay, bu komünistin burda işi ne!
Sabahattin Ali, bu haykırışı duyunca gördü ki ses dağ gibi bir gençten geliyor. Koşarak içeri girdi ve gözden kayboldu. Nasıl da kaçtı, nereye sindi, bir türlü anlıyamadık..



1934 yılında, biz Istanbul'da idik. O da milli korunma murâkıbı vazifesini yapıyordu. Dürüst, çalışkan bir memurdu. Sıksık Kadıköy'deki evimize gelirdi.

Vapuru kaçırmamak için gelir gelmez saatini çıkarır, önüne koyar ve gözünü saatten ayırmazdı. Birinci ço. cuğum olacaktı. Oğlan olmasını istiyorduk. Bütün dostlara isim bulmalarını rica etmiştim. öyle biri. sim olsun ki oğlum onun gibi olsun. Nihayet Özbek. oğlu'nun bulduğu ismi beğendik ve onu koymaya ka¬rar verdik «Babur» ismini o bulmuştu, o istemişti. Fa kat birinci çocuğum kız oldu. Ama elbet bir oğlum o. lacaktı. Nitekim ikincisi oğlan oldu ve adını Babur koyduk. Böylece oğlumun adında özbekoğlu'nun hâtı¬rası yaşamaya devam edecek.

Memuriyetten ayrılınca Muğla'ya yerleşti. Bİ2 Muğla dendi mi Özbekoğlu'nu hatırlarız. O âdeta Muğ¬la'ya mührünü basmıştı. Muğla'yı da çok severdi. Za. fen Türk milletinin herşeyine meftundu. Onun en çok sevindiği, mutlu olduğu zamanları şimdi hatırlıyorum.

Suudî Arabistan'a beraber gitmiştik. Orada birbirimizden hiç ayrılmadık. Ahmet Kaibaklı'yı aramızda görmeyince ikimiz de rahat edemezdik. Her dakikamız beraber geçti. Riyat'da üçümüz hurma bahçelerini gezmeğe gitmiştik. Arapça bilmiyorduk. Şoföre derdimizi anlatmak için akla karaya seçmiştik. Sonunda ben belki anlar ümidiyle «Bahçetül hurma» deyiverdim, Özbekoğlu ile Kabaklı uzun uzun gülmüşlerdi.. Riyad çarşılarında Özbekoğlu hep Türk aramıştı. Çantası üzüm, incir, hazır çorba paketleriyle doluydu.Bir Türk'le tanıştı mı hemen bir paket hediye sunardı, Cidde'de aynı odada kalmıştık. Kâbe'yi tavaf için gideceğimiz günkü sevincini hiç unutamam. Ço¬cuk gibi olmuştu. Sevinçten tüy gibi uçuyordu. İhramları örttüğümüz zaman bir başka türlü olmuştu. O heybetli vücudu bir İslâm mücahidini andırmıştı. Kabe'de tavaftan sonra zemzem kuyusunun başından zor ayırmıştım. Bir saat kaldık, Sularımızı doldurduk. Sonra çarşıya çıktık. Mekke çarşısında Türk arıyorduk. Özbekoğlu birden bir dükkânın önünde durdu. İçeri girdi. Dükkân sahibi: «buyurun oturun; siz Türk'sünüz değil mi» dedi. Oturduk. Dükkân sahibi, Musa Türkistan adında mücahit bir Türk. Özbekoğlu'nun keyfine pâyân yok. Çünkü bir Türk'le konuşuyordu. Musa Beğ bizi bırakmadı, evine götürdü. Orada yazdığı şiirleri okumuştu, Bunlardan birini dinlerken, Özbekoğlu, hüngür hüngür ağ¬lamaya başladı. Koca adam çocuk gibi ağlıyordu. Bu öyle bir ağlayıştı ki, dökülen göz yaşlarında esir Türk'lerin acısı ve. hasreti vardı. Cidde'de son günüm üzdü.. Çarşıyı geziyorduk. Kaç dükkâna girdiğimizi: saymak mümkün değil. Hangi "dükkânda Türk varsa biz oraya giriyorduk. Türk görüp de özbekoğlu onunla konuşmasın, tanışmasın bu mümkün değildi.Bu hayırlı seyahatimiz Özbekoğlu ile en uzun süren beraberliğimizin son merhalesi imiş meğer, On. dan sonra bir iki defa görüşebildik. O amansız hasta¬lığa yakalandığını ve Ankara'da hasta hanede olduğu¬nu duyduğumda Kastamonu'da idim.

Ankara'ya koştum ama, beş on dakikalık gecikme görüşmemize mâni oldu. Onu Muğla'ya götürmüşlerdi. Mektup yazdım, cevap alamadım. Çocukları da ölümünü bize duyuramadıklar. Son dostluk vazifesini de yapamadık. Fakat Nejdet Sançar Beğ'in. vefâsı bizlere dostluk vazifesini yapmak fırsatını verdi. İdealist, .. Türkçü ve Müslüman dostumuz özbekoğlu'na ÖTÜKEN'in sayfalarını ve Ötüken'in dost kollarını Özbekoğlu'nun aziz ruhuna açtı. Bu vefakârlığın. devamı bizleri elbette mutlu edecektir. ; Zira milleti sevenleri ve millete hizmet edenleri unutmamak, unutturmamak milletin mazi ile olan bağlarım güçlendirmenin ihmal edilmemesi gereken şartlarından biridir. Milliyetçiler böyle unutmak gibi bir ihmale ve hataya düşmemelidir. Bu bir nevi nankörlük olur. Türkçülük dâvasının eri, lideri, de, mütefekkiri de biz dendir, bizimdir, bunları unutamayız. Özbekoğlu Türkçülük dâvasına gücü yettiği kadar hizmet eden bir arkadaşımızdır. Onun unutmadık ve unutmayacağız. Bu bizim vazifemizdir.

Ruhu şad, durağı cennet ve TANRI'nın rahmeti üzerine olsun.

Ziyaret -> Toplam : 125,36 M - Bugn : 120166

ulkucudunya@ulkucudunya.com