Sabri Fehmi ÜLGENER (1911-1983)
Ahmet Güner Sayar 01 Ocak 1970
Türk iktisatçısı, sosyolog.
8 Mayıs 1911’de İstanbul Cağaloğlu’nda Gümüşhânevî Dergâhı’nda dünyaya geldi. Baba tarafından dedesi olan Safranbolu’lu İsmâil Necâti Efendi Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’nin halifelerindendir. Babası Cumhuriyet döneminin ilk İstanbul müftüsü Mehmet Fehmi Ülgener’dir. Anne tarafından soy ağacının İstanbul’da kök saldığı görülmektedir. Annesi Emine Behice Hanım’ın babası Hasan Sabri Paşa’dır. Ülgener’in ailesi tam bir Osmanlı terkibidir. Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Nazım Hikmet Ran, Mehmet Ali Aybar ve Oktay Rifat Horozcu onun kuzenleridir. Ailesi, dedesi İsmâil Necâti Efendi’nin vefat yılı olan 1919’a kadar dergâhtaki şeyh meşrutasında ikamet etti. İlkokula Divanyolu’nda başladı, ardından İstanbul Sultânîsi’nin (İstanbul Erkek Lisesi) ibtidâî kısmına geçti. Ortaöğretimini bu okulda tamamladı. Tahsili sürerken evde babasından şer‘î ilimleri öğrendi, tasavvufa yakınlık duydu. Arapça ve Farsça yanında yine babasından ta‘lik yazısını meşketti. Babasının ilmiye mensubu arkadaşlarıyla yaptığı sohbetlere katıldı. Kendi gayretiyle Almanca öğrendi. 1932’de İstanbul Dârülfünunu Hukuk Fakültesi’ne girdi. 1935’te mezun olunca Hukuk Fakültesi İktisadiyat ve İçtimaiyat Kürsüsü’nde asistanlığa başladı. Aralık 1936’da kurulan İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne geçti. Burada Almanhocalarının derslerini, kitap ve makalelerini tercüme etti. Bunlardan Alexander Rüstow’un, Ülgener’in Alman tarihçi okuluna yönelmesinde ve Werner Sombart ile Max Weber’i tanımasındaki etkisi büyüktür. Weber sosyolojisini benimsemesi, Ülgener gibi Osmanlı-Türk kültür değerleriyle yoğrulmuş bir genç için ufuk açıcı oldu; onun bilhassa iktisat zihniyeti sahasında özgün eserler vermesine zemin hazırladı. Farklı kültürel ortamlarda aynı ekonomik uygulamanın benzer sonuçlar vermemesinin ardında yatan gerçeğin ancak zihniyet araştırmalarıyla ortaya konulabileceği hususu onun çalışmalarının çıkış noktasını teşkil etti. Bu noktadan hareketle dinin ekonomi üzerindeki belirleyiciliğini gözardı etmeden Osmanlı iktisadî zihniyet dünyasına açıldı ve 1937’de Yakın Şark Türk İslâm Dünyasının İktisat Ahlâkı ve Zihniyeti başlıklı teziyle doktorasını verdi. 1940’ların başında yayımlanan makaleleriyle kendini gösterdi. İktisat Fakültesi’n-de İbrahim Fazıl Pelin, Şükrü Baban, Ömer Lutfi Barkan, Ömer Celal Sarc, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Refii Şükrü Suvla ve Orhan Tuna’dan oluşan kadro içinde yer aldı. Özellikle “İktisadî Hayatta Zihniyetin Rolü ve Tezahürleri” başlıklı makalesi hem İktisadî İnhitat Tarihimizin Ahlâk ve Zihniyet Meseleleri adlı baş eserinin, hem de Türk ekonomik düşünce dünyasını anlamaya dayalı zihniyet boyutunu getirecek diğer çalışmalarının habercisi oldu. Sabri Ülgener, bu çalışmalarında iktisat ahlâkı ile (norm) iktisat zihniyeti (reel) arasındaki uyum veya uyumsuzluğu Weber’den aldığı bakış açısıyla sorguladı. Özellikle belli bir yerde ve sınırları az çok bilinen bir zaman aralığında teorik Batı kaynaklarını kullanarak prekapitalist Osmanlı ekonomisinin Ortaçağ sürecini tahlil etti. Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinden İbrâhim Hakkı Erzurûmî’nin Ma‘rifetnâme’sine, fütüvvetnâmelerden divan şairlerinin dizelerine kadar iktisadî zihniyet dünyasına tanıklık edebilecek kaynaklara nüfuz edip 1951’de İktisadî İnhitat Tarihimizin Ahlâk ve Zihniyet Meseleleri adlı önemli eserini neşretti. Aynı yıllarda “İslâm Hukuk ve Ahlâk Kaynaklarında İktisat Siyaseti Meseleleri”, “Ahmed Cevdet Paşa’nın Devlet ve İktisada Dair Düşünceleri”, “Descartes Rasyonalizmine Bir Bakış” ve “İktisat Felsefesi Tarihinde Werner Sombart’ın Yeri ve Şahsiyeti” başlıklı makalelerini yazdı.
1947-1948 yıllarında Harvard Üniversitesi’nde bulunan Ülgener burada Joseph Alois Schumpeter ve Alvin H. Hansen gibi iktisatçıların seminerlerine katıldı. Schumpeter’den ekonomik analiz tarihi, Hansen’den Keynes iktisadının esaslarını inceleme imkânına kavuştu. 1951’de profesör oldu. Tarihte Darlık Buhranları ve İktisadî Muvazenesizlik Meseleleri adlı profesörlük takdim tezi aynı yıl basıldı. 1954-1956 yılları arasında İktisat Fakültesi dekanlığı yaptı. Dış ülkelerde kongrelere katıldı. 1958’de Yeni Delhi’de sunduğu “İslâm’ın İktisadî Gelişmede Para ve Kredi Meseleleri Karşısında Durumu” başlıklı tebliğinde İslâmiyet’in faizi niçin haram kıldığını irdeledi. 1958-1959 akademik yılında Münih Üniversitesi’nde bulundu. 1964-1965 yıllarında misafir profesör olarak Columbia Üniversitesi’nde ders verdi. Türkiye’ye girişine ön ayak olduğu Keynesçi iktisadı, Alman tarihçi okulunun görüşünde yorumladığı az gelişmişlik olgusuyla birleştiren Milli Gelir, İstihdam ve İktisadi Büyüme adlı kitabını 1962’de yayımladı. Çeşitli makaleler yanında AK İktisat Ansiklopedisi’nde elliden fazla madde yazdı. 1960’larda Türkiye’de baş gösteren olaylar münasebetiyle kaleme aldığı “Aydınlar Sosyolojisi” başlıklı yazısında Marksizm’e karşı eleştirel bir çıkış yaptı. 1981’de emekliye ayrıldı. 1 Temmuz 1983’te İstanbul Erenköy’de öldü ve Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile sofasına defnedildi.
Sabri Ülgener’in sosyolog kimliğinin en değerli ürünü İktisadî İnhitat Tarihimizin Ahlâk ve Zihniyet Meseleleri adlı eseridir. Daha sonra yayımlanan Zihniyet ve Din ile tamamlanan eserde, Batı Avrupa’da ortaya çıkan kapitalistleşme süreci karşısında Osmanlı ekonomisinin çözülmeye girdiği bir dönemde iktisadî zihniyet dünyasının bir tahlilini yapmıştır. Weber’in, kapitalizmin doğuşunda Protestanlığın üstlendiği role dair düşüncelerinden hareketle Ülgener, farklı bir yerde ve farklı bir zamanda Osmanlı ekonomisinin kapitalizme geçememesinin sebeplerini göstermeye çalışmış; İslâmiyet’in belirlediği iktisat ahlâkı (norm) ile yaşanan hayatı şekillendiren iktisadî zihniyetin (reel) Osmanlı gerçeğindeki muhasebesini yaparken özellikle bâtınî tasavvufun rasyonel bir ekonomik bireyin oluşmasını engellediğini ileri sürmüştür. Ülgener’e göre lonca anlayışıyla üretimde içe kapanan ve katılaşan, en küçük bir yeniliğe sert tepki gösteren bir meslek ve sanat taassubunun teşkil ettiği gelenekçiliğin sağlıklı ve uzun soluklu bir iş organizasyonu ortaya çıkaramayacağı bir gerçektir. Ancak bu zihniyet tüketimi teşvik etmekten geri kalmamıştır. Kendini gündelik iktisadî telâş ve kaygının üstünde tutan Osmanlı bireyi bu davranış biçimiyle ekonominin rasyonalizasyonuna mani olmuştur. Osmanlı fertleri zühd küresinin müntesipleridir; maddenin ekonomik yaptırım gücünün farkına varamayan bu insanlar arasında potansiyel olarak maddeyle hesaplaşmaya hazır kişiler de vardır. Ancak bâtınî tasavvufu reddeden Melâmîler’in meydana getirdiği bu kesim de Osmanlı ekonomisinin kapitalistleşmesini gerçekleştirecek güçten yoksundu. Zira Melâmîler şehirli ve orta sınıfa mensup olmadıkları için zühd küresinden riyâzet küresine geçişi gerçekleştirememiştir.
Ülgener’in Melâmîler’le ilgili fikirlerinin arkasında Weber’in İslâm toplumlarında kapitalizmin oluşmamasına ilişkin görüşlerinin eleştirisi vardır. Weber’e göre önce İslâm’ın ilk taşıyıcılarının savaşçılar olması onun püriten bir ahlâk geliştirmesini engellemiştir. Öte yandan İslâm toplumlarında gelişen iktâ, timar ve zeâmet sistemi (prebendal feodalizm) ataerkil (patrimonyal) yönetim ve bürokrasidir. Dolayısıyla ortaya çıkan zihniyet dünyevî bir riyâzet olmayıp bâtınî mistisizmdir. Sabri Ülgener’e göre ise İslâm Weber’in tahlilinde zincirin en zayıf halkasıdır. Varılan sonuçların çoğu -dağınıklılığı bir yana- acele ve tek yanlı hükümlerden öteye geçmez. Ülgener, Weber’in statik, tek boyutlu ve tek aktörlü bir İslâm tablosu ortaya koyduğunu, İslâm tarihinin ilk yıllarına damgasını vuran İslâm’ın saf ve öz çehresiyle ileriki yılların mahallî çehresi arasındaki ayırıma dikkat etmediğini, ayrıca yaptığı mukayeselerde yeri ve zamanı tam olarak belirtmediğini ileri sürmüştür. Weber’in genellikle “katı ve dört köşe” tesbitler yaptığını vurgulayan Ülgener, İslâm’ın mala mal varlığından ötürü değil kibir ve gurura yol açmasından dolayı mesafeli yaklaştığını söyler. Bu noktada Weber’in İslâm’ı feodal bir din şeklinde gösterirken düştüğü hataya dikkat çeker, İslâm’ın feodalizm ve feodal değerlere karşı mücadelesinin önemini belirtir.
Bu tahlilleri yaparken Sabri Ülgener, alışılagelmiş ultra-amprisist anlayışın dışında bir yol izleyerek Osmanlı iktisadî zihniyet dünyasını aksettiren kayıtları dönemin edebiyat ve sanat ürünlerinde bulmuştur. Onun gerçekleştirdiği zihniyet araştırmalarının ışığında bakılacak olursa Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ulaşan iktisadî mirasın, sergilediği atâlet ve hantal yapıdan kurtulup sağlam ve tutarlı bir iktisadî insan modelinin inşasını Cumhuriyet yıllarına bıraktığı görülür. Sabri Ülgener’in iktisatçı kimliğiyle çağdaş Türk düşüncesinde dikkate değer bir yeri vardır. Keynesçi iktisat politikasının sistemli biçimde Türkiye’ye girişinin öncülüğünü yapmış, Alvin H. Hansen’in etkisiyle makro iktisadın entelektüel bir tabana ulaşmasına katkıda bulunmuştur. Bu alanda yayımladığı eserinde Keynesçi modeli az gelişmiş ekonomiler bağlamında sorguladığı için onun duyduğu rahatsızlığın gerisinde akademik hayata intisabıyla birlikte benimsediği Weber’in etkisi yer alır. Hiçbir zaman kolay yola sapmayan Sabri Ülgener’in akademik titizliği eserlerine yansımıştır. Mutedil Türkçe’nin en güzel üslûbuyla kaleme aldığı çalışmalarında siyasal kaygı ve ekonomik çıkardan uzak, Türkiye’nin meseleleri konusunda sorumlu bir aydın tipini ortaya koymuştur. Eserlerindeki bu dikkat ve hassasiyet kendisine çağdaş Türk iktisat düşüncesinde uzun soluklu bir yer kazandırmıştır.
Eserleri. 1. İktisadî İnhitat Tarihimizin Ahlâk ve Zihniyet Meseleleri (İstanbul 1951; bazı değişiklerle birlikte İktisadî Çözülmenin Ahlâk ve Zihniyet Dünyası adıyla, İstanbul 1981, 2006). 2. Tarihte Darlık Buhranları (İstanbul 1951, 2006; Darlık Buhranları ve İslâm İktisat Siyaseti adıyla, Ankara 1984). 3. İktisat Dersleri (I, İstanbul 1952; II/1, İstanbul 1952). 4. Milli Gelir, İstihdam ve İktisadi Büyüme (İstanbul 1962, 1966, 1974, 1976, 1980). 5. Zihniyet ve Din (İstanbul 1981, 2006). 6. Zihniyet, Aydınlar ve İzm’ler (Ankara 1983). Ülgener’in ayrıca çeşitli bilimsel dergilerde yayımlanan makaleleri ve çevirileri toplu olarak A. Güner Sayar tarafından Makaleler: Sabri F. Ülgener (İstanbul 2006) adıyla neşredilmiştir (yayınlarının toplu listesi için bk. Sayar, Makaleler [İstanbul 2006], s. 676-682).