Talabani ve siyasi çözüm safsatası
HASAN ÜNAL 11 Mart 2008
FEVKALADE başarılı bir dizi hava harekatının ardından post-modern bir kara operasyonu düzenleyip, sonra da ‘neden başarılı olduk’ dercesine tartışan başka bir millet var mıdır? Askeri konularda bir efsane yaratmış olan İsrail 2006 yazında Hizbullah’ı hedef alarak Lübnan’a saldırdı. Başarılı olamadı. İsrail efsanesi büyük yara oldu. Onlar bile kendi silahlı kuvvetlerini bu denli hedef tahtasına oturtarak tartışma konusu yapmamışlardı.
Aslında hava akınları ve ardından gerçekleştirilen kara harekatı sonucunda PKK’ya bundan sonra göz açtırmayacağımızı; Barzani ve Talabani ikilisine ortada bir kukla devlet kurdurmayacağımızı ve eğer Amerika kukla devlet projesinde ısrar edecek olursa, ona da bu işi pahalıya mal edeceğimizi konuşmamız gerekmez mi?
Abesle iştigal
OYSA biz ne yapıyoruz? Muhalefet partileri TSK’yı hedef tahtasına oturtan açıklamalar yayınlıyorlar. Yok efendim, operasyon Amerika’nın isteği üzerine durdurulmuşmuş da... Onların istediği oranda ve sınırlı bir şekilde yapılabilmişmiş de... Bunların hepsinin laf olduğu açık değil mi? Ayrıca bunları söyleyen partinin üst yönetimi ne zamandan beri Amerikan karşıtı olduysa? Biz aynı partinin sözcülerini seçimler yaklaşırken ‘Amerikan yetkilileri Vaşington’daki toplantılarda bizlere CHP ile AKP arasında bir fark görmediklerini söylediler’ diye televizyonlarda mutluluktan dört köşe vaziyette konuşurken hatırlıyoruz.
Seçim kampanyasına giden haftalarda aynı partinin IMF’cileri, Amerikancıları partiye toplarken, Amerikancı çizginin yılmaz savunucusu Genel Yayın Yönetmeni’nden övgüler aldığını hatırlıyoruz. Amiral Gemisi Kaptanı namıyla maruf o yönetmen övgü dolu yazılarında adeta ‘talimatlar’ da yağdırıyor ve partiye Amerikancı ve IMF’ci çizgiden kaymasına ve doğru yola girmesine katkı sağlayacak hiç kimsenin alınmaması gerektiğini dikte ettiriyordu.
Şimdilerde sanki fena halde Amerikan karşıtıymış gibi konuşmak ve Ordu’yu Amerikancı gibi göstermek neyin nesi? Madem ki, Genelkurmay Başkanı o derece Amerikan talimatıyla hereket ediyor, o halde 2006’dan bu yana söylediği ve en son olarak da Gates’in ziyareti vesilesiyle tekrarladığı ‘Afganistan’a gönderecek bir tek muharip askerim yok’ demesini neden görmüyorsunuz?
Tehlike ortadayken
TÜRKİYE’Yİ bölme ve ulus devleti ortadan kaldırma projesi işlerken, bu kirli projelere karşı en önemli dayanak noktası durumundaki TSK’yı gereksiz yere yıpratmanın kimseye bir yararı olmaz. Muhalefet partileri bu konuda ‘hasat’ da toplayamaz. Bu yol yanlış yoldur.
Talabani’nin ziyareti ve bu ziyaret vesilesiyle ortaya atılan ‘siyasi çözüm’ safsataları vaziyetin ne kadar vahim hale geldiğini gösteriyor. Bu ziyaret öncesinde Amerikalı komutanların söyledikleri ve ziyaret sırasında Talabani’nin ifade ettiği görüşler milli devletin ortadan kaldırılarak yerine çok kimlikli bir ortaklık devletiş kurulmak istendiği açık.
Amerika’nın önde gelen düşünce kuruluşlarından birinin Türkiye direktörü hafta içerisinde Irak’ın kuzeyine yaptığı gezinin ardından Vatan gazetesine verdiği röportajda Iraklı iki aşiretin AKP’den fevkalade memnun olduğunu ve PKK adına AKP ile dolaylı olarak müzakere ettiklerini açıklıyordu.
İstenen özetle şudur: Irak’ın kuzeyinde kukla devlet kurulacak ve bu devlet Türkiye içine doğru habis bir kanser uru gibi büyüyecek ve bu da ‘AB reformları’ (!) ve ‘demokratikleşme’ (!) paketleri içerisine sokuşturulacaktır. İşin kötü tarafı Amerika’nın bu projesiyle AKP yetkililerinin açıklamaları ve uygulamaları arasında ciddi paralellikler bulunması. Muhalefet partilerinden birinin canhıraş çabalarıyla seçilen cumhurbaşkanı da yaptığı açıklamalarda Irak’ın kuzeyinde yürütülen devletleşme girişimlerine karşı olmadığını ve hatta desteklediğini belirtiyor. Aynı muhalefet partisi o vebalini örtbas etmek için başarılı operasyonlara imza atmış orduya akıl (!) veriyor.
Bir adım sonrası bölünmedir
AÇIK söyleyelim, AB reformları (!) adına PKK hayal dahi edemediği her şeyi son yıllarda elde etmiştir. Bundan sonra atılacak adımlar bölünme demektir. İki kimlikli bir devlet yapısının fakir ülkelerde de zenginlerinde de (Belçika) yürümediğini yakın tarih ve halihazırda yaşananlar gösteriyor.
Türkiye’yi hiç bir sosyal tabanı yokken çok kimlikli bir yapıya sürüklemek bu millete ve en başta Kürt kökenli insanlara yapılacak en büyük kötülük olur. Ayrıca belirtelim: Demokrasilerin kimlik mücadelelerine çare olduğu görülmemiştir. Belçika bunun en güzel örneğidir. İspanya bir başkası. Kimlik üzerine yapılan ve yapılacak düzenlemeler devletin bölünmesine sebep olmaktan başka bir işe yaramaz.
İşin daha da kötüsü Çekoslovakya’da gördüğümüz ve Belçika’da yaşanan medeni boşanma bu coğrafyada kolay kolay olmaz. Çünkü o ülkeleri başka devletler bölmüyor. Burda ise her pisliğin içerisinde Amerika var. Allah esirgesin eski Yugoslavya’da olan bitenlerden daha kötüsü başımıza gelir. Bizden söylemesi...