Ergenekon-devlet iktidarı: “Milletin canı cehenneme!”
İbrahim KARAGÜL 18 Mart 2008
Şu zamanlamaya bakın! Dünya ekonomisi için kâbus senaryoları konuşulurken. ABD ekonomisi için çöküş alarmları verilirken. Dev bankaların, şirketlerin batması beklenirken. Hatta ülkelerin batacağı iddia edilirken. Küresel ekonomik sistemin tam anlamıyla iflas ettiğine ilişkin sorgulamalar artmışken. Finans baronları, 1936 örnekleri verirken. Ekonomik çöküşün dünyayı çok ağır bir siyasi bunalıma sürüklemek üzere olduğu yorumları yapılırken. Yeni bir dünya savaşı yaşanabileceği uyarıları yapılırken. Krizin Türkiye'ye etkisi hesaplanırken. İçeride siyasi sorun yaşayan ülkelerin bu devasa krizin faturasını çok ağrı ödeyeceği belliyken. Gerçek depremin Mart/Nisan ayında yaşanacağı bilinirken…
Tam da Mart ayında iç siyasi kriz tetiklendi! Kriz dünyadan erken Türkiye'ye davet edildi. Ve dün borsa son beş yılın en büyük çöküşünü yaşadı, milyarlarca dolar “yerli” yabancı para kaçtı.
Kuzey Irak, PKK belirsizliği sürerken. Pakistan'dan Lübnan'a kadar savaş çanları çalınırken. Bütün bölge nükleer silahlarla donatılırken. ABD-İran krizi bölgesel savaş sinyalleri verirken. Türkiye, Soğuk Savaş dönemindeki gibi füze üssüne dönüştürülürken. İran'a karşı cepheye sürülmek istenirken.
O uğursuz adam tam da Türkiye'ye gelirken. 2001 yılının 19 Mart'ındaki gelişini hatırlatan talihsizlikler kapıdayken. O gelişten sonra Irak işgali başlamışken. Ülke parçalanmışken. O gelişten hemen sonra iç siyasi karışıklık başlamışken. Bir süre sonra seçim kararı alınmışken. O gelişten sonra Türkiye Irak'ı işgal eden koalisyondan uzak durmuşken. 1 Mart Tezkeresi yaşanmışken ve Türkiye bunun için tehdit edilmişken…
Aynı adam aynı tarihlerde yine Ankara'ya geliyor. Gündem sadece füze kalkanı ve PKK değil. Aynı adam yeni şeyler isteyecek. Yeni 1 Mart'lar gündeme gelecek. Yeni siyasi krizler, tabii ki ekonomik krizler yaşanacak. Yine hayal kırıklığı içinde dönerse bütün hesaplar altüst olacak. Hal böyleyken, içeride siyasi dizayn arayışları hissedilirken. Derin Amerika-devlet iktidarı el ele vermiş iddiaları duyulurken… Neocon-İsrail aşırı sağının Türkiye ile ilgili “endişeleri” bazı çevrelerde karşılık bulabiliyorken. İçerideki iktidar kavgası, ABD'nin bölgesel çıkarlarıyla, senaryolarıyla örtüşebiliyorken…
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın; olayı Ergenekon soruşturmasına bağlayan sözleri medyada yankılanırken, “Ergenekon intikamı mı” soruları sorulabiliyorken, “Acaba yeni gözaltılar mı olacaktı” ihtimalleri akla gelirken, dava dosyası İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek arşiviyle hazırlanırken, “devlet iktidarı-Ergenekon” örtüşmesi yadırganmazken, “Ergenekon dedikleri devlet mi” gibi vahim algilar zihinleri bulandırırken…
Bazıları iki hafta içinde darbe beklerken. “85 yılın en ciddi krizi” şeklinde ürpertici sözler söylenebilirken. İktidar kavgasının varlık-yokluk sınırına dayandığı ima edilirken. Ortada bir kavgadan çok bir tasfiye geleneği olduğu kamufle edilirken. “Rejim” ve “laiklik” mi savunuluyor yoksa “elitlerin çıkarları mı” sorusu unutulurken. Kendilerinden başka herkesi tehdit görme eğilim yeniden nüksederken…
Ülke çıkarları her zaman birilerinin dar iktidar hesaplarına kurban edilirken. Bu çatışmacı anlayış semboller üzerinden yürütülürken. “Meşru” ideolojik kaygılarla kamufle edilerek pazarlanırken. Ülke bütünlüğü, bağımsızlık, vatanseverlik gibi can alıcı söylemlerle taraftar bulurken. Tehditler, korkular üzerinden onlarca yıldır bir garip güç mücadelesi yürütülürken. “Milletin insanın canı cehenneme” mi demek kalıyor bize!
Bu bir dava. Meşru yargısal süreç içinde açılan, öyle ilerleyen bir dava. Bunun sorgulanabilecek bir yanı yok. Bir hukuki durum. Bu açıdan ayrı bir tartışma konusu. Ancak olayın siyasi algılaması bambaşka. Bütün Türkiye biliyor ki, şu anki süreç hukuki kavramlarla, demokratik söylemlerle tartışılabilecek, anlaşılabilecek, benimsenebilecek bir durum değil. Bu kavramlar tüketilene kadar kullanıldı. Ne anlaşıldı? Hiçbir şey…
Biz, korku ve paranoya ile beslenen bu iktidar savaşından yorulduk. Ülkenin bütün enerjisinin, zenginliğinin, refah arayışının bu uğurda tüketilmesinden yorulduk. Modernleşme projelerinden, dönüştürme projelerinden, tehdit algılamalarından, bu milletin büyük çoğunluğunun tehlike olarak algılanmasından yorulduk. Bütün Türkiye yoruldu.
Mesele bir partinin, iktidar partisinin, halkın büyük çoğunluğunun oy verdiği bir siyasi kadronun kapatılıp tasfiye edilmek istenmesiyle sınırlı değil. Mesele milletin yürüyüşünün önüne duvarlar örmek. Bir yüzyıldır biz bu kavgayı izliyoruz.