Ankara'nın şifresini Akdoğan deşifre etti
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
Nereye gidiyoruz? Erken seçime mi? Yoksa sonu belirsiz maceraya mı sürükleniyoruz? Bir önceki yazıyı herkesin cevabını aradığı bu soruyla bitirmiştim. Manzara iç açıcı değil. Ülkenin üzerindeki kara bulutlar giderek daha da yoğunlaşıyor. Her gün kan, her gün gözyaşı. Gündem teröre teslim. Saldırıların ardı arkası kesilecek gibi değil.
Sürekli olay, sürekli acı haber. Dün dört şehit, Diyarbakır'da 1 polis, Şırnak'ta ise üç asker. Meclis daha aktif devreye girmeliydi. Olağanüstü toplandı, terörü tartıştı. Aynı gün kapılarını kapattı. Komisyon kurulmasına AKP ve MHP milletvekilleri ‘hayır' dedi. Sırf ‘Meclis tatilde' dedirtmemek için kapılarını açık tutmalıydı. Şu an en meşru organ seçimden yeni çıkmış temsil kabiliyeti yüksek Meclis. Hükümet geçici. Yenisi kuruluncaya kadar işbaşında. Parlamento bu zor süreçte aktif rol oynamalıydı. Fakat iyi sınav veremedi.
‘Nereye gidiyoruz?' sorusunun cevabı mı? Olup biten her şeyin ilişkilendirildiği ‘erken seçimin' en güçlü senaryo olduğu muhakkak. Maalesef ‘Terör bu hesaba dahil' diyenlerin oranı yüksek. Kan üzerinden yürüyen hiçbir siyasi strateji kabul edilemez. Pek ihtimal vermek istemiyorum ama beliren emarelere de itiraz etmek zor. Gelişmeleri yakından izleyen bir siyasi gözlemci “Hani aylar önce Demirtaş ‘Seni başkan yaptırmayacağız' dedi ve yaptırmadı. Saray da ona şimdi ‘Sana barajı aştırtmayacağım. Siyaseten bitireceğim' diyor. Yaşananlar, iktidar mücadelesinin tezahürleri...” dedi.
AKP ile HDP arasında iplerin gerildiği doğru. Seçimden önce başladı. 7 Haziran'dan sonra zirveye çıktı. Demirtaş'ın Cumhurbaşkanı'na dönük sert çıkışlarına Akdoğan ‘Süreci zehirledi, iklimi bozdu.' diye cevap vermişti mart ayında. Dolmabahçe fotoğrafının berhava olmasında da ‘siyasi hesapların' etkisi inkâr edilemez. Tarafların doğrudan birbirlerini hedef alan ithamları çok sert.
Erdoğan Çin'e giderken sürecin bittiğini resmen ilan etti. Daha yolun başında sokağın çıkmaz olduğu belliydi. Netice sürpriz değil. Burada bütün sorumluluk AKP'ye yüklenemez. Ama ağırlık onda. Tekmeyi vuranlar masayı kuranların bizzat kendileri oldu.
Fotoğrafı yorumlamak için uzmana veya siyasi gözlemciye ihtiyaç yok. Gerçek çıplak. Yalçın Akdoğan'ın önceki gün söyledikleri olup biteni izah etmeye kafi aslında. Ankara'nın daha doğrusu AKP'nin şifrelerini deşifre etti. Çözüm sürecinin ‘Seni başkan yaptırmayacağız' sözüne kurban edildiğini söyledi. Başkanlık sistemiyle süreç arasında doğrudan bağlantı kurmak mümkün mü? Değil.
HDP'nin bir parti olarak kendisini iktidarın karşısında konumlandırmasından daha doğal ne olabilir. Barajı geçerek yüzde 13 gibi potansiyelinin çok üzerinde oy almasının nedeni de bu konumlanma. Akdoğan'ın şu cümlesi de şifre çözücü: ‘HDP barajı geçmek için Erdoğan karşıtı bloku kaldıraç olarak kullandı, karşılığında süreci de havaya uçurdu'. Sürecin havaya uçmasının nedeni HDP'nin barajı geçmesi mi? Evet, öyle.
Yoksa hesap başka mıydı? Söylenti çok. HDP'nin seçimlere parti olarak girmesi İmralı-AKP hattında mı gerçekleşti? Hedef HDP'nin baraj altında mı kalmasaydı? Akdoğan'ın iki cümlesi şöyleydi: “HDP barajı geçmezse süper olur. Aşarsa tehlikeli olur.” Barajı geçti. Ve olan oldu. Yine Akdoğan'dan: “Öcalan bunları sopayla kovalar.”
Akdoğan'ın seçim sonuçlarını nasıl yorumladığını hatırlatmak isterim; “HDP bundan sonra çözüm sürecinin ancak filmini yapar.” Evet bir film söz konusu... Ama korku filmi. Kâbus gibi. Aktörleri AKP ve HDP... Hakikat her gözün göreceği kadar aşikâr. Gerçek çıplak. Her şey siyaset için... Ya netice? AKP'nin hesapları son dönemde çok şaştı. Yine farklı olmayabilir. Bu çok tehlikeli ve çok riskli bir oyun.
Başka ihtimal yok mu? Bir ihtimal daha var elbette...