Kim mağdur, kim mağrur
Ertuğrul ÖZKÖK 18 Mart 2008
YAŞADIĞIMIZ son üç gün hepimize şunu gösterdi: Demokrasi fikri ezici bir çoğunluğun içine işlemiş.
Yine ezici bir çoğunluğumuz, parti kapatılmasının hoş bir şey olmadığına inanıyor.
Bu inanç içimize öylesine yerleşmiş ki, bir süredir AKP'ye yönelttiğimiz eleştirileri bile askıya alma ihtiyacı duyuyoruz.
Bu tabloya bakınca şunu görüyorum:
Çok kritik bir kavşağa geldik.
Ya bu olaylardan ders çıkarıp emin bir limana gideceğiz...
Ya da kaosun daha da derinine.
* * *
Ben geldiğimiz noktadan ürküyorum.
Samimi olarak çok ürküyorum.
Çünkü içine düştüğümüz bu durumun bizi nereye götüreceği konusunda bir fikrim yok.
AKP'nin önde gelenlerinin yaptığı konuşmalar beni çok ürküttü.
Kuran'dan ayetle savunmalar, "Surda mukaddes bir gedik açtık" şiirleri, cami avlularında yeniden "ölüm" hatırlatmaları, "misyon" yeminleri...
Bunlar beni ürkütüyor.
Kendi kendime "Nereye gidiyoruz" diye soruyorum.
"Mağdur" görmeye hazırlandığım partinin "mağrur" bir havaya girmesi.
Cumhuriyet Başsavcısı'nın neredeyse linç edilmesi, hakaretlere uğraması, orada burada köşe yazılarında adından "Abdurrahman" diye hakaretamiz bir şekilde söz edilmesi beni ürkütüyor.
İddia sahibinin "mağdur" duruma düşürülmesini bu davanın geleceği bakımından fevkalade tehlikeli buluyorum.
Üç gündür sağduyulu bir ses bekliyorum.
O sağduyunun yerine miting meydanlarından, parti salonlarından neredeyse intikam yeminleri, misyon çığlıkları, cami avlularından ölüm ayinleri geliyor.
Bu duygular bizi çok kötü bir yere götürür.
Bazı AKP'lilerin hálá yüzde 50, yüzde 70 oy hesabı yaptıklarını görüyorum.
Bu süreç iyi yönetilmezse emin olunuz herkes altında kalır.
Dün sabah saatlerinde Yargıtay başkanlarının acilen toplanacakları ve sert bir bildiri yayınlayacakları haberi geldi.
İçimden, "İnşallah ipleri koparacak bir bildiri yayınlamazlar" duygusu geçti.
Yargıtay Başkanı, çok sorumlu ve serinkanlı davrandı, herkesi itidale, yargıya müdahale etmemeye davet etti.
Bunu, yargının davaya serinkanlı ve tarafsız bakacağı şeklinde yorumluyorum.
Herkesi de bu şekilde davranmaya davet ediyorum.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, yetkisi dahilinde olan bir iddianame hazırladı ve dava açtı.
Bu sadece iddianame aşamasındadır.
Bu sürecin hiçbir baskı altında kalınmadan, sakin biçimde geçmesi hepimizin menfaatinedir.
Beni dinleyeceklerini sanmıyorum ama AKP'lilere şu tavsiyemi yineleyeceğim:
Bu süreci olumlu şekilde etkilemek istiyorlarsa, en son yapmaları gereken şey, bunu bir savaşa çevirmektir.
Üç gündür yaptıkları ne yazık ki bu.
Onun yerine, haklarındaki iddiaları etkisizleştirecek bir güven verici mesajlar dönemi açsalar çok daha iyi yaparlar.
* * *
Ne yazık ki halkın bir bölümünde, AKP'nin niyeti konusunda şüpheler uyandı.
İtiraf edeyim, bu insanlar arasında ben de varım.
Hálá umutla AKP yönetiminden güven verici mesajlar bekliyorum.
Artık şunu açıkça görüyoruz:
Yeni bir toplumsal mutabakata ihtiyacımız var.
Laiklik ilkesini orasından burasından kemirmeyecek, insanların bir bölümünün kafasında şüpheler yaratmayacak bir mutabakatta bir araya gelebiliriz.
Bu güçlü mutabakat, türban sorununun çözümü için de en etkili iklimi yaratacaktır.
Yargıtay başkanları dün büyük bir sorumluluk göstererek, serinkanlı bir çıkış yaptılar.
Aynı serinkanlı davranışı AKP yöneticilerinden de bekliyoruz.
Ve bir de şunu asla unutmamalarını...
Bugün geldiğimiz noktanın nedeni, 22 Temmuz gecesi verilen sözlerin tutulmaması ve onun arkasından gelen çoğunluk nobranlığıdır.
Uyulması gereken demokratik kural ise Avrupa'dan gelen mesajlarda saklıdır.
O mesajları bir kere daha özetliyorum:
Parti kapatılmasına karşıyız.
Ama iktidarlar, kuvvetler ayrımı ve hukukun üstünlüğü ilkesine saygı göstermelidir.
Ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ndeki liberal grubun şu ilkesi: "Her modern Avrupa devletinin laiklik temelinden hareket etmesi ve hiçbir devletin herhangi bir dini oluşum tarafından etkilenmemesi gerekir."
Bu kurallara uyulduğu takdirde Türkiye'de hiçbir Cumhuriyet Başsavcısı bir partinin kapatılması için dava açmaz.