« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Mar

2008

Batı’nın Adaleti

HASAN ÜNAL 18 Mart 2008

14 Mart akşamı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya tarafından AKP’nin temelli kapatılması ve içlerinde Gül de dahil olmak üzere 71 üyesinin milletvekilliklerinin düşürülmesi talebiyle açtığı dava bütün iç ve dış siyasi gündemi değiştirdi.

Kapatma davası haberinin duyulması üzerine yoğun bir tartışma başladı. Pek çok kişi ve siyasi partiler yaptıkları açıklamalarda parti kapatmaya karşı çıkıyor. Bunlardan bir kısmı aslında AKP’nin kapatılmasına karşı olduklarından dolayı böyle söylüyorlar. Aynı çevrelerin neredeyse hepsi AB ülkelerinde parti kapatmanın mümkün olmadığı gibi aslında doğru olmayan bir iddia üzerine bütün gerekçelerini inşa ediyorlar.

CHP ve DSP gibi siyasi partiler ve AKP’nin kapatılmasından hiç de rahatsızlık duymayan çevreler ve kişilerse demokrasilerde parti kapatılamaz diye bir kural olamayacağını, olmadığını benzeri örneklerin Avrupa ülkelerinde de yaşandığını ifade ediyorlar.

İşin esası

İŞİN esasına bakılacak olunursa, Avrupa’da parti kapatılmadığını söylemek mümkün değil. Hangi Avrupa ülkelerinde ne kadar parti kapatıldığını veya iktidara gelen partilerin işlevsiz hale getirildiğini anlamak için Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın ‘AKP Çoktan Kapatılmalıydı’ isimli kitabını okumak lazım.

Emekli Başsavcı Vural o kitapta İspanya’da Henry Batasuna’nın partisinin nasıl kapatıldığını; defalarca farklı isimler altında yeniden kurulması üzerine İspanyol yargısının her defasında harekete geçerek söz konusu partileri bir bir kapattığını izah ediyor. Avrupa’nın başka ülkelerinde de benzeri hukuki uygulamalar sürekli göze çarpıyor.

Avusturya’da ırkçı Heider’in partisinin başına gelenlerin hala hafızalarda taze olması gerekir. Heider’in koalisyon ortağı olacak kadar oy toplaması üzerine bütün AB ülkeleri Avusturya devletine karşı tecrit politikalarını devreye sokmuşlardı. Öyle bir tecrit oluştu ki, sonuçta Heider siyaseti bırakmak zorunda kaldı. O sırada AB ülkeleri Heider’in halktan şu veya bu oranda oy aldığını mevzu bile etmemişlerdi.

Türkiye’ye gelince

TÜRKİYE’YE ve özellikle de AKP’ye gelince durum değişti. Önce Amerika 22 Temmuz 2007 tarihindeki seçim sonuçlarına gönderme yaparak seçmen iradesine saygılı olunması gerektiğini söyledi. Sonra AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri bu tür parti kapatma uygulamalarının AB içerisinde olmadığını belirten bir açıklama yaptı. Rehn ve adamlarının da Vural Savaş’ın kitabını okumaları gerekiyor.

Aslında aynı dış çevrelerin önce Refah sonra da Fazilet Partileri hakkında kapatma davası açıldığı zaman fazla bir şey söylemediklerini biliyoruz. AB çevreleri ilkesel düzeyde bir kaç laf etseler bile iktidardaki Refah Partisi’nin kapatılmasından hiç de rahatsız olmamışlardı. Oysa şimdi rahatsızlar ve bunu da ifade ediyorlar.

Amerika ise hemen ortaya atılarak kapatma davasından hiç memnun olmadığını ortaya koydu. ‘Dinime dahleden bari Müslüman olsa’ diye bir söz vardır. Kapatma davasına karşı çıkan Amerika’nın Başkanı Bush’un nasıl hileli bir seçim sonucunda 2000 yılında başkan olduğunu unutuyorlar. Üstelik o seçimde son kararı haksız bir şekilde Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin verdiğini de... Ve Yüksek Mahkeme’nin söz konusu kararla başkanlığı Al Gore’un elinden alıp Bush’a verirken, ülkenin yüksek menfaatleri için böyle yaptığını söylemekten geri kalmadığını da unutuyorlar.

İşlerine öyle geliyor

REFAH ve Fazilet partilerinin kapatılmasına ses çıkarmayan ve hatta Refah Partisi’nin iktidardan alaşağı edilmesinden memnun olan Amerika bugün AKP’nin kapatılması ve belki de iktidardan indirilmesi ihtimalinden neden bu kadar huzursuz olur? Veya AİHM türbanla ilgili içtihat kararında söz konusu kıyafetin demokratik ve laik rejime inananlar arasında bir yakın tehlike duygusu yaratacağı yönündeki savunmayı (ki, o savunma Türkiye’nin avukatları tarafından o zamanki Dışişleri Bakanı Gül’ün onayı ile Mahkeme’de yapılmıştı) haklı bulup, türban dolayısıyla Refah Partisi’nin kapatılmasına onay verirken, neden AKP konusunda AB Komisyonu hemen harekete geçiyor?

Aslında bu soruların cevabı kendi içerisinde saklı. Diğer adı geçen partiler dış politika çizgilerinde oldukça milliydi. Bugünkü AKP ise tam tersine işbirlikçi ve teslimiyetçi görünüyor. Hatta görünüyor kelimesi eksik, basbayağı öyle. Öyle olunca da rejim tehlikesi gibi konular Amerika ve AB’yi fazlaca ilgilendirmiyor. Önemli olan dış politika çıkarları oluyor.

Bütün bunlar AKP ile söz konusu dış güçler arasında bir mutabakat olduğu fikrini de kuvvetlendiriyor. Kıbrıs’tan Kuzey Irak’a ve oradan da Türkiye’nin ulus devlet yapısından çıkarılarak eyaletlere dönüştürülmesine kadar birbiriyle doğrudan alakalı ve fevkalade tehlikeli projelerde Amerika ve AB ile aynı görüşteyseniz, türban konusu ve laiklik mülahazaları göz ardı edilebiliyor. Değilse, hemen oradan vuruyorlar adamı. Ve buna da tercüme büroları (onlar kendilerine aydın diyorlar) inanıyorlar.

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 5638

ulkucudunya@ulkucudunya.com