Stalin’in en gizli tanığı
Yavuz Baydar 01 Ocak 1970
''Adım Pavel Anatoliyeviç Sudoplatov... Troçki suikastı benim sorumluluğumdaydı. II. Dünya Savaşı sırasında gerek Almanya gerek Alman işgali altındaki bölgelerde dezenformasyon faaliyetlerinde bulunarak gerilla savaşını yönettim. Savaş bittikten sonra, yeni bir savaş durumunda Amerikan ve NATO tesislerine yönelik sabotaj eylemleri yürütmek amacıyla yurt dşında kurulan yasa dışı şebekeleri yönetmeye devam ettim. Birleşik Devletler ve Büyük Britanya'dan atom bombasının teknik sırlarını sızdırmak amacıyla yürütülen casusluk faaliyetleri de gene benim sorumluluğumdaydı. Bu amaçla yasa dışı ajanlardan oluşan bir şebeke kurdum. Bu ajanların çalışmaları sayesinde Robert Oppenheimer, Enrico Fermi, Leo Szilard, Bruno Pontecorvo, Alan Nunn May, Klaus Fuchs ve bu ülkelerdeki başka bilimciler bu sırları paylaşmaya ikna oldular.''
Sudoplatov, Lenin'in ölümünün ardından Stalin'in ilmek ilmek ördüğü bir dehşet rejiminin, su geçirmez bir despotizmin en kilit noktasındaki isimdi. 85 yaşında, hâlâ Komünizm'in ideallerine bağlı bir kişi olarak, onun izini süren, ve sonunda akademisyen oğlu Anatoli aracılığıyla ikna eden Jerome ve Leona Schechter'e yaşadıklarını anlatmaya başlayıncaya kadar da Sovyetler döneminin 'en iyi saklanmış sırlarından biri' olarak kalmayı başardı. Bir ütopik düzene, artık iyice su yüzüne vurmuş trajik, kan donduran tüm gerçeklere rağmen o yaşta bile duyduğu sadakat, o iki araştırmacıya her şeyi olanca açıklığıyla, en ince detaylarına kadar anlatmasına (Stalin'in babası tarafından nasıl sürekli olarak dövüldüğüne varıncaya kadar) engel olmamış.
'Değişimi tetikleyen bir halkın umutları nasıl kapkaç edilerek bir diktatörlüğün harcı karılır, inşası ve tahkimi gerçekleşir, yıkıcı etkileri içeriye dışarıya nasıl yayılır, ömrü nasıl uzatılır' gibi sorulara bu sıralarda kafa yoran tek kişinin ben olmadığımı biliyorum. Bu yüzden, Sudoplatov'un 500 sayfayı bulan 'Özel Görevler / Sovyet İstihbarat Şefinin Anıları' (Ayrıntı Yayınları, çev. Emrah Arıcılar) başlıklı kitaba 'tarih en bilge öğretmendir' şiarıyla sardırmış durumdayım.Bolşevik İhtilali patlamadan birkaç ay evvel doğan, sonra tüm bilimsel çalışmalarını Sovyetler'deki - özellikle Stalin dönemi - muazzam insan kıyımının dökümünü çıkarmaya adayan öncü İngiliz tarihçi Robert Conquest'in geçtiğimiz günlerde 98 yaşında ölümü de bu okumaya ayrı bir yoğunluk kattı.
Kitap, Conquest'in 'Stalinist çevreden gelen en etkileyici, en aydınlatıcı otobiyografi' ifadesini de içeren bir sunumu ile başlıyor. Rejime yararlı faaliyetlerine rağmen 1930'lu yılların sonunda tutuklanmak üzereyken, Stalin'le görüşmesi sonucu kendisine Troçki'yi ortadan kaldırma görevi verilen 'Özel Görevler Dairesi'nin başına gelmeyi başaran Sudoplatov'un, 15 yıllık görevi boyunca 'Stalin'in en gizli faliyetlerinin çoğuna ortak olduğunu' vurgulayan Conquest, uher boyutu kapkaranlık olan; tasfiyeler, suikastler, infazlar, korku, ihbar ve şüphe ile kaplı bir dönemin tanıklığında, Stalin'in kurduğu 'toplum düzeni'nin tüm genlerinin artık okunur hale geldiğini belirtiyor.
'Örneğin' diye yazıyor, 'yararlı hizmetleri karşılığında polis ajanlarının çocuklarının sınavlardan muaf tutularak yüksek eğitime gönderilmesinden tamamen normal bir olaymış gibi söz ediyor.’ Sisteme yedirilen bu kayırma, rüşvet, mutlak sadakat üzerinden bağımlılık unsurlarıyla, despotizmin yeni bir feodal düzenle buluşmasının önemine de değiniyor.
Schechter'lerin kitabın başındaki bir tasviri de, anıların önemini daha bir vurgular nitelikte: ''Sudoplatov'un görev yaptığı dönemde... Sovyet bürokrasisi, herkesin birbirini tanıdığı, nasıl davranılacağını bildiği küçük ve tehlikeli bir kasaba gibiydi. Stalin'in kaprisleri karşısında hayatta kalabilmek için tetikte olmanın yanı sıra altıncı hisse sahip olmak gerekiyordu. Komünizm, Stalin'in iktidarını sürdürmek... Bir süper güç yaratmak için eski yoldaşlarını sürekli ihraç edip ülkenin farklı bölgelerinden yeni yüzler devşirerek güç kademelerini idare ettiği bir sosyal mühendislik deneyiydi. Birbiriyle mücadele eden gruplar için çıkar dengesi yaratacak hiçbir ekonomik, hukuki ya da siyasi kurum yoktu. Sudoplatov'un gözünden bakınca bu sürecin düşündüğümüzden çok daha sert ve çok daha yozlaşmış olduğunu anlıyoruz. En ağır cezaları alanların Stalin'e en iyi hizmet edenler olduğunu görüyoruz.''
Unutmayalım: Bugünün sorularına tarih cevaplarını çoktan vermiştir.
Bu kitabı değerli ve güncel kılan da bu.