1929 krizinden bu yana en kötüsü!
UFUK SÖYLEMEZ 18 Mart 2008
ULUSLARARASI para ve sermaye piyasalarındaki analistler ve bankacılar ABD’deki ekonomik türbülans için, 1929 yılından bu yana ABD’de ortaya çıkan en büyük ekonomik kriz olarak yorumları yapıyorlar. Gerçekten de sub-prime (ikinci kalite) mortgage kredilerinde ortaya çıkan ve önce bir likidite krizi zannedilen ekonomik çalkantının giderek tüm bankacılık sektörünü, sigorta şirketlerini, fonları ve nihayet reel sektörü de içine alarak yaygınlaşıp derinleştiği görüldü. Paralel olarak dünyada 110 dolar gibi rekor seviyelere ulaşan yüksek enerji maliyetleri de bir yandan resesyon, bir yandan enflasyon kaygılarını güçlendirdi. Öyle ki, FED Başkanı B. Bernanke açıkça enflasyon riskini önemsemediğini, önceliğinin krizin kontrol altına alınarak, finansal istikrarın sağlanması ve resesyonun önüne geçilmesi olduğunu belirtti.
Para pompalıyorlar
ABD’DEKİ ekonomik krizin derinleşmesini önlemeye çalışan ABD Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası, İsviçre Merkez Bankası (Japonya) Merkez Bankaları ile müştereken piyasalara 200 milyar dolar likidite verme kararı aldı. Ancak piyasalara “hayat öpücüğü” gibi algılatılmak istenen bu radikal önlemin dahi ekonomik krizi çözmekte yeterli olamayacağı düşünülüyor. ABD Merkez Bankası’nın 900 milyar dolarlık varlıklarının içinde mortgage bağlantılı kâğıtların miktarının 400 milyar dolar olduğunu söyleyen Prof. Roubini bunun tehlikeli bir manüplasyon olduğunu vurguluyor. Öte yandan ABD Merkez Bankası’nın “piyasada değeri olmayan, talebi ve fiyatı oluşmayan” bu mortgage kâğıtları karşılığında likidite sağlarken, hangi marj ve değerleri kullandığı da tartışma konusu.
Etkisiz ve zayıf kalıyor
KÖTÜMSER senaryolara Financial Times’ın ünlü yazarı Martin Wolf da katılmış durumda. Wolf, daha önce krizin 1 trilyon dolardan aşağı bir maliyeti olmayacağını söyleyen Prof. Roubini’yi “aşırı karamsarlıkla” eleştirmişti. Ancak bu kez 11 Mart 2008 tarihli yazısında Wolf kötümser senaryoda toplam sistematik finansal riskin 1.7 trilyon dolarla 2.7 trilyon dolar arasında olacağını tahmin ettiğini yazdı. ABD’de yavaşlayan tüketim harcamalarının yanı sıra işsizlik rakamlarının giderek kötüleşmesi de resesyon kaygılarını güçlendiriyor. Ekonomik yavaşlama derinleşirken, iyileşme çabaları oldukça etkisiz ve zayıf kalıyor. Ekonomistler ekonomik krizin önümüzdeki 12 ay içinde bu şekilde sürme ihtimalinin en az yüzde 50 olduğu konusunda hemfikirler.
En yüksek reel faiz
İŞTE bu koşullar altında Türkiye önce nüfus rakamlarını azaltarak, bilahare 15 yıldır yapmadığı yenileme ve hesap sistemini değiştirip milli gelir rakamlarını yukarı doğru revize ederek krize karşı kâğıt üzerinde ayakta kalmaya çalışıyor. Yani “benim cari açığımın, iç ve dış borçlarımın milli gelire oranı göründüğü kadar yüksek değil, ben o kadar da kırılgan değilim” mesajını vermeye çalışıyor. İnşallah bu çabalar uluslararası piyasalarda yanlış anlaşılmaz ve istenildiği gibi rating artışı dahi yapılır. Bu durumda Türkiye de bir bakarsınız TÜİK’in becerisi sayesinde, dünyanın en yüksek reel faizini ödeyen ülke olmaktan kısa sürede kurtulur. Umarız iyi senaryo gelişir. Yoksa dünyadaki borsalar arasında dolar bazında yılbaşından bu yana en sert düşüş yaşayan İMKB kendisini kolay kolay toplayamaz. Ekonomik veriler, göstergeler ve istatistiklerde sık ve şeffaf olmayan değişiklikler yapılması böylesi dönemlerde kuşku ile de karşılanabilir ki, bu ihtimalin geçerlilik kazanmasını hiç mi hiç istemiyoruz. İzleyip, göreceğiz.