Koalisyon ve erken seçim
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Koalisyon görüşmelerini çıkmaza sokan makam Cumhurbaşkanlığı. Tayyip Erdoğan, bir koalisyon kurup, Meclis’in çalışmasını arzu etmez. Onun umudu erken seçimde, HDP’yi barajın altına düşürüp, gene AK Parti’yi iktidar yapmak ve kendisini güvenceye almak. Öte yandan, kamuoyunda uzlaşmaya karşı çıkan taraf gibi görünmek de istemiyor. Bu yüzden, bazı iyi niyet beyanlarında bulunuyor.
Şimdi Ahmet Davutoğlu’nun, MHP ile görüştükten sonra bir sonuca ulaşamazsa, hemen görevi iade etmesi gerekiyor. İlk başta söylediği gibi, Tayyip Erdoğan hükümet kurma görevini Kemal Kılıçdaroğlu’na vermeli.“Kılıçdaroğlu da kuramaz” diye düşünse bile, bu imkân ana muhalefet partisi liderine tanınmalı. Belki, MHP’yi bir seçim hükümetine ikna edebilir. Belki seçim hükümeti, bir CHP azınlık hükümeti olur. MHP ve HDP dışarıdan destekler. MHP’nin oylarının artması, AK Parti karşıtlığından kaynaklandı. AK Parti’nin önünü açarak erken seçime gidilmesi ve bu fırsatı da MHP’nin AK Parti’ye tanıması, tabanında tepki yaratabilir. Keza her şeye “Hayır” deyip, uzlaşmaz bir tavır içinde olması da seçim sandığına olumsuz yansır. Bu yüzden, Kemal Kılıçdaroğlu’nun inisiyatifinde yürütülen temaslar, bir bakarsınız AK Parti’yi dışlayan bir formülle neticelenir. CHP bunun için ısrar etmeli ve Kemal Kılıçdaroğlu mutlaka hükümeti kurmak için görevlendirilmelidir. Zaten, Cumhurbaşkanı’nın Kılıçdaroğlu’nu görevlendirmeme gibi bir yetkisi de yok. Ama sürekli fiili durum yaratılıyor.
***
Diyelim ki Ahmet Davutoğlu görevi iade etmedi; bir azınlık hükümeti kurdu. Sadece AK Partili bakanlar atadı ve Tayyip Erdoğan da bunu onayladı… O hükümet Meclis’te güvenoyu almak zorunda. Almadığı takdirde, Ak Saray’ın hesabı, güvenoyu almamış bir hükümetle erken seçime gitmek olabilir. Bu noktada da TBMM’den erken seçim kararı çıkması lazım. Önce komisyonlar, bu arada Anayasa Komisyonu kurulacak; Anayasa Komisyonu’ndan erken seçim kararı çıkacak ve TBMM, Genel Kurul’a katılanların çoğunluğuyla seçim tarihini erkene alacak.
MHP, AK Parti azınlık hükümetiyle ya da güvenoyu almamış AK Parti hükümetiyle erken seçime gidilmesine itiraz ediyor. Devlet Bahçeli, AK Parti azınlık hükümetine destek vermeyeceklerini açıkladı. Bazı AK Partililer de erken seçim istemiyor. Çünkü hazırlanacak listelere hepsi birden giremez.
Bir başka çare de Anayasa’nın 116’ncı maddesine göre, “Hükümet kurulmadı” gerekçesiyle, Cumhurbaşkanı’nın seçimleri yenilemesi. Bu madde, 45 günlük bir süre tanıyor ama o süre bağlayıcı değil. “Seçimleri yenileyebilir” diyor ve takdiri Cumhurbaşkanı’na bırakıyor. Fakat o zaman AK Parti azınlık hükümetiyle değil, bütün partilerin oy oranlarına göre bakanlık sahibi olacağı bir hükümetle seçime gidiliyor. Bu hükümetin içinde AK Partili, CHP’li, MHP’li, HDP’li üyeler yer alacak. MHP, HDP ile aynı hükümette bulunmak istemezse, bakan vermeyebilir. Zaten bir seçim hükümeti söz konusu. İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanlıklarına da 3 bağımsız getirilecek. Bağımsız olmadığına göre, milletvekilleri partilerinden istifa ettirilerek bağımsızlaştırılacak.
***
Özetlemek gerekirse…
1) Ahmet Davutoğlu, MHP’yle uzlaşmayı denedikten sonra görevi hemen iade etmeli.
2) Kemal Kılıçdaroğlu temaslara başlamalı. Bence, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin kuracağı bir azınlık hükümetine MHP’nin desteğini sağlama konusunda az da olsa bir şansı var. Zira MHP, CHP azınlık hükümetine destek olursa, AK Parti saflarında yer almaktan kurtulur ve bunun sandığa olumsuz yansımasını önler. Kısa sürede seçimler yapılacaksa, AK Parti yerine CHP hükümetiyle seçimlere gidilmesi daha doğru değil mi?
3) AK Parti azınlık hükümeti ve erken seçim formülüne şimdilik Bahçeli karşı çıkıyor.
4) Cumhurbaşkanı’nın 116’ncı maddeyi kullanması halinde, her partinin iştirak ettiği bir seçim hükümeti kurulacaktır. Bu da seçimlerde AK Parti’nin yoğun biçimde devlet imkânlarını kullanmasını engelleyecektir.
Seçimde ne olur?
Türkiye erken seçime doğru yol alıyor. Muhtemelen 7 Haziran’a benzer bir sonuç elde edilecek; AK Parti’nin oylarının gerilemesi ihtimali de mevcut.
Kamuoyu araştırmalarına bakalım:
Andy-Ar’ı ele alalım… Bugün seçim olsa, AK Parti yüzde 35.1, CHP yüzde 22.1, MHP yüzde 13, HDP yüzde 10.5… Kararsız olan, boş ya da protesto oyu kullanacağını söyleyen, sandığa gitmeyeceğini ifade edenler toplam yüzde 18.1. Bunları dağıtınca, AK Parti yüzde 42.8, CHP yüzde 27, MHP yüzde 15.9, HDP ise yüzde 12.8 çıkıyor. Kararsızlar ya da protesto oyları dağılımında dikkatli davranmak gerektiğine inanıyorum. Zira bu kesimden AK Parti’nin diğerlerine göre daha az oy alacağı çok açık.
Derinlemesine bir tahlil yapılırsa, kararsızların aslında AK Parti’ye oy vermeme kararında oldukları, diğer muhalif partiler arasında tercihte zorlandıkları ortaya çıkacaktır. Ama diyelim ki 42.8 olsun… Gene HDP barajı aştığı için, ya kıl payı tek başına iktidara gelecek ya da gene 276’nın altında kalacaktır.
Gezici Araştırma’da ise oy oranları AK Parti yüzde 41.9, CHP yüzde 26.3, MHP yüzde 15.3, HDP yüzde 12.3 olarak görünüyor.
Yaygınlaşan şiddet eylemleri, AK Parti’nin oyunu artırır mı ya da Ahmet Davutoğlu’nun Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla koalisyon masasını devirmesi… Uzlaşmayan tarafın Ak Saray olduğu çok açık. Tayyip Erdoğan, “Koalisyonun kurulmamasına benim sebep olduğumu ispatlasınlar” diyor. Davutoğlu “MHP ile görüşeceğiz” açıklamasını yapmışken, birdenbire Tayyip Erdoğan’ın Bahçeli’yi hedef alarak“Edepsiz” demesi neyin nesi!!! Bu bile, AK Parti’nin MHP ile koalisyonuna Erdoğan’ın taş koyduğunun işareti değil mi?
Ayrıca edepsizlik Bahçeli’de değil. Edepsizlik, yolsuzluk ve nüfuz suistimali iddialarına muhatap olup da hesap vermek yerine başkalarını“darbecilikle” suçlayanlara yakışan bir sıfat. Zaten koalisyon kurulamamasının sebebi de bu. Ortada kire bulaşmış bir siyasi heyet var. Diğer partiler onlarla işbirliği yapsalar, seçmenlerini darıltacaklar. Bataklık kurutulmadan siyasete istikrar gelmez.
“Başkan yaptırmayacağız”
HDP seçim startını verdi. Çok çarpıcı bir cümleyle: “Seni yine başkan yaptırmayacağız.”
Daha sonra gelen tepkilerden anladığımız üzere, 17 Mart 2015 tarihinde sarf edilen bu cümle Cumhurbaşkanı’nın kimyasını bozdu. Belli ki, İmralı’yla görüşmeler sonucunda Erdoğan, HDP desteğiyle eksik oyları tamamlayıp, Anayasa’yı değiştirebileceğini ve başkanlık koltuğuna oturabileceğini düşünmüştü. Artık Abdullah Öcalan böyle bir söz verdi mi yoksa aradakiler bazı izlenimlerini gerçek gibi mi aktardı bilinmez. Ama Selahattin Demirtaş’ın çıkıp da tek gündemli bir grup toplantısı düzenlemesi ve kararlılığını ifade etmesi, Erdoğan’ı öfkelendirdi; barış süreci bu sebepten dolayı sona erdirildi. Demek, Ak Saray ve çevresi açısından amaç barış değil koltuğu tahkim etmekti. Ama HDP bu kararlılığı gösterdiği için oyları yüzde 13’e dayandı. “Seçilince gidip AK Parti ile uzlaşacak”söylentilerini böyle aşabildi. Bu defa da aynı duruşu sergiliyor.
Erdoğan’ın Selahattin Demirtaş’a yönelik sözlerine dikkat ederseniz, ana hedef HDP lideri gibi görünüyor. Zaten barış masası da HDP’yi barajın altına düşürmek ve Demirtaş’ı diskalifiye etmek için devrilmedi mi?