Cumhuriyet’in birinci varoluşsal krizi
Gökhan Bacık 01 Ocak 1970
Cumhuriyet rejimi bugüne dek pek çok ciddi sorunlar yaşadı. Ancak şimdi Cumhuriyet’in birinci varoluşsal buhranına doğru ilerliyoruz.
Varoluşsal kriz bir ülkedeki “siyasi ve sosyal düzenin yok olabileceği” yahut büyük ölçüdealtüst olabileceği demek.
Olayların şiddeti her zaman bir varoluşsal kriz anlamına gelmez. Mesela 70’lerin sonunda veya 90’larda Türkiye’de büyük sarsıcı olaylar yaşandı ancak bunlar varoluşsal bir krizeyol açmadı.
Şöyle düşünün Murat Yetkin aynen şunu yazmış: “Erdoğan seçimle geldiği iktidarı seçimle bırakmamak için sistemi gerçekten zorlayacak başka yollara mı başvuracak?” Yahut MHP lideri Bahçeli’nin şu sözlerini okuyun: “Bu şartlarda bir seçime gitmek iç savaşın fitilini ateşleyebilir.”
Bunların tartışıldığı ülke çoktan bir varoluşsal krize girmiş demektir! Nitekim geçen iki ayda “seçimle görevi bırakmamak” ve “iç savaş” senaryolarınınküçük denemelerini hep beraber izledik.
Normal bir çıkış şansı gittikçe azalıyor
Varoluşsal bir krizden seçim yolu ile çıkma şansı gittikçe azalıyor. Dolayısıyla bu kriz yoğunlaşacak ve “kendi olağanüstü koşullarında ülkeyi bir doğuma” zorlayacak.
Türkiye’de bir zamanlar deprem uzmanları modaydı. İnsanlar “deprem olmaz, İstanbul fayı zaten on parça, korkmayın” diyen uzmanları severdi.Gerçekçi deprembilimcileri “paniğe neden oluyorsunuz” diye sevmezdi.
Şimdi önümüzde hareketlenen siyasal ve sosyal fay hatlarına bakarak aklı başında her siyaset bilimci şunu söyler: “On şiddetinde bir siyasal ve sosyal deprem olacak, hazırlığınızı buna göre yapın.”
İnsan ülkesinin kötülüğünü istemez. Ancak şansımız var ise sürecin olağanüstü ve acıtıcı sonucu hemen gerçekleşsin. Zira bu süreç kronikleşerek 3-5 veya daha uzun yıllara yayılırsa Türkiye açık yazıyorum “kendi tarzında bir Lübnanlaşmaya” gider.
Kaza kaçınılmaz ise duamız “araba çok hızlanmadan” kazanın gerçekleşmesidir. Maalesef şansımız varsa araba erken duvara çarpar.
Varoluşsal krizin bir boyutu dış politika
Türkiye bugün dünyadan kopmuştur. Türkiye’nin “güvenliğini ve ekonomik menfaatlerini devam ettirecek bir dış politika yapma zemini” kalmamıştır.
Böyle giderse dünyada bir vebalı muamelesi göreceğiz. Belirli ülkeler artık açıkça “Türkiye ile yakınlaşmayı güvenlik açısından sorunlu” görüyor.
Bugünkü dış politik krizler içinde Türkiye’nin ekonomisini, güvenliğini ve iç barışını koruyacak siyaset izleme imkanı kalmadı. Türkiye dış politikasınınhiçbir perspektifi kalmadı.
Türk dış politikasındaki durumu “kriz, sıkıntı gibi kelimelerle” açıklayamayız. Dış politikada modern dönemin eşi benzeri görülmeyen iflas devrindeyiz.Günlük tepkiler dış siyaset değildir o nedenle birisi “Türkiye’nin dış politikası kalmamıştır” bile diyebilir.
Buradan ne çıkar?
Birinci varoluşsal krizden yıpranmış ve yaralanmış bir Türkiye çıkacak. Ancak gelecekte “bir kötülük türünün tasfiyesi için buna değermiş” bile diyenler olacak. Bütün yaşadığımız acılara rağmen “tasfiye” nedeni ile “iyi olmuş” diyeceğiz.
Bizans varoluşsal krizini yaşarken ruhban meleklerin cinsiyetinitartışıyormuş. SSCB yıkılırken de böyle trajikomik şeyler olmuştu. Çünküçöküş trajikomiktir.
Şimdiki çöküşün de siyasi tarih kitaplarına girecek trajikomik hikayesi bence “ülke yanarken sokakta oyun oynayan çocuklar gibi ayağı ile aldım verdim şeklinde bir anaokulunun merdivenini ölçen devlet memurudur.”
İleride şöyle diyecekler: Ülke yanarken devletin memurları anaokulunun merdivenlerini ölçüyordu.