Murat Sancak’a suikast ve Star
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Star Medya Yönetim Kurulu Başkanı Murat Sancak’a yönelik suikast girişimini kınayarak yazıma başlamak istiyorum. Eğer bu, bir tertip değil de gerçekten arkasında bir terör örgütünün bulunduğu şiddet olayıysa, vahim bir durum söz konusu. Niçin böyle bir rezerv koyuyorum? Zira daha önce AK Parti iktidarının kendisini mağdur gösterme çabalarına şahit olduk. Bunun en çarpıcı örneği, Sümeyye Erdoğan’a yönelik suikast iddialarıydı. Bu iddiaları havuz medyasının nasıl manşete taşıdığını da gördük. Oysa delil diye sunulan belgeler, buram buramsahtecilik kokuyordu.
Gezi olayları doruk noktaya ulaştığında, Kabataş yalanıyla da bir mağduriyet yaratmak istemişlerdi.
Örnekleri çoğaltmak kolay. Meselâ 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarınıdarbe teşebbüsü diye yutturdular. MİT TIR’larında silah taşındı; bunu ortaya çıkaran savcılar casus ilân edildi. “Mağdur!” olan hep AK Parti hükümetiydi.
Ekonomide de benzer gelişmelere şahit olduk. Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası üzerinde uyguladığı baskı sebebiyle dolar yukarılara çıkınca,“Faiz Lobisi” suçlandı. HDP barajı aştı; HDP’ye oy verenler “şerefsiz”sıfatına layık görüldü; “Ülkeyi bölmek isteyen alçaklar” diye takdim edildi.
Ortada tek kahraman vardı: Tayyip Erdoğan… Siyonistlerle, Faiz Lobisi’yle, uluslararası sermayeyle, dış güçlerle, iç düşmanla, Paralel’le, PKK’yla, Aydın Doğan’la hep o mücadele ediyordu. Herkes Türkiye’nin kötülüğünü istiyordu… Ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü, refahını, istikrarını tek başına Erdoğan temsil ediyordu.
Şimdi anladınız mı Murat Sancak’ı hedef alan suikast neden gazetelerde yeterince yer bulmuyor? Niçin gerektiği kadar telin edilmiyor? Çünkü herkes, AK Parti iktidarının seçim öncesinde bir mağduriyet iklimi yaratmak istediğinin farkında. Ne zaman başına bir sıkıntı gelse, hep suçu başkasına atmış. Tereyağından kıl çeker gibi kendisini olayların içinden sıyırmış. Herkesin aklında bir şüphe: “Acaba gerçekten Murat Sancak bir saldırıya muhatap oldu mu?” Öyleyse çok vahim bir durum. Hepimiz bu alçak eylemi birlikte telin etmeliyiz. “Yoksa Sümeyye suikastı gibi bir tertiple mi karşı karşıyayız?
Ayrıca ülkeyi bu kadar gerenler şapkasını önüne alıp düşünmeli: “Neden acılarımızı paylaşamıyoruz? Niçin birbirimize bu kadar şüpheyle bakıyoruz?”
Ve Star Medya Grubu da bir düşünsün… Kimleri, nasıl hedef almış? Düzmece haberlerini manşete taşıyarak algı operasyonlarına ne ölçüde hizmet etmiş? Ne gazetecilik etiği kalmış ortada ne de meslektaşlık…
Öyle bir atmosfer içine girdik ki, bir yanda arsızlar, yandaşlar, pişkinler bir yanda da iyi kötü demokratik hukuk devletini ayakta tutmaya çalışanlar. Bu iki kesime, 2 düşman cephe de diyebiliriz.
Medya hiç bu kadar bölünmemişti. Dikta heveslilerine hiç bu kadar çantacılık yapmamıştı.
Star’dan 3 manşet
Star, medya dünyasında çarpıtma haberleriyle temayüz eden bir yayın kuruluşu. Birçok örneği var ama en çok tartışılan 3 manşeti paylaşıyorum: 1) Kabataş olayı: “Kadınlar küfrediyor, erkekler vuruyordu.” 2) “Paralel örgüt 7 bin kişiyi dinledi.” Selam Tevhid soruşturması dolayısıyla, hâkim kararıyla ve 3 yıl içinde toplam 234 kişinin dinlendiği ortaya çıktı. 3) Sümeyye suikastı: “Pensilvanya’dan Sümeyye’ye suikast emri.”Kargaların güleceği bir haber. Nitekim onca baskıya rağmen mahkemede yalanları ortaya çıktı.
Erdoğan döndükçe dönenler
Vicdanına ve aklına göre hareket etmezsen, “dönme dolaba” benzersin. Sözüm, Tayyip Erdoğan U dönüşü yaptıkça, her seferinde oraya buraya savrulanlara.
Bir zamanlar Hilal Kaplan ile aynı düşünüyordum. İkimiz de barış sürecini destekliyorduk. Hatta barış sürecinden önce bile kan dökmek yerine masaya oturmak gerektiğine inanıyorduk. Mesela KCK operasyonlarına karşıydık. Hilal Kaplan’ın attığı tweetleri onaylıyordum. Şöyle yazıyordu:
* “Urfa’da 10 BDP’li gözaltına alınmış. Biri hariç, diğerleri taşıdıkları pankart yüzünden. Yıl 2010. Demokratik Türkiye’den bildirdim.”
* “Şehit yakınlarıyla PKK’yı savunan BDP’liler aynı salondaydı. Halkın vicdanı onca milliyetçi şovenist propagandaya rağmen hâlâ orada çok şükür.”
* “Sarı kırmızı yeşil… Sarı kırmızı yeşil… Sarı kırmızı yeşil…”
* “TSK gerçekten peygamber ocağı olsaydı, arefe günü kan döker miydi?”
İnsanlar bir partiyi desteklerken siyasi görüşlerini değiştirebilirler. Ülkeyi yönetecek kişilere önce güven duyup sonra itimatlarını kaybedebilirler. Ayrıca, eleştirdiğiniz bir kişiyle bilahare dost olmak ya da eski bir dostla bağlarınızı koparıp ilişkilerinizi kesmeniz de mümkün… Bunlar kişisel tercihler ama ilkeler değişmemeli. Yolsuzluk kötüdür fakat bizimkiler yapınca buna darbe deyip üzeri örtülebilir… Barış güzeldir; lâkin HDP’yi baraj altına düşürmek için kan dökülebilir… BDP’lilerin gözaltına alınması demokrasiye uymaz; bununla beraber, AK Parti Meclis çoğunluğunu kaybedince, HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması caizdir. Hatta onlara oy veren şerefsizler dahi bir ulusal güvenlik sorunu yaratmaktadır…
İşte bu olmuyor!!!