Davutoğlu’na boğulmayı göze aldıran ne?
Adem Yavuz Arslan 01 Ocak 1970
Ankara Temsilciliği yıllarımda yakından tanıma imkanı bulduğum AKP’lilerden çok duyduğum bir söz vardı:“Bizim milletin hafızası 3 günlüktür.”
Bu sözü her dinlediğimde ‘o kadar da değil, milletin eğitim seviyesi yükseldi, herkes her şeyden haberdar’ diyordum ama aradan geçen sürede gördüm ki onlar haklıymış.
Benim “bu kadar da olmaz, millet bu zorbalıkları kaldırmaz” dediğim ne kadar olay varsa iki gün sonra unutuldu.
Normal bir ülkede, Türkiye’de yaşananların binde biri olsa ortalık yıkılırama bizde yaprak kıpırdamıyor.
Dindar AKP’liler (!) Kur’an ile dalga geçip cami kapatıyor, okulları, yurtları hatta kreşleri basıyor, Cumhurbaşkanı açıkça Anayasa’yı takmadığını söylüyor vs. ama toplum hipnoz olmuş gibi.
‘Çözüm süreci’nde de aynısı oldu.
Gerçi ortada bir ‘çözüm süreci’ olup olmadığına her zaman şüpheyle yaklaştım. Bu köşede –birçoğu da bölgeyi dolaşarak- yazılar yazdım.
Orada AKP’lilerin anlattığından çok farklı bir tablo vardı.
Biz ‘Kürtçe başta olmak üzere anayasal haklar pazarlıksız verilmeli. Çözüm süreci olmalı ama şu anda yapılan sahayı tamamen PKK’ya bırakmak.
Örgüt şehirlere yerleşip hakimiyet kuruyor, bu sürecin sonu çözüm değil çözülme getirir’ dedikçe ‘hain’ ya da ‘güvenlikçi’ suçlamasına maruz kalmıştık.
Şimdi ise her şey tersine döndü. PKK ile mücadele eden terör uzmanı polisler cezaevinde.
Asker kışlasına çekildi. AKP ise dün söylediklerinin tam tersini yapıyor.
PKK ise bu süreçte iki konuda başarılı oldu.
PKK uluslararası meşruiyet kazandı
Birincisi şehirlere yerleştiler. KCK operasyonları ile darbe yiyen yapılanmasını yeniledi, daha da güçlendirdi.
AKP’lilerin de itiraf ettiği gibi şehirlere yığınak yaptılar.
İkincisi ve bence en önemlisi PKK bu süreçte uluslararası meşruiyet kazandı.
AKP’nin politik öngörüsüzlüğünü de çok iyi kullanıp ABD başta olmak üzere Batı’nın ‘sadık müttefiki’ oldu.
Nitekim geçtiğimiz hafta boyunca Ankara ile Washington arasında‘yalanlama’ fırtınası yaşandı.
Ankara ne zaman İncirlik, Güvenli Bölge, YPG ya da PKK ile ilgili bir açıklama yapsa hemen Washington’dan yalanlama geldi.
Ankara ile Washington arasındaki güven bunalımı had safhada. Coğrafyanın dayattığı bir iş birliği var ama artık ‘stratejik ortaklık’ ya da ‘müttefiklik’ ifadeleri pek duyulmuyor.
Bu arada Rusya, Suudi Arabistan, İran ve ABD arasında ilginç bir Suriye trafiği dönüyor.
Şimdilik radikal bir eksen değişikliği yok ama görüşmelerin bizatihi kendisi önemli. Ne yazık ki bunlar olurken Türkiye’nin esamesi okunmuyor.
Çözüm sürecine dönersek…
AKP üst üste gireceği 3 seçimi sorunsuz geçmek için ‘mış gibi’ yaptı. Gerçek bir çözüm süreci yürütmedi.
Ancak 7 Haziran’da işler değişti. Tek başına iktidar gidince çözüm süreci de bitti.
Bundan sonrası için projeksiyonlar pek parlak değil. Mesela onlardan birisibizzat Davutoğlu’na ait.
Nisan 2013’te Brüksel’de yapılan NATO Dışişleri Bakanları Toplantısısonrası Ankara’ya dönerken Davutoğlu ile uzun bir sohbetimiz olmuştu.
Davutoğlu çözüm sürecini savunurken ‘nehir metaforu’nu örnek vermiş ve “Nehirden karşıya geçerken, yarıya gelinceye kadar hep geri dönmeyi düşünürsünüz. Ama yarıyı geçmişseniz artık bir an önce karşı kıyıya çıkmaya çalışırsınız. Çözüm sürecinde buradayız. Ben geriye dönülmez noktaya geldiğimiz kanaatindeyim” demişti.
Bakan ayrıca ‘bu saatten sonra geriye dönmenin çok riskli vemaliyetinin de çok büyük olduğunu’ anlattıktan sonra “Karşı kıyıya çıkmak yerine paniğe kapılır geri dönerseniz nefesiniz yetmez boğulursunuz” diye de uyarmıştı.
AKP daha doğrusu saray, 7 Haziran’da paniğe kapılıp geri döndü ama bu yolun sonu Davutoğlu’nun da tarif ettiği gibi.
Ne 1990’ların Türkiye’si ne 1990’ların PKK’sı ne de o dönemin konjonktürü var.
Savaş bu kez çok daha kanlı olur.
Davutoğlu’nun bize anlattığı ‘nehir metaforu’na tekrar bakmasında fayda var.