AKP’de korku dağları bekliyor!
Rahmi Turan 01 Ocak 1970
Gerçekten “Seçim hükümeti” mi kuruldu?
2 HDP’li Bakan’dan gayrısı AKP’li… Aslında küçük çaplı bir AKP – HDP/PKK koalisyonu bu!
PKK yandaşları Davutoğlu’nun Başbakanlığında devleti yönetecek. Ama buna rağmen PKK’lı teröristler Güneydoğu’da vahşice kan akıtmaya devam ediyor.
Onların hak istedikleri filan yok! Hepsi alçak! Hepsi de Türkiye’yi bölmek isteyen yabancı güçlerin beslediği kuklalar!
Kabinede bir de sözde “Tarafsız Bakanlar” var! Tabii ki, lâfın gelişi tarafsız bunlar… Gerçekte tamamı AKP’li… Onlara
“Tarafsız rolü” verildi!
***
Haa… Kabinede bir de Tuğrul Türkeş var! Başbakan Yardımcısı yapıldı!
Onun MHP’li olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz!
O, ruhunu AKP’ye kiralayan bir siyasetçidir.
Bir zamanlar en ağır sözlerle suçladığı AKP’nin kanatları altına girmesi “siyasi etik” bakımından ayıplanacak bir dönüştür!
MHP, kendisini sırtından hançerleyen böyle tipleri bünyesinde barındırmaz!
MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlu, nasıl bir “Türkeşçi”, nasıl bir “ülkücü”, anlamak mümkün değil!
***
Seçim hükümeti, başka partilerden göstermelik birkaç bakan alınarak kuruldu.
Kurulmasına kuruldu ama, ne iş yapacak?
Herhangi bir iş yapacağını söyleyemeyiz!
Kamudaki tüm atamalar bile durduruldu. Bakanlık iradesinin artık hiçbir hükmü yok.
Davutoğlu kendi bakanlarına güvenmiyor, kamudaki atamaları durduruyor!
HHH
Seçim kararı alınırken, şekil olarak değil ama etik olarak Anayasa’ya uyulmadı!
Ana muhalefet lideri Kılıçdar- oğlu’na da “Hükümeti kurma görevi” verilmeliydi. Verilmedi!
Neden verilmedi?
Çünkü koalisyon hükümeti kurulması istenmiyor, 1 Kasım’daki erken seçimin altyapısı hazırlanıyordu.
Kılıçdaroğlu, hükümeti kurmayı başarırsa, bütün planlar altüst olacaktı.
***
Kılıçdaroğlu “Eğer bana görev verilseydi, ben hükümeti kurardım.” diyor.
Nasıl kurardı?
“Gidip Devlet Bahçeli ile konuşur, onu ikna etmeye çalışırdım. Bir uzlaşma yolu bulunuyordu” diye izah ediyor.
Elbette ki bu mümkündü. Denemek lâzımdı. Fakat…
Kılıçdaroğlu’na o şans verilmedi. Neden?
“Ya hükümeti kurarsa? Ya dediği gibi 17-25 Aralık Soruşturmaları’nı açarsa!” diye endişe edildi.
AKP kanadında korku dağları bekliyor!
Vatandaşı, ezilecek böcek gibi görüyorlar!
Gazeteci arkadaşlar anlattı.
Günlerden 19 Ağustos
Çarşamba…
Basın plakalı araç TEM otoyolunda Atatürk Hava Limanı yönüne ilerliyor. Aslantepe Stadı’nı geçtikten az sonra, polis sirenli siyah renkli bir otonun megafonundan anons yapılıyor:
“Yoldan çekilsenize ulan!”
Kibar (!) bir sesleniş doğrusu!
34 ET 4430 plakalı bir araç, ilerideki polis kontrolünden, hiç durmadan hızla geçiyor.
Gazeteci arkadaşlarımız, bu şüpheli araçla ilgili bilgi vermek için trafik polislerinin yanında duruyor.
Trafik polisleri de pek öfkeli…
“O arabayı durdurmadık diye size hesap vermek zorunda değiliz. Diklenmeyin, aksi halde başınıza fena çorap öreriz.”
Devletin polisi böyle diyor. Çorap örerlermiş!
Vatandaşı, ezilecek böcek gibi görüyorlar!
Öfkeli polis hızını alamayıp kükrüyor:
“O aracı araştırmak size mi kaldı be?”
Birkaç dakika süren tartışmadan sonra polis baklayı ağzından çıkarıyor:
“Araç Başbakanlığa aittir!”
Bu sırada 34 HR 4578 plakalı Renault marka bir otomobil daha aynı şekilde emniyet şeridinden geçiyor. Arkadaşlarımız soruyor:
“Peki bu ne?
“Aynı emniyet aracı.”
“Bunu nasıl anladınız?”
“Bize elleriyle işaret verdi.”
Oysa işaret filan yok!
Trafik polisi:
“Uzatmayın artık, o aracı araştırır, buluruz. Siz şimdi cezanızı ödeyin!”
…Ve 270 liralık ceza kesiyor.
Arkadaşlarımızın kafası iyice karışıyor.
Nasıl bir ülke haline geldik? Bunlar nasıl polis?
Trafik terörü estiren kabadayı araçlara “Geç” derken, basın plakalı araca en üst sınırdan ceza kesiyor. Helâl olsun!
Bizde trafik ahlâkı, adalet ve hakkaniyet işte böyle oluyor!