« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 Mar

2008

Makuliyet potpurisi

Ertuğrul ÖZKÖK 26 Mart 2008

O laf şöyleydi:"Cehennemin yolu iyi niyet taşları ile örülmüştür."

Hayır, yaşadığımız şu 5 gün bize gösterdi ki, o sözün doğrusu şöyleymiş:

"Cehennemin yolu kötü niyet taşları ile örülüdür."

Ne yazık ki, o kötü niyet bugün, Başbakan'ın yakın çevresinde örümcek ağlarını örmeye başlamıştır.

O kötü niyet, Cumhuriyet Başsavcısı'nın kapatma davasını, "Yeni bir 28 Şubat" olarak göstermeye çalışmaktadır.

O kötü niyet, Başbakan'ı daha uzlaşmacı, daha itidalli bir davranış yerine, daha kavgacı, daha gerginleştirici bir ruh haline doğru kışkırtmaktadır.

Ama o kötü niyet bu ülkede sükunet, istikrar, kardeşlik isteyenlerin öreceği duvara çarpıp paramparça olacaktır.

Kötü niyet ilk hezimetini dün 26 hukuk fakültesi dekanının ortak bildirisiyle tatmıştır.

Cumhuriyet tarihine ilk defa ülkenin neredeyse bütün hukuk fakültelerinin dekanları, Cumhuriyet Başsavcısı'nı korumak için bir "hukuka saygı duvarı" örmüştür.

İktidarın mantıklı insanları, hukuk fakültelerinden gelen bu sağduyu sesine mutlaka kulak verecektir.

Vermelidir.

Biliyorum, aynı kötü niyetli kişiler, hukuk fakültelerinden gelen bu sağduyu sesine, "Canım o kara cüppelileri mi dinleyeceğiz" diyerek kulak tıkama tavsiyesinde bulunacaktır.

Türkiye'de 33 hukuk fakültesi var.

Bunların 3'ü henüz öğrenci almadı. Henüz dekanı yok. Rektörlerin uhdesinde duruyor.

Fakültelerden üçünün dekanı yurtdışında.

Sadece biri bildiriyi imzalamayı reddetmiş.

Geriye kalan 26 fakültenin dekanı hep bir ağızdan sesleniyor.

"Başsavcıya saldırmayın."

Bildiride davayla ilgili tek kelime yok.

"Dava haklıdır" veya "Haksızdır" diyen yok.

Çünkü onlar hukukçu ve davayı etkileyecek bir görüş bildirmenin ne olduğunu biliyorlar.

Onların bizi davet ettiği nokta, bu krizden çıkış için makulün hudutlarını çizmektedir.

* * *

Abdullah Gül'ün siyasi kişiliğine hiç itirazım olmadığı halde, cumhurbaşkanlığına neden karşı çıktığım şimdi acaba daha iyi anlaşılıyor mu?

O gün uzlaşma ile bir cumhurbaşkanı seçilmiş olsaydı, bugün krizde herkes için geçerli, güvenilir, sözü dinlenen bir arabulucuya sahip olmuş olacaktık.

Oysa cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Başsavcısı'nın iddianamesinde yer alan şahsiyetlerden birisi.

Neden? Çünkü o uzlaşmayı değil, geldiği partinin "zorlamasını" temsil ediyor.

Ben yine de şaşırtıcı gelebilecek görüşümü sizinle paylaşmak istiyorum.

Cumhurbaşkanı, oturduğu koltuk, ettiği yemin gereği hálá bu misyonu yerine getirebilecek güce sahiptir.

Ve onu yerine getirmekten kaçınmamalıdır.

Bunun tek şartı da, bu davada kendini "taraf olarak görmemesidir."

Bunu diyorum ama, kötü niyetlilerin çığlıklarını da şimdiden işitiyorum.

"Ne yani hukuk darbecilerinin yanına mı geçsin?"

Bu provokasyona kulağını tıkayamayacak bir cumhurbaşkanı, zaten o koltukta oturmamalı.

* * *

Bu krizi, tehlikeli bir restleşmeye götürmekten hepimiz kaçınmalıyız.

AKP'liler, kendileri dışındaki herkesi "onların kapatılmasını isteyen komplocular" olarak görmekten vazgeçmelidirler.

Bu psikoloji onları, hem yalnızlığa hem de radikalleşmeye götürür.

O psikolojiyi üzerlerinden attıkları takdirde, Anayasa Mahkemesi'nin yapısını ve karar alma biçimini değiştirecek çok, ama çok tehlikeli girişimden vazgeçebilirler.

"Ne yani boynumuzu cellada mı uzatalım" psikolojisi, hem kendilerini hem de Türkiye'yi bir felakete götürebilir.

Son sözüm şu:

AKP, bu davayı, laikliğe olan inancını samimi bir şekilde kanıtlayabileceği bir süreç olarak görürse, Türkiye rahatlar.

Ama bu psikolojiden kurtulamayıp, hukuk sürecini altüst edecek bir girişimde bulunurlarsa, o ruh hali onları en iyi ihtimalle bir "çoğunlukçu diktasına" götürür.

Çoğunlukçu diktası Almanya'yı felakete sürükledi.

O ruh halinden ülkemize yarar beklemek için de saftan öte bir şey olmak lazım.

Ziyaret -> Toplam : 125,23 M - Bugn : 118566

ulkucudunya@ulkucudunya.com