Kapatma Davası ve piyasalar
HASAN ÜNAL 01 Nisan 2008
HÜKÜMET yanlısı gazeteler ve televizyonlar yalan haber yayma ve bilgi kirliliği oluşturma kampanyasında sınır tanımıyorlar. Son zamanlarda borsada yaşanan düşüş ve döviz fiyatlarındaki kıpırdanma ve yükselişe dair verdikleri çarpıtma haberler de bunlar arasında. Borsanın düşmesini de döviz piyasalarındaki kısmi hareketliliğin faturasını da toptan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP’nin temelli kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde açtığı davaya bağlamaya çalışıyorlar.
Fitne-fesat türü yayınlar yapanlardan bazıları, davanın açıldığı Cuma akşamını takip eden pazartesi borsada yaşanan düşüşü ve döviz fiyatlarındaki yükselişi doğrudan bu davaya bağladılar ve hatta vatandaşın cebinden yirmi ila otuz milyar doların uçup gittiği söylemeye kadar vardırdılar işi.
Oysa hiç alakası yok
OYSA Türkiye’deki para ve sermaye piyasalarında yaşanan hadiselerin ne Türk iç siyasetinde yaşananlarla fazlaca bir alakası var ne de kapatma davasıyla doğrudan bağlantılı. Örneğin kapatma davasının açıldığı Cuma akşamını takip eden pazartesi günü (17 Mart) borsada yüzde yedinin biraz üzerinde düşüşler kaydedildi; ancak aynı gün Almanya ve Japonya borsaları da yüzde dörtlük düşüşler gösterdiler. Bu düşüşlerin hepsi de Amerika’dan gelen haberlerle doğrudan bağlantılıydı.
Ertesi gün Amerika’dan gelen haberlerde kısmi bir düzelme yaşanınca bunlar da hem Türk borsasına ve para piyasalarına yansıdı hem de Avrupa piyasalarında etkisini gösterdi. Daha açık bir ifadeyle kapatma davası ile her hangi bir şekilde alakalı olduğuna dair bir işaret çıkmadı ortaya. Zaten bunun böyle olduğunu piyasalardaki iniş çıkışlarda açıkça görmek mümkün.
Türkiye’nin piyasaları
TÜRKİYE’NİN borsası ve para piyasaları son yıllarda büyük ölçüde yabancı hakimiyetine girmiş durumda. Amerika’daki en küçük olumsuz haberler borsaya fevkalade kötü yansırken, Türkiye’ye dair en vahim haberlerin bile borsa üzerinde etkili olmadığını geçtiğimiz yıllarda gözlemlemiştik. Örneğin, Fransız Parlamentosu’nun alt kanadında Ermeni soykırım iftiralarının olmadığını söylemenin suç sayılacağına dair meşhur kanun teklifi geçtiği gün Türk borsası tavan yapmıştı. Bunun her hangi bir rasyonel izahı olamayacağı ortada iken...
Bu tür pek çok örnek gösterilebilir; fakat gereksiz. Mesele şu ki, son beş altı yıl içerisinde sermaye ve para piyasaları o derece yabancıların kontrolüne girdi ki, artık bu piyasalara gerçekten Türk piyasaları denilip denilemeyeceğini bile tartışmak gerekir. Borsadaki hisselerin yüzde yetmişten fazlasının yabancı fonlara ait olduğunu ve bono piyasalarında varolan paranın büyük kısmının yine yabancı fonlarca kontrol edildiği dikkate alınacak olunursa, bu piyasalara Türk diyebilmek neredeyse imkansız.
Amerika’daki kriz
AMERİKA’DA patlak veren ve ilk işaretleri 22 Temmuz seçimlerinden hemen sonraki haftalarda ortaya çıkan krizi dikkatle takip eden ekonomistler ve uzmanlar aylardır Türkiye’nin bu krizden ciddi yaralar alacağına ilişkin uyarılar yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. İşte o krizin Amerika’dan dalga dalga Avrupa’ya ve oradan da Türkiye’ye gelişi, yaşanan piyasa olumsuzluklarının temel nedendir. Avrupa borsaları aylardır düşüyor. O ülkelerde de bizdeki iç siyasi gelişmeler veya kapatma davası gibi hadiseler etkili olmuyor herhalde...
Mesele şu ki, Amerika’da başlayan kredi krizi derinleşerek devam ediyor. Bazen bir kaç gün bazen da haftalarca düşen borsalar ve diğer olumsuzluklar, bir ara sona ermiş veya erecekmiş görüntüsü veriyor; ancak hemen arkasından tekrar kötüleşmeler başlıyor. Genel haftalık ve aylık ortalamalar olumsuzluğun devam ettiğine ve edeceğine işaret ediyor.
Amerika’daki bu krizin faturasının bir trilyon doları bile aşacağını dünyanın ciddi ekonomistleri söylüyor ve yazılarlar. Böyle bir ortamda para ve sermaye piyasaları tamamen yabancı özellikle de Amerikalı fonların kontrolünde olan bir Türkiye’nin bu krizden etkilenmeden yoluna devam edeceğini düşünmek için ya televole iktisatçısı ya da AKP’li olmak gerekir.
Hatta son zamanlarda televoleciler bile havlu attılar ve krizin 1929’dan bu yana en derin buhranlardan biri olabileceğini görüşünü ifade ederek, hükümeti sadece türban gibi meselelerle ilgilenmeyi bir tarafa bırakıp, ekonomiye ağırlık vermesi gerektiği konusunda uyarıyorlar. Üstelik bu görüşlerini kapatma davası açılmadan en az birkaç ay evvelinden yapmaya başlamışlardı.
Kısacası, kapatma davasının Türkiye’deki piyasalarda yaşanan ve bundan sonra da yaşanması muhtemel görünen olumsuzluklarla fazlaca bir ilgisi yok. Hele borsa düştü diye vatandaşın cebinden milyarlarca doların uçup gittiği söylemek için özellikle kötü niyetli olmak gerekir. Borsadakilerin yüzde yetmişinden fazlasının yabancı olduğu bir ortamda bunları söylemek sadece kötü niyetle izah edilebilir. Aynı medya hükümetin uyguladığı Derviş imzalı IMF politikalarını neden eleştirmez? Vatandaşın cebinden parasını ve elinden işini alıp götüren esas politikalar onlar değil mi?