« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

01 Nis

2008

Hangi demokrasi?

HASAN ÜNAL 01 Nisan 2008

 İNSAN hakları, reform, Avrupa Birliği gibi pek çok kavramla birlikte demokrasi de son yılların en hızlı yıpranan tabirleri arasında yerini aldı. Her türlü mel’anetin başına ‘demokratik’ kelimesi getirilir oldu. AB ‘reformları’ adı altında yapılanların ne AB ne de reform kelimesi ile alakası kurulabilir. Demokratikleşme, insan hakları ve AB reformları konusunda birkaç doğru iş yapılıyor; sonra bütün kötülükler bu kavramların içerisine yerleştiriliyor.

Örneğin insan hakları adına yapılanların büyük bir kısmı bölücü ve yıkıcı faaliyetlerin eylem alanını kolaylaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Çoğunluğun insan hakları alanında yapılanlar çok sınırlı girişimler olarak kalırken, bu kavram tamamen azınlık hakları haline dönüştürüldü. Avrupa Birliği’nin bizden önce üye olan eski Doğu Avrupa ülkelerine uyguladığı kriterleri, üye olan ve üyeliğe hazırlanan Balkan ülkelerine uyguladığı politikaları bizimkiyle mukayese etsek, bize yapılanlara çifte standart bile diyemeyeceğiz; ama böyle söyleyen bizim gibilere hemen ‘AB karşıtı’ damgası vuruluyor.

AB işi tam bir tezgah

ÜYE almayacağını her vesileyle Türkiye’ye gösteren AB’nin ve üye ülkelerin bir yandan da Türkiye’ye sanki üye olacakmış gibi ‘reformlar’ yaptırmalarına ne demeli? Son yıllarda Türkiye’nin üye olamayacağını; bunun sebebinin de AB ülkelerinin Türkiye’yi üye yapmak istememekten kaynaklanacağını; ancak üye olmasa da Türkiye’nin hem ticari-ekonomik sebeplerden hem de modernleşmesinin devamı açısından AB ile ilişkilerini sürdürülebilir bir zeminde yeniden düzenlemesinin şart olduğunu ifade eden görüşlerimi Türkçede olduğu kadar İngilizcede de yazıyor ve dile getiriyorum.

Bu tartışmalarda en çok dikkatimi çeken husus yabancı muhataplarım işadamı veya kadını ise oldukça ilgili davranıyorlar ve Türkiye ile AB arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin kaybedilmemesi ve Türkiye’de aşağılanma duygusu üzerinde yeşerecek ideolojik Batı karşıtlığının oluşmaması için Türkiye-AB ilişkilerinin sürdürülebilir sağlam bir kazığa bağlanması fikrine destek veriyorlar.

Esas mesele Kıbrıs ve diğerleri

AYNI toplantılarda genellikle varolan emekli veya muvazzaf diplomatlar ile gazeteciler ise bu görüşleri anlayışla not ediyorlar; ancak mevcut sürecin devamının elzem olduğunu ifade ediyorlar. Sebep olarak da önce ‘demokratikleşme’ gibi gerçekte geyik muhabbetinden başka bir şey ifade etmediklerini kendilerinin de kabul ettiği tezler ileri sürüyorlar. Ama sonra ‘peki Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler ağırlıklı olarak ekonomik ve ticari alana indirgenirse, Kıbrıs meselesi nasıl çözülecek’ demekten kendilerini alamıyorlar.

İşte işin özü de burada zaten. Kıbrıs ne olacak? Daha doğrusu Kıbrıs’ı Türkiye’nin elinden başka bir gerekçeyle alamayacaklarını bilen bu çevreler AB sürecinin devamını kendi çıkarları için elzem görüyorlar. Başkaları da ‘Kürt meselesi nasıl çözülecek’ laflarını ortaya atıyorlar. Ama aynı baskıların hiç birisini Doğu Avrupa ülkelerine yapmadıkları; Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’ne Kıbrıs meselesinin çözümü konusunda tek laf etmedikleri hatırlatılınca da ‘onlar başka’ diyerek kestirip atıyorlar.

Herkesin bir hesabı var

İŞİN doğrusu adamlar haklı. Türkiye’de başlatılan demokrasi ve demokratikleşme tartışmaları sonucunda koca bir ülkenin bütün dış politika çıkarları adeta haraç-mezat satılır hale getirildi azgın bir grup tarafından. Gazete ve televizyonlara çöreklenmiş bu grubun tartıştığı bir demokrasi dünyanın hemen hemen hiçbir bölgesinde yok .Ama sanki varmış ve dolayısıyla olması gerekiyormuş gibi tartışıyorlar ve kendi tabirleriyle Türkiye’yi ‘dönüştürüyorlar’.

AKP’nin temelli kapatılması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan dava ve Ergenekon soruşturması dolayısıyla yazılanlar kelimenin tam anlamıyla ibret vesikaları gibi. Bir yazar (!) kapatma davası ve ardında olduğunu düşündüğü güçlerle AKP ve AKP’ye destek verenleri ayrıştırmış. AKP tarafını ABD yanlıları olarak göstermiş ve AKP’ye kapatma davası açtırdığını düşündüklerinin de Rusya yanlısı olması gerektiğine karar vermiş. Bir bakan da Amerika’da yaptığı konuşmada Türkiye’deki mücadelenin küreselleşmecilerle küreselleşmeye karşı çıkanlar arasında olduğunu ifade etmiş. Yani Türkiye’nin nesi varsa yabancılara peşkeş çekilmesini savunan ve uygulayanlarla buna karşı çıkanlar...

Bir başkası bunun demokrasi yanlıları ve karşıtları olduğunu söylüyor. Laiklik yanlıları tıpkı Baas rejimleri gibi demokrasi istemiyormuş; buna karşılık gerçek demokratlar AKP ve AKP’ye destek verenlermiş. Demokrasi insan suretine bürünüp etrafına baksa kendisine kimlerin sahip çıktığını görüp bir daha ortaya çıkmamak üzere kaybolurdu herhalde.

Haksızlık etmemek de lazım. Demokrasi var, demokrasi var. Mesela Irak’taki kukla rejime ABD, AKP ve yandaşları demokrasi deyip duruyorlar. Sakın Türkiye için istenen de Irak’taki gibi bir şey olmasın...

Ziyaret -> Toplam : 125,23 M - Bugn : 114677

ulkucudunya@ulkucudunya.com