Siyasî tahribat
Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970
Siyaset önce yaşadığımız çevreyi, sonra ilişkilerimizi, en nihayetinde bayramlarımızı tahrip etti. Kıran-döken, kutuplaştıran, hasımlaştıran, özel hayatımızda bile tahakküm kuran siyaset olmasaydı, mübarek bayram böyle boynu bükük geçer miydi?
İstanbul'da doğdum ve hayatımı hep büyük şehirlerde geçirdim. Yaş kemâle erince Yalova'da yeşillikler içinde küçük bir Çerkes köyüne yerleştim. Üç yıldır bayramları yaşlı annem ve babamla birlikte bu güzel köyde geçiriyorum. İnsanları zarif ve asil, gelenekleri ve örfleri sağlam. Yüzyıllardır bu topraklara biçim veren âdetlerin aslını yaşatıyorlar. Bayram namazı tanıdık yüzler arasında huşû içinde kılınıyor. Yaşlılar başta, hemen camiinin önünde uzun bir kuyruk oluşuyor, birbirinin elini sıkmayan, hayırlı bayramlar dilemeyen kimse kalmıyor. Sonra toplu halde mezarlığa gidiliyor ve göçüp gidenlerle hasbihal ediliyor. Gündelik koşuşturmanın, telaşın dışında birkaç gün adeta varoluş sebebi üzerine, kader ortağı olduğunuz insanlarla aynı duyguları ve yakınlığı paylaşarak yaşıyorsunuz.
Bireyden çok toplum yaşayan bir organizmaya benzer. Hem insan hayatından daha uzun ömürlü hem de yaşama gücü daha fazladır. Toplum, bireylere bile ancak ve ancak birlikte iken varolabileceğimiz duygusu verir. Bizde çok daha güçlü: Binlere uzanan yıllar içinde örsle çekiç arasında dövüle dövüle şekillenmiş tecrübelerle, hatıralarla hayatımızı biçimlendirdi. Toplum örgütleniyor, yeni yetişenlere bir kimlik ve karakter kazandırıyor. İmkânları, fırsatları bir araya getiriyor. Kimsesize sahip çıkıyor, yoldan çıkanı hizaya çekiyor, yolun izin belli olmadığı bu modern hayat içinde önümüze bir pusula koyuyor. O sıcak dünya içinde sürekli daha iyiyi ve güzeli arayan bir rekabet gelişiyor. Yeni değerler üretiyor, yeni dayanışma ağları kuruyor ve günün ihtiyaçlarına en etkili şekilde cevap veriyor. İşte buna “hizmet” adı veriliyor.
Siyaset işte bu yaşayan organizmanın sırtında hayat buluyor. O gövdeden aldığı güçle semiriyor, palazlanıyor; hiçbir değer ve fazlalık üretmeden. Denetlenmediği zaman aslî işinden uzaklaşıyor, yoldan çıkıyor. Zamanla bir asalağa, taşınmaz bir yüke dönüşüyor.
Sizi yönetenlerin ne türden bir yüke dönüştüğünü işte tam da böyle günlerde Kurban Bayramı'nda bütün fazlalıklarıyla hissediyorsunuz. Arada ne fark bulacaksınız, kestiğiniz kurbanın derisini dün ile bugün aynı yere vermeye mecbur bırakanlar arasında? Cenab-ı Allah ile ve sadakanızla yardıma gideceğiniz insanlarla aranıza arsız bir yüz giriyor ve sizden aldığı gücü size zulüm halinde iade ediyor. Siyaset, omuzlarınızdaki bütün ağırlığının üzerine bir de ucu kurşunlu kırbaçla sırtınızı yara bere içinde bırakıyor.
Toplum bir organizma halinde yaşarken tevazuu, diğerkamlığı, teavünü ve insanı insan yapan bütün ulvî değerleri bir araya getiriyor ve geçmişten geleceğe geniş yollar açıyor. Siyaset hırsla, iktidar sarhoşluğu ile, bencillikle ve her türlü suiistimale açık tilkiliğiyle bizi iliklerimize kadar sömürüp, önümüze tuzaklar kuruyor. Ne için? İktidarda kalmak, iktidarı paylaşmamak, daha fazla güç sahibi olmak için. Etrafında çıkar dağıttığı şebeke ile birlikte her şeyi yutup tüketen bir anafora dönüşüyor.
Bayram günü içimizi dolduran sevinç ve hüzün, mukayeseyi kolaylaştırmalı. Bırakın binaları, taşla, demirle, çimentoyla yükselenleri. Bu ülke kimin emeğiyle, fedakârlığıyla, geniş görüşlülüğü ile yükseldi. Kenarda köşede atıl kalan madenleri kim bulup işletti? Kömürlerin içinde kaybolmuş elmasları-yakutları kim buldu, sabırla ve ustalıkla yontup paha biçilmez mücevherlere dönüştürdü? Bin yılın tecrübesi nasıl modern dünyada iddialı bir kalıba döküldü?
İhtirasın, bencilliğin ve tahakküm sarhoşluğunun yoldan çıkardıklarından kalıcı ne bekleyebilirsiniz? Bugün varlar, yarın yoklar. Veyl ki, iktidarı kaybettikleri an geride hiç iz bırakmayacak olanlara. Geriye şu sorular kalacaksa? Yerlerde sürünen ahlâk, nereden aşağılara yuvarlandı. Aydını nasıl bu kadar sığ ve bön oldu? Düzgün insanlar nasıl yoldan çıktı?
Bayram olanca saflığı ve sıcaklığı ile bu tahribattan kurtarabildiklerimiz kadarıyla hâlâ bayramsa?