Türkiye’de dini reformun ilk aşaması başladı
Gökhan Bacık 01 Ocak 1970
Memlekette insanları dikkatle dinlerseniz Türkiye’de dini reformun öncül ayak seslerini fark etmek mümkün.
Her mahalleye yapılan camilere bakmayın. İçten içe “reformcu bir dalga” toplumun tam içinden üstümüze doğru geliyor.
Biraz dikkatli bakana “geleneksel din algısının” toplumu tatmin etmediğini ve toplumun bu sefer tam içinden yeni bir din yorumu talebinin mayalandığını görmek mümkün.
Reform nasıl olmuş?
Avrupa’da Hıristiyan dünyada dinde reform 16. yüzyıl civarında gerçekleşti. Martin Luther adlı bir papazın başını çektiği hareket, geleneksel Hıristiyanlığı sarstı.
Ancak reformu yapan Luther değildi. Önce geleneksel Hıristiyanlık ve Kilise kokuşmuş ve fiilen iflas etmiştir. Halk kiliseden bıkmış, dediklerini ikna edici bulmaz olmuştur. Daha sonra zaten yıkılmış bu düzenin iflas ilanını Luther yapmıştır.
Memlekette durum
Türkiye’de durum bunu andırıyor.
Birincisi, camiden, kürsüden yapılan din yorumundan tatmin olmayan büyük bir kitle oluşmuş durumda. İnsanların ceplerindeki akıllı telefonla her bilgiye ulaştığı bir çağda “kürsüdeki müftünün” anlattıkları tatmin edici değil.
Tabii teknolojik kadar “din adamlarının” kendini yenileyememiş olması da büyük bir rol oynamış. Tıpkı 1500’lerdeki kilise gibi Türkiye’de de “din adamları” kendini yenileyememiş.
Hangi camiye gitsen aynı laflar, aynı laf kalıpları... Dinleyince “Helal olsun bu müftü yahut bu imam ayda bir kitap okumuş ki böyle konuşuyor” dediğin bir kişi yok.
Sırtını “müminlerin İslam’a olan saygısına dayamış” din adamları, kendini tekrar ederek duruyorlar.
İkincisi, din adamı ve toplum arasındaki “sosyal mesafe” Türkiye’de kaybolmuş. Din adamlarının da elbette siyasi görüşü olur. Bu çok doğal. Ancak pek çok din adamı “AKP devri yüzyıl daha sürer” havasında camide, kahvede açık siyasi bir pozisyon alması, onları toplumun bir kısmı için “sorunlu hale” getirmiş.
Lafın kısası bir din adamının “konumunu aşan biçimde” imamlar hatta müftüler siyasi kavganın parçası haline gelmiş.
Konuştuğum birisi “Evime uzak olduğu halde filan camiye gidiyorum” dedi. Çünkü yakındaki camiinin imamı “alenen hükümet lehine” konuşuyormuş.
Türkiye’de “yetkililer” ne kadar itiraz ederse etsin “politik ve diğer görüşlere göre cami seçmek” artık vatandaşlar arasında yayılan bir davranış biçimi.
Gençlerin durumu
Kendini yenilemeyen sürekli “banal ve birbirinin kopyası menkıbelerle” konuşan cami, en başta gençleri kaybediyor. Türkiye’nin genç kızlarına “Kocanız lüzumunda size hafifçe dayak atacak” yahut “Harvard’ı bitirsen bile bir erkek karşısında şahitliğin eşit olmayacak” demek imkânı artık kalmadı.
Alenen gençler “kendilerine anlatılan İslam’dan” tatmin olmuyorlar. Daha ilginç olanı “Benim inandığım İslam bu” şeklinde gençler arasında “bireysel bir din yorumu” yayılmış halde.
Tarihte Avrupa’da da böyle olmuştu. Reform öncesi din, gençlerin dili ile konuşamaz olmuştu. Nitekim reform öncesi Kilise gibi “günümüz camisi” de bir ihtiyarlar mekânıdır.
Bundan sonrası
Avrupa’da reformdan önce tıpkı günümüz Türkiye’si gibi “her tarafta görkemli mabetler inşa edilmişti”. Dinde gösteriş aslında bir iç çürümeyi gösterir.
“Efendim dinde reform olmaz” diyenler olacaktır. Reform öncesi Papa da böyle diyordu. Ancak toplum meseleye böyle bakmaz. “Adam öldürmek en büyük günahtır” diyen Peygamber’in torunun başı kesilmiştir.
Lafın kısası ülkemizde “dinsel bir reform anlayışının erken işaretlerini” görmemek için kör olmak lazımdır.