İktidar bağımlıları meşruiyetini kaybederse…
AHMET ERDI ÖZTÜRK 01 Ocak 1970
1 Kasım seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden ve farklı nedenlerle sahaya inmeye başladı.
Geçtiğimiz günlerde “Milyonlarca Nefes Teröre Karşı Tek Ses” mitinginde başbakan ile birlikte 400 milletvekili arzusunu 550'ye çıkardı ve bunları yerli, milli, bedeni ve kalbiyle bu ülke için çalışacak kişiler olarak da tanımladı. Peki neden? Hiç kuşkusuz 2002 yılında tesis etmeye başladığı 2011 sonrasında ise tek elde topladığı iktidarını devam ettirebilmek için. Ancak bu yaptığı yasal mı sorusunun yanı sıra, bunun meşru olup olmadığı da tartışma konusu. Bu noktada karşımıza bugünün Türkiye'sini anlamaya yardımcı olacak iki kavram çıkıyor; iktidar ve meşruluk. Kuşkusuz bunlarla paralel bağımlılık kavramını da değerlendirmeye almak gerek. Türkiye'de olan biteni izledikçe iktidar bağımlılarının güç ellerinden kayınca nasıl bocaladığını görebiliyoruz.
Kendisini farklı şekil ve durumlarda hissettiren iktidarın en belirgin olduğu yer insanların aktör olduğu siyasal alan. Kimi durumlarda bireyler bu alanı elde etmek için amansız bir mücadeleye giriyor, kimi hallerde ise onu elde tutmak bireylere olmadık işler yaptırıyor. Tıpkı George Orwell'in dediği gibi “İktidarın tadını alanların önemli bir kısmı, bu konumunu kaybetmemek için deri değiştiren yılanlar gibi her gün başka kimliklere bürünüyor”.
İktidar, siyasal düşünceler tarihinin üzerinde en çok yoğunlaşılan, her döneme ve her siyasal yapıya göre uyarlanarak değişikliğe uğratılan bir kavram. Platon'dan Weber'e, Foucault'dan Bourdieu'ya kadar her dönemin önemli düşünürlerinin yoğunlaştığı problematik bir alan. Siyasetin temel sorununu teşkil eden iktidar olgusu çözümlenmeden siyaset ve onunla ilgili olguların çözülemeyeceği de bir gerçek. En temelde siyasal iktidar, bir yandan toplumun ne adına yönetileceği sorusuna cevap verirken diğer yandan nasıl ve kim tarafından bu yönetimin gerçekleştirileceğini belirler. Aynı zamanda da iktidarın kaynaklığı konusundaki çatışmaları, bu çatışmalarla doğan güç kullanımını, bu gücün hangi temel yasalar ile meşru kabul edileceğini ve toplumsal düzenin nasıl kurulacağını ve yönetileceğini de belirler. Ancak modern dünyada iktidar sadece güce dayanıyorsa hem meşru değildir hem sürekliliği olmaz. Meşruiyet, kavram olarak eylemlerin, ilişkilerin ve iddiaların toplumsal kabul görecek hukuki, rasyonel, zorunlu, ahlaki, makul, doğal gerekçelere dayandırılmasıdır. Bu, insanların temel bir yasaya göre düşünmeleri, hareket etmeleri ve yargılanmaları anlamına gelir. Meşruiyet, siyasal iktidarın nüfuz alanı olarak kabul edilir. Örneğin David Apter'e göre meşruiyet, siyasal iktidarın otoritesini dayandırdığı ve topluma deklare ederek kendini bağımlı saydığı moral düzendir. Meşruiyet, aynı zamanda bir konsensüs derecesini ve devlet içinde yaşayan insanların kuralları kabul etme ve siyasal iktidarın bu kurallara adil bir şekilde uyduğuna inanma derecesini ifade eder. Tersten bir okumayla iktidarı kaybetmeye başlayan yapının öncelikle meşruluğunu kaybettiğini söyleyebiliriz. Meşruluğunu kaybeden bir iktidarın yapması gereken esas iş, sistemi yenilmek ya da sistemde işgal ettiği yeri boşaltmak olmalı. Buna karşın bu iki eylemi yapmama ya da yapamama durumu Alenka Zupancic'e göre sertleşmeyi, hukuksuzlaşmayı ve artık işgalci durumunda olan siyasal yapının ve onun aktörlerinin saldırganlaşmasını beraberinde getirir.
Kuşkusuz iktidar-meşruluk-bağımlılık ve yoksunluk ile ilgili dünyadan çok sayıda örnek verilebilir. Buna karşın Türkiye'de son zamanlarda yaşananlara baktığımızda gördüğümüz şiddet ve baskı ortamı da kanımca yerini fazlasıyla dolduran bir örnek. Dahası son seçimlerin sonucunda tek başına iktidar olamayan, buna karşın bir şekilde iktidar alanını işgal eden ancak oylarında da yükselme beklenmeyen siyasal yapı kendi vatandaşlarına, kendinden olmayan seçilmiş bireylere, muhalif her sese, basına, sivil topluma ve hepsinden de önemlisi kendi içine saldırmaya başladı. Ya da olmadık yol ve platformları olmadık istekleri dillendirmek için kullanır. Bunun en temel nedeni ise bağımlılığı ve şu anda ondan yoksun olması. İşte Türkiye'yi de şu anda ite kaka yönetmeye çalışanların içine düştükleri durum da bundan ibaret.