Türkiye için acil hukuk aranıyor
Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970
Bir hukuk devletinde elbette gerektiğinde yöneten-yönetilen herkes, ama herkes için hukuki takibat yapılabilir.
İnsanlar bir kısım eylemleri yüzünden hakim karşısına çıkarılabilir.
Sonuçta, cezalandırılabilir de serbest de kalabilir…
Ama bütün bunlar hukuk içinde, yasalar çerçevesinde olur.
Kimse keyfi karar veremez. Çünkü bilir ki, yasalara aykırı, keyfi karar ve tutumlar hukukun diğer temyiz kurumlarından dönecektir.
Dolayısıyla…
Yargılanan da yargılayan da yasaların, hukukun teminatı altındadır.
Yargılanan bilir ki, ilgili davada yasa dışı bir tutumu yoksa serbest kalacaktır.
Bir hukuk devletinde bir savcı, vatandaşı ifadeye davet ettiğinde ya da sorguya çağırdığında çağrılan hiç endişe etmez.
Çünkü “Burası bir hukuk devleti, burada hukuka aykırı iş olmaz. Hasbelkader olursa bile bir sonraki aşamada tekrar hukuk yoluna girilir” diye düşünür.
Peki, hukuka olan bu güven ortadan kalktığında ne olur?
Mahkemelerle muhatap olan herkes başına ne geleceğini önceden kestiremez.
Çünkü ülkede verilen mahkeme kararlarının hukuk ile ilgisi yoktur. Mahkemeler suçlu suçsuz ayrımı yaparken hukuk ve yasalar yerine başka ölçüler kullanmaya başlar.
Tıpkı darbe dönemlerinde olduğu gibi.
Tıpkı bugün Türkiye’de olduğu gibi!
- Bir süreden beri Türkiye’de hukuk rafa kaldırılmıştır.
- Yasalar, Anayasa devre dışıdır.
- Yasama meclisi işlevsiz haldedir.
Bunları sadece sen ben söylemiyorum, ülkeyi yönetenler de Anayasa’nın buzdolabında olduğunu, yasama meclisinin işlevsiz olduğunu söylüyorlar.
Hatta bu sürecin öyle 28 Şubat darbesinin yaşandığı süreçten daha beter olduğunu söyleyenler var.
Darbe ortamını bir adım daha ileri götürüp 12 Eylül’den bile beter zamanlar yaşadığımızı söyleyenler var.
Yani?
Hukukun olmadığı yerde her şey mümkündür.
Darbeyi yapan da sonunda muvaffak olursa ne ala, ama muvaffak olamazsa işte o zaman yandı gülüm keten helva…
Yaşadıklarımız ülkedeki siyasi ortam ile ilgili.
Hiç endişe etmiyorum.
Bugünler de geçecektir ve hukuksuz, yasalara aykırı biçimde, kanunsuz emirlerle hareket eden herkes mutlaka cezasını çekecektir. Hem hukuk karşısında hem de vicdanlarında…
Şunu da söyleyeyim, bu dünyada vicdanlarını bastırarak zulmeden insandan daha zalim bir yaratık da bulamazsınız…
Bunlar nasıl delildir hakim abiler…
Gültekin Avcı’nın tutuklanmasına yol açan kararı okuduğumda ilk söylediğim sözler şöyle oldu:
“Bunlar nasıl delil muhterem hakim ve savcılar.”
Bu ülkede bu delillerle bir vatandaş, bir köşe yazarı, eski bir hakim ve savcı nasıl tutuklanabilir?
Eğer Gültekin Avcı’nın tutuklanması için gösterilen delillerle insanlar tutuklanabiliyor, hatta “darbe yapmak”, “hükümeti devirmek”, “silahlı örgüt kurmak” ile suçlanabiliyorsa…
1- Ya burası bir hukuk devleti değil.
Kararlar mahkemelerde değil, başka yerlerde alınıyor, hakimler sadece kendilerine dikte edilen kararları yazıyorlar.
2- Ya da suçlu olduğuna kanaat getirilen ve fakat suçluluğu hukuki delillerle tespit edilemeyenler bir şekilde uyduruk delillerle cezaevlerine tıkılıyor.
Her iki ihtimal de hukuk devleti iddiasında olanlar için tam bir fecaat.
Fakat burada bu kimin umurunda.
Ülkenin hukuk devleti sıfatı fiilen ortadan kalkmış durumda.
Şimdi…
Gültekin Avcı’nın tutuklanmasına gerekçe olan delillere bakalım. İşte hakimin kararı, aynen alıntılıyorum:
- Dosya arasında bulunan bilgi ve belgeler,
- Alınan HTS raporları,
- Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından tutuklu bulunan polis müdürlerinden, hakkında yakalama ve tutuklama kararı bulunan kişilerle yaptığı telefon görüşmeleri ve trafikleri,
- Ve zamanlamaları bu doğrultuda Selam Tevhit terör örgütü dosyası kapsamında algı çalışması yürüttüğü, bu doğrultuda yazılar yazdığı,
- Uzun süredir kullandığı telefonu kapatıp bu çalışmalar sırasında bir ay telefon kullanmadığı,
Yazılarının Fethullah Gülen’in 14 Ekim 2013 tarihinde yaptığı konuşmada “Selam çakmak” ifadesini kullanması,
- Aynı süreçte Fethullah Gülen yanlısı STV isimli televizyon kanalında Şefkat Tepe isimli diziye sonradan eklenen “Karanlık Kurul” olarak adlandırılan sahnelerde “muta nikâhı” ibaresinin 16 defa, “kılcal” kelimesinin 61 defa kullanılması,
- Buna paralel olarak ısrarlı bir şekilde sevk yazısında belirtilen yedi adet “muta nikâhı, Selam Tevhid terör örgütü, istihbarat” odaklı yazıları kamuoyunda algı oluşturmaya yönelik olarak yazması,
Kaleme aldığı yazılardan soruşturma dosyasına ilişkin sadece operasyon biriminin elinde bulunan belge ve bilgileri çarpıtarak yayınladığı,
- Hakkında yakalama kararı bulunan Fethullah Gülen ve Emrullah Uslu’nun girişimleri ile eş zamanlı olarak operasyon düzenlemek niyetiyle hareket ettikleri,
- TC başbakanını, bakanlarını, MİT müsteşarını, birçok vali ve genel müdür, bürokrat, dernek ve vakıf yöneticisini terörle casuslukla ilişkilendirerek gözaltına almanın planlandığı, Selam Tevhid terör örgütü dosyasına zemin oluşturmaya yönelik müsnet silahlı terör örgütü kurma ve yönetme,
- TC hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme suçlarına ilişkin…
- Kuvvetli suç şüphesini hakimliğimizde oluşturduğundan…
Müsnet suçların vasıf ve mahiyeti, kanunda öngörülen ceza miktarları, CMK’nın 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması nazara alınarak,
- Şüphelinin silahlı terör örgütü kurma ve yönetme, TC hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme suçlarından CMK 100. ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanmasına…”
Evet, deliller bunlar…
Karar bu.
Bunun üzerine ne söylenebilir ki bu şartlarda, bu ülkede ve bu hukuksuz zeminde…