İlk defa Erdoğan'dan yanayım...
Yiğit BULUT 01 Nisan 2008
Sevgili dostlar, son 4 yıldır "AKP Hükümetini" ekonomi ve özellikle dış politika konusunda en küçük detaylara kadar elimden gelen en sert şekilde eleştirdim ve "milli menfaatlerimize" aykırı olarak algıladığım "virgülü" dahil "kamuoyuna" taşımaya çalıştım.
Son günlerde yaşanan özellikle "karşıtları susturma" görüntüsü veren dinamik içinde de "siyasi otoritenin" eğer olayın içindeyse, yanlış yaptığını tespit ederek paylaştım. Ana görüntüde "bir algılama" ve "teşhis" sorunum yok; siyasi otorite "Devlet çarkı" ile "ters" düştü ve açılan bir kapatma davası sonrası süreç gelişti.
Peki ne oldu da "yukarıdaki" tespitlerime rağmen "bu sefer", bir vatandaş olarak Erdoğan'dan yanayım başlığını attım.
Maddeler halinde tespitlerimi aktarmaya çalışacağım;
1- Erdoğan'ın "siyasi çizgisi" ile benim hayat görüşüm arasında bir paralellik dahi olması söz konusu olamaz. Dünyayı algılama ve davranış dinamiklerimiz farklı.
2- Yerleşik Anayasal yapı içinde "aykırı" davranışlarından "dolayı" var olan siyasi otoriteye dava açılması gayet doğal.
3- Yalnız doğal olmayan ve bir vatandaş olarak "yerleşik düzene aykırı" tutumuna rağmen bu sefer "Erdoğan" dedirten başka gelişmeler var.
4- Neler derseniz? Türkiye'de "işler iyi gittiğinde kendi gemisini yüzdürmek" için "siyasi otoriteler" ile "itaatkar" bir yapı içinde yol alan ama en küçük bir krizde "İşte bana fırsat" diyerek ortaya dökülen "ağır ağabeyler" var.
5- Bu "ağabeyleri" son günlerde yeniden ortalarda görmeye başladık. Bu adamların ortak bir özelliği var; Demirel gibi, Ecevit gibi, Erdoğan gibi "dipten siyasete girip, mücadele etme" cesaretleri asla yok. Görevleri "kriz olsun" ortaya "fırlayalım" veya birileri bizim isimlerimizi ortaya atsın noktasında başlıyor. Bu arkadaşlar her devirde "ya başbakan adayı, ya Cumhurbaşkanı adayı".
6- Örnek dün TOBB'un önderliğinde Rifat Hisarcıklıoğlu'nun yaptığı şov. Hükümet "güçlüyken", krizin "k"sı yokken "Başbakana helikopter alacak" kadar "itaatkarlığını" gösteren Rifat ağabey, dün bir baktık "içinde elle tutulabilir tek bir mesaj olmayan bir uzlaşma çağrısı" ve "bir uydu bağlantılı" şov ile karşımıza çıktı. Türkiye'nin "alternatif aklı başında adamı" edalarında yapılan "şov sırasında geçen konuşmalara" dikkat ettiyseniz, illerden bağlananlar "Sayın Genel Başkanım" diyerek söze başladılar. Benim bildiğim TOBB'un "genel başkanı" değil "başkanı" var. Siyasi partilerin "genel başkanı" olur genelde.
7- Bu ağabeyler sadece "Hisarcıklıoğlu" ile sınırlı değil. Ankara'da daha böyle çok "ağır" isim var. Hayatlarında "sokak büfesinden" bir tost dahi yememiş isimler, her fırsatta "nedense" ya "başbakan ya da Devlet başkanı" adayı.
8- Hatırlayın, 57. Hükümet döneminde "Ecevit'in kendine gelemeden" yattığı "Başkent Hastanesi'nin" sahibi "Prof. Haberal" da "hep makul başbakan ve/veya Cumhurbaşkanı" adayı olarak sunulmuştu. Aklıma hep aynı soru geldi; neden?
9- İsimler bu kadar değil. İşler iyiyken "Hükümet ile aman abim" ilişkisi kuran belediye başkanlarından, Ticaret Odası başkanlarına, Üniversite hocalarından, birçok eski "tüfeğe" kadar birçok isim, nedense "makul geleceğimiz". Bu "ağalara" sormak istiyorum; nedir sizin özelliğiniz?
Sonuç: Lafı fazla uzatmayacağım. Tayyip Erdoğan'ın "çizgisine" karşı, bugüne kadar "bir basını mensubu olarak" ortaya koyduğum çizgiyi biliyorsunuz. Bu yazıyı okuyunca sakın Erdoğan ile "siyasi bir kesişmemiz" olabilir diye düşünmeyin, bu mümkün değil. Ama görüşlerimiz uymasa da bir gerçeği vicdan sahibi olarak tespit etmem gerekli; Erdoğan'ın "geldiği yol, geçmişi, üslubu", "her fırsatta ortaya dökülenlerden" bin kere daha "erkekçe-mertçe" izler taşıyor. Ortaya çıkmış, dipten başlamış, hapse girmiş, partisini kurmuş, mücadelesini yapmış bugünlere gelmiş...