PKK'nın çevirdiği topaç
Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970
“Çözüm”, uzun iktidar yıllarının Erdoğan'ın sırtına yüklediği ağır bir sorumluluktu.
Bu kadar yekpare ve uzun ömürlü bir iktidar, kucağında bulduğu sorunları çözmek için adım atmazsa varlığı anlamını kaybeder. Hata “çözüm” değil, PKK'yı çözümün yegane muhatabı haline getiren ve onu bir tekele dönüştüren “süreç”ti. En kötüsü ise PKK'nın makul, mantıklı ve gerçekçi; dolayısıyla öngörülebilen bir muhatap olmamasıydı.
PKK Batı'dan ödünç alınma askerî-kurmay taktiklerine, halka nefes alacak alan bırakmayan kapsamlı şebekesine, illegalite ve terör tekniklerindeki birikimine ve liberal toplumlara özgü renkli propaganda-reklam faaliyetlerine, zengin finansman kaynaklarına karşılık 1960'ların Marksist şehir-kır gerillası öğretisine kutsal emir gibi iman etmiş çağdışı bir örgüt. Varlığı şiddet üretme yeteneğine bağlı olduğu için, demokratik-legal bir yapıya dönüşmesi imkânsız. Başında şiddet araçlarıyla kariyerlerini yapmış savaş ağaları var; şiddet bir araç olmaktan çıktığı an kimse onları adam yerine koymaz. PKK tartıdaki ağırlığını şiddet yöntemleriyle Kürtler üzerinde kurduğu rakipsiz hegemonyadan alıyor. PKK “çözüm süreci”ni, Kürtler üzerinde silahla sağladığı hakimiyeti siyasî olarak pekiştirme fırsatı olarak gördü ve bu yolla devlet otoritesini saf dışı bırakmayı denedi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Macaristan'da Komünist Partisi Sekreteri Rakosi'nin “salam taktiği”ni PKK, AK Parti iktidarına karşı göstere göstere uyguladı. Karşınızdakinin elinden salamın tamamını isterseniz alamazsınız, ama dilim dilim özürler, bahaneler ve oyalamalarla isterseniz sonunda tamamı sizin olur. 2,5 sene boyunca PKK bu taktiği MİT yetkililerine, hükümet temsilcilerine HDP ile iyi polis-kötü polis rolünü oynayarak uyguladı. 6-7 Ekim Kobani protestolarından sonra Davutoğlu'nun “kamu düzeni” ısrarı ile alabilecekleri salam tükenmiş oldu.
PKK MİT-Öcalan Süreci'ni, Soğuk Savaş kafasıyla adeta bir fetişe dönüştürdüğü Latin Amerika tarzı alan hakimiyeti için dilim dilim doğrayıp aldığı bir salam mantığıyla yutup-tüketti.
Erdoğan'ın birbiriyle bağlantılı iki temel hatası oldu. Birincisi PKK'nın bölgede Kürtler üzerinde inşa ettiği hegemonyaya, salamını dilim dilim teslim eden politikacı körlüğü ile izin vermesi. İkincisi ise terör sorununu parti ve oy endişelerine endeksli çıkar hesaplarına feda etmesiydi. Salam dilim dilim, seçim öncelerinde PKK terörüne ara verdirmek ve bu yolla daha fazla oy almak için verildi. Türkiye'nin en önemli ve hayatî sorunu, parti rekabetinde üstünlük sağlamak adına içinden çıkılmaz hale getirildi. Devletin ve milletin âlî menfaatleri kısa vadeli siyasî çıkarlar için heba edildi. Devlet bu arada AK Parti'nin sermayesini sonuna kadar tüketmiş, posasını çıkartmış oldu.
Peki PKK'nın topacı dönüyor mu?
PKK'nın yegane kazancı, bölgede üzerinde devlet korumasını yok etmesi ve Kürtleri teslim alması. Kaybeden devlet değil, Çözüm Süreci'ni yürütenler ve bölgede yaşayan Kürtler. Devlet, sandıktan çıkmış hükümetin elini-ayağını bağlaması yüzünden Güneydoğu'da bazı şehir merkezlerinde vatandaşını koruma yeteneğini kaybetti. Karayılan'ın çok övündüğü kırsal kesimdeki alan hakimiyeti geçici bir durum; ama kentlerdeki hakimiyetin bedeli çok ağır. PKK, sivil halkı kalkan gibi kullanıyor ve hep sivil kayıplar üzerinden hakimiyetini sürdürüyor. PKK'nın Türkiye toprakları içinde silahla sürdüreceği alan hakimiyetinin faturasını canıyla, malıyla bölge halkı ödüyor. Durmuş vaziyetteki ekonomiyi işletmek, temel ihtiyaçları karşılamak mümkün olamayacağına göre, devlet otoritesi tekrar hükümran olana kadar olan ahaliye olacak. Tıpkı Erdoğan ve ekibi gibi barış arayan Kürtler de PKK tarafından aldatıldı. Bölgede yaşayanlar, PKK'nın yürüttüğü devrimci halk savaşının ve ilan ettiği özyönetimin “halk” unsuru olmayı kabul etmiyor. Bu durum PKK'nın kent savaşını orta vadede kaybedeceği anlamına geliyor.