Ankara kana bulandı
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
Ankara'nın göbeği... Bakanlıklara yürüme mesafesi 15, Meclis'e 20 dakika. Ulus 5 dakika ötede. Barış mitingi için çeşitli şehirlerden gelenler Gar'ın önünde toplanmış.
Kongrelerin, siyasi buluşmaların yapıldığı Arena Salonu'nun hemen yanında. Geçen hafta MHP burada beyannameyi açıkladı. AKP, adaylarını Arena'da tanıttı. Siyasi partilerin en gözde mekânı. Bir şölen havası var, kalabalık fazla. Halay çekenler, türkü söyleyenler, slogan atanlar birbirine karıştı. ‘Barış' diyen, ‘emek' diyen, ‘demokrasi' diyen pankartlar hazırdı. Miting meydanına yürüyerek gideceklerdi. Bahardan kalma gün Başkent'te.
Her şey yolunda giderken büyük gürültü koptu. Kulakları sağır eden, cam ve çerçeveleri patlatan. Peş peşe iki bomba. Bir anda ortalık cehennem yerine döndü. Ceset ve et parçaları sağa sola savruldu. Kan gölcükleri oluştu. Bir vatandaş, ‘Yürüyemedim, kandan kaydım düştüm' dedi. Kalabalık panikle, bilinçsizce oradan oraya kaçıştı. Şoku atlatan, yaralıların yardımına koştu.
Güzel bir sonbahar sabahı Ankara çığlıklar, feryatlar ve siren sesleriyle sarsıldı. Olay yerine ilk giden, gördüklerini anlatamadı. Yutkundu. Sonra ‘Olamaz. Yürümekte zorlandım, her yer kan, bastığım yerde küçük parçalar. Aman Ya Rabbi!' dedi. Çok geçmeden görüntülere de yansıdı zaten. Yerde yatan üstleri flamalarla, pankart bezleriyle örtülü parçalanmış insan cesetleri ekranlara düştü. Önce ‘onlarca ölü' dendi. Devlet nice sonra sessizliği bozdu. İçişleri Bakanlığı, ölü sayısını ‘30 olarak' duyurdu. Yaralı 100'ün üzerindeydi. Olay mahallinden gelen haberlere göre rakam çok daha yüksekti. Adli Tıp'ın morgu doldu. Hastanelerde yer kalmadı. Yaralıları taşımaya ambulanslar yetmedi. Başsavcılık ‘50 civarı' dedi. ‘70'e yaklaşacağı' söylenirken üç bakan, kamuoyunun karşısına çıktı ve doğru rakamı duyurdu. Aman Allah'ım! Tam 95 kişi. Cumhuriyet tarihinin en ağır terör saldırısı.
Bir ülke Başkent'in ortasında bir terör saldırısına bu kadar insanı kurban veriyorsa orada ciddi sorun var demektir. Savaş rakamı bu. Orada güvenlik sorgulanır. ‘Nerede devlet?' diye isyan edilir. ‘Bombalar Ankara'ya kadar taşınırken ilgili birimler neredeydi?' diye sorulur. Hiç kimse de bu sorulardan kaçamaz.
Ankara'daki büyük toplantılar, özel önlemler alındığını biliyoruz. Şehir dışından gelen otobüsler yakından takip edilir. Arama yapılır. Kuşadası'ndan geldiğini söyleyen bir vatandaş ‘Ankara'nın girişinde otobüsler durdurulur, kimlik sorulurdu. Bu kez elimizi kolumuzu sallayarak geldik.' dedi.
Bir güvenlik zaafı olduğu açık. Gerekli önlemlerin alınmadığı gün gibi aşikâr. Bunları tartışmak bile abes. Bu soru İçişleri Bakanı'na soruldu. Seçim Bakanı Selami Altınok, ‘Güvenlik açığı söz konusu değil' dedi. Nasıl değil. Ya bir de güvenlik açığı olsaymış o zaman vay halimize. Dünyanın hiçbir ülkesinde 95 vatandaşını kaybetmiş bir İçişleri Bakanı ‘Güvenlik açığım yok' diyemez. Skandaldır bu. O koltukta oturamaz. Eğer kendisi çekilmezse koltuğuyla beraber atılır.
Bizde pişkinlik had safhada. Üç bakan çıktı olayı kınadı, ölü ve yaralı sayısını verdi. Onlardan beklenen bu değil. Onu vatandaş da yapıyor. Hiç değilse güvenlik bürokrasisinden sorumlu biri çekilebilirdi. Devleti yönetmek, kınamak, lanetlemek, güvenlik zirvesi toplamak değil. O zirveler patlamadan önce toplanmalı ve gerekli önlemleri almalıydı. Dört ay önce Suruç'u yaşamış bir ülkenin yönetildiği Başkent'te terör 95 kişiyi katlediyorsa orada çok ağır kriz var demektir. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Sorumluluğu, suçu başkasının üzerine atmakta pek mahir AKP de olsa bu yükün altından kalkamaz. Seçime giderken patlayan Ankara bombası bir dönüm noktası. Meclis göreve...