« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Eki

2015

Katliam, öncesi, sonrası…

Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970

Ankara Tren Garı kavşağında Barış Mitingi için toplanan korteje bomba atıldı. Çok vahim bir gelişme. Suruç’ta gerçekleşen olayın bir benzeri. 7 Haziran seçimlerinden önce de HDP’nin Diyarbakır mitingine, aynı karanlık eller patlayıcılar yerleştirmişti. Diyarbakır’da vatandaşların da sağduyulu davranışı sonucunda, teröristler çirkin emellerine ulaşamadı.

Türkiye’nin hangi noktaya sürüklendiğini, idrak ve izan sahibi insanlar görüyordu. İktidar hırsının doğurabileceği felâketleri herkes seziyordu. Ama maalesef, Ahmet Davutoğlu gereken iradeyi sergileyemedi; teslim oldu. 7 Haziran’da koalisyon kurulmalıydı. Kurulmadı… Çünkü AK Parti, CHP’ye 3 ayla sınırlı bir hükümet teklifiyle gitti. Kurulamadı çünkü MHP hiçbir şekilde HDP ile aynı resmin içinde görünmek istemedi.

Güvenlik güçleri darmadağın edildi. Terör uzmanı polisler görevlerinden alındı. Suçlu ilân edildi. İstihbari dinlemeler, havuz medyasının da çabalarıyla suç gibi gösterildi. Oysa özellikle Türkiye gibi yakın terör tehdidiyle karşı karşıya bulunan ülkelerde, istihbarat çok önemlidir ve şiddet eylemlerini önleyici mahiyettedir. Zaten, istihbari dinlemenin bir adı da önleme dinlemesidir. Somut bir suç şüphesi bulunmasa dahi, her türlü bilgi sıkı takibe alınır ve hedef şahsın örgüt ile ilişkisi tespit edilmeye çalışılır.

Tayyip Erdoğan “paralel masalı” anlatmaya başlamadan önce, şu anda cezaevinde bulunan polislerimiz, kaç tane canlı bomba yakalamıştı.“Fethullah Terör Örgütü” diye bir yalan uydurdular. Bu yalanın arkasına saklanarak, yolsuzluk iddialarını “darbe” gibi göstermeye çabaladılar. Hem donanımlı ve tecrübeli polisler tasfiye edildi hem de onların yerine gelenler, gerçekten terörü izlemek yerine, Cemaat aleyhine seferber edildi. Hidayet Karaca, Gültekin Avcı, Mehmet Baransu mahkemeler nezdinde terör suçlusu. Memduh Boydak, aynı şekilde gözaltına alındı. Cemaat’e yakın okulları hatta yuvaları polis bastı. Orada silâh filan aradıklarını sanmayın… Çöp kovalarının lastik mi, metal mi, tabela yazılarının yönetmeliğe uygun mu değil mi olduğuna baktılar. Doğan Medya Grubu hakkında bile terör soruşturması açıldı. İnsanlar birbirine düşmanlaştırıldı. Gezi’den beri bu uygulama sürüyor. AK Parti’yi destekleyen kitleler saflarını sıklaştırsın diye her muhalif ses ya da eylem, düşman kampın bir faaliyeti gibi gösterildi.

Bu da yetmedi… Karanlık kalan Suruç katliamı ve ardından 2 polisin kirli bir cinayet sonucu öldürülmesiyle barış süreci rafa kaldırıldı; Kandil bombalandı. Davutoğlu bu plana da teslim oldu. Dolmabahçe mutabakatının bozulmasına ses çıkaramadı.

1 Kasım seçimlerine giderken hedef HDP’yi baraj altında bırakmaktı. Kutuplaşmanın dozu yükseltilecek, seçmen artan terör eylemlerinden dolayı HDP’yi suçlayacaktı.

7 Haziran’dan bu yana 150 şehit verdik. HDP’nin barış çağrıları son günlerde amacına ulaşacak gibiydi. KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanları Bese Hozat ve Cemil Bayık, tek taraflı ateşkes sinyalleri vermeye başladı. Seçimlere kadar Türkiye rahat bir nefes alacak diye düşünürken, Ankara’daki bu patlama meydana geldi. Patlamanın ardındaki gerçek niyeti ve kirli elleri tespit etmek kolay değil. Daha Suruç katliamını yapanların kimliği anlaşılamadı. Diyarbakır failleri de bulunamadı. Böyle bir olay ne muhalefete ne de iktidara yarar ama Türkiye’ye büyük zarar vereceği ortada.
En büyük sorumluluk, ülkeyi geren, kutuplaştıran, insanları ayrıştıran ve düşmanlaştıran siyasi iktidara ait. İstikrarsızlığın sebebi, iktidar hırsı ve yolsuzluklardan dolayı hesap verileceği korkusu. Bunun sonucu olarak, ortaya çıkan hukuksuzluk ve keyfilik. Herkes tedirgin, hiç kimse yarınından emin değil.

Tayyip Erdoğan ya da Ahmet Davutoğlu, “7 Haziran’da tek parti iktidarı gerçekleşmedi, bu yüzden istikrarsızlık doğdu” propagandasını, yandaşları vasıtasıyla pompalayabilirler. Bu iddiaya karşı şöyle bir soru yöneltilebilir. Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu benzer sözler sarf etti: “Terörle mücadele için hangi tedbiri almak istiyorsunuz, söyleyin destek verelim.”

Bence işe, dağıtılan polis kadrolarının yeniden görevlendirilmesiyle başlanmalı; liyakati gözardı ederek, yandaşı göreve getiren zihniyet bertaraf edilmeli.

Keneş’e tutuklama

Today’s Zaman Genel Yayın Müdürü Bülent Keneş, Cumhurbaşkanı’na hakaret gerekçesiyle cezaevine konuldu. Oysa tutuklanmanın şartları var. Kaçma ve delilleri yok etme şüphesi olmazsa, hakaret, katalog suç kapsamına da girmediğine göre, nasıl Bülent Keneş’i tutukluyorsunuz? Üstelik tweet atmış; o tweetler dolayısıyla, hâkim, tutuklanmasına gerek görmemiş; sadece adli kontrol şartı getirmiş. Savcı Umut Tepe, “Tweet atmayı sürdürüyor” diye şikâyet ediyor. Bunun üzerine aynı hâkim (Recep Uyanık) tutuklama kararı veriyor.

Yazmayacaksın, çizmeyeceksin, “Bilal Erdoğan niye alelacele İtalya’ya gitti” diye sormayacaksın, Emine Hanım’ın bir butiği kapatmasını görmezden geleceksin…

Üç maymunu geçtim, karşılarında sustalı maymun gibi durmamızı istiyorlar.

Hürriyet

7 televizyon kanalının Digiturk platformundan çıkarılarak seslerinin kesilmesi, hiçbir demokratik ülkede kabul edilemez ama Türkiye’de o kadar büyük baskı ve yandaşlık var ki, birçok kişi ve yayın kuruluşu bu gelişmeyi görmezden gelebildi. Hatta Hürriyet Gazetesi bile… İlk gün bu gazetede olaya dair tek bir haber çıkmadı. Fakat ertesi gün hata telâfi edildi. Digiturk’ün keyfi uygulaması hem gazete sütunlarına yansıdı hem de Hürriyet yazarları bu konuda yorum yaptı.

Doğan Medya yayın kuruluşlarının baskı altında olduğunu, bizzat Aydın Doğan’ın hedef alındığını biliyorum. İlk günkü tereddüt bundan kaynaklanabilir ama bu ikircikli tavrın hemen aşılarak, gazetecilik saflarında yer alınması, memnuniyet verici bir gelişmedir. Ancak birlikte hareket edersek, haksızlıklara karşı el ele mücadele edebilirsek demokrasiye katkı sağlayabiliriz. Aksi takdirde, bizi teker teker avlarlar.



Karikatür altı:

Unutmayalım hepimiz aynı sandaldayız!!! Delik sizin tarafta veya bizim tarafta… El birliğiyle tedbir almazsak birlikte batarız.

Uçak düşüyor

Temel uçağa binmiş. Biraz sonra “Uçak düşüyor” diye anons edilmiş. Temel’in yanındaki adam telâşla anonsu tekrarlamış: “Uçağımız düşüyor, uçağımız düşüyor.”

Temel onu azarlamış: “Ne telâş ediyorsun arkadaş, babanın uçağı mı?”

***

“Demokrasi elden gidiyor” diye telaş edenlere Temel’in gösterdiği soğukkanlılıkla cevap verenler var. Her gelişmede “sıradanmış” gibi davranıyorlar ya da kendilerinin kaybedecek hiçbir şeylerinin olmadığını düşünüyorlar. Oysa çalınan para sizin paranız; hukuksuzluk ve keyfiliğin doğurduğu istikrarsızlığı siz yaşıyorsunuz; makam arabaları ve saraya sarf edilen kaynaklar ya da örtülü ödenekler sizin cebinizden çıkıyor.

Bu gerçeği, uçak yere çakılınca mı idrak edeceksiniz?

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 43774

ulkucudunya@ulkucudunya.com