Çile bülbülüm çile!
Rahmi Turan 01 Ocak 1970
Sevgili okurlar… SÖZCÜ yazarları üzerinde çok ağır bir baskı var. Bunu sık sık dile getiriyorum.
Hakkında dava açılmayan yazarımız yok gibi…
En çok dava açılanlar:
Emin Çölaşan, Necati Doğru ve Kemal Baytaş.
Haftada bir yazan Kemal Baytaş’a hemen her yazısı için “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla dava açılıyor, kapısından polis eksik olmuyor, günleri adliyede geçiyor. Dava sayısı 9… Necati Doğru’nun da o kadar davası var! O da adliyenin müdavimlerinden… Diğer yazarlarımızın dava sayısı ise az.
* * *
Emin Çölaşan dünkü yazısında “Cumhurbaşkanı’na hakaret nedeniyle hakkımda açılmış 17 dava var. Her dava için savcıya ve mahkemeye ifade veriyorum. Demek ki tam 34 kez adliyeye gidip ifade vermişim… Oysa yazılarımda hiçbir hakaret yok. Bunu anlamak için hukukçu olmaya bile gerek yok. Gün gelecek öteki gazeteci arkadaşlarım gibi beni de mutlaka tutuklayıp içeri atacaklar.” diyordu.
Dilerim öyle bir şey olmaz ama, Türkiye’de basın özgürlüğünün yerlerde süründüğü bir gerçek.
Dava açılanlar, hapse atılanlar, saldırıya uğrayıp dövülenler… İşte, ülkemizdeki medya özgürlüğü bu halde… Buna özgürlük denirse…
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları paspas gibi çiğneniyor!
* * *
CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, Türk Ceza Kanunu’nun Cumhurbaşkanı’na hakareti düzenleyen 299’uncu Maddesi’nin yürürlükten kaldırılmasını öngören bir kanun teklifi hazırladıklarını açıkladı.
Haklıdır. Cumhurbaşkanı için özel olarak düzenlenmiş olan ve bir yıldan 4 yıla kadar hapis cezası getiren 299’uncu madde kaldırılmalıdır. Eleştiriyi aşan mahiyette bir eylemle, yani hakaretle karşı karşıya kaldığında, Cumhurbaşkanı da Başbakan, bakanlar ve tüm vatandaşlar gibi dava açıp hukuki haklarını kullanmalı.
Özel madde neden?
Cumhurbaşkanı tarafsız ve partiler üstü değil ki, siyasetin tam içinde…
O halde kanunda bu ayrıcalık olmamalı… Cumhurbaşkanı her türlü sert eleştiriyi yapacak ama ona hiç kimse cevap veremeyecek… Böyle şey olur mu? Bu durum en azından, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Düzeltilmesi şart!
En kuvvetli şüpheliler!
1 Kasım’a sadece 17 gün kaldı. Fakat bütün dikkatler hâlâ vahşi terör saldırısına çevrilmiş bulunuyor…
Seçime zaman ayarlı olduğu anlaşılan Ankara katliamının arkasında kim olabilir?
HDP lideri Demirtaş’a göre bu saldırının arkasında IŞİD ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti olabilirmiş ama PKK olmazmış!
Vay canına! PKK bir barış örgütü sanki!
Be birader, bugüne dek ülkeyi cehenneme çeviren sayısız saldırıyı kim yaptı?
* * *
Şu sorulara cevap verin bakalım:
Katillerin Kandil’deki liderleri “T.C. devleti bölgedeki operasyonları durdurmazsa Ankara’yı Cizre’ye çevirmeye geleceğiz” diye tehdit etmedi mi?
PKK elebaşlarından Karayılan “Ölümsüzler taburu metropollerde harekete geçecektir!” sözleriyle gözdağı vermeye kalkışmadı mı?
HDP yandaşları “Asıl bomba Ankara’da patlayacak!” diye tehditler savurmuyor muydu?
Demirtaş, devleti suçluyor ama bu işte PKK sabıkalı!
İstanbul, Tunceli, Adana, Sivas, Diyarbakır ve Van gibi illerimizde PKK’nın canlı bomba saldırılarıyla ölüm saçtığı bir gerçek!
O zaman IŞİD ile birlikte, PKK da “en kuvvetli şüpheliler” arasına giriyor ama kişisel kanaatime göre en ağır şüpheli IŞİD örgütüdür. Onlar PKK’dan daha melundur!
* * *
NOT: Ankara’daki katliamda devlet ölü sayısını 97 olarak açıklarken HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş “Hayır, ölü sayısı 128’dir” diye iddia etmişti.
Ben de dün onun için “İşkembeden atıyor” diye yazmıştım…
Demirtaş bu yanlışını yazılı bir açıklama yaparak düzeltti ve hatası nedeniyle özür diledi.
Doğru yaptı. Özür dilemek bir fazilettir.
Tebessüm
Hangisi daha zeki?
Temel ile arkadaşları sınıfta “Kim daha akıllı, kim daha zeki?” diye tartışıyorlar.
Küçük Dursun böbürlenerek:
“Ben çok zekiyimdir da…” diyor “Annem bunu anlata anlata bitiremiyor. Ben daha üç aylık bir bebekken yürümeye başlamışım…”
Temel, arkadaşı Dursun’un övünerek anlattıklarını alaylı bir tebessümle dinledikten sonra:
“Ula sen buna zekâ mı diyorsun be?” diyor “Ben kendimi 3 yaşım bitinceye kadar kucakta taşıtmışım!”
Günün Sözü
Testi gibiyiz. Taşa çarpsak biz kırılıyoruz, taş bize çarpsa yine biz kırılıyoruz.