Yassah hemşerimden başka bir şey bilmez misiniz?
Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970
AKP iktidarında çok sayıda can kaybı yaşanan ne çok olay oldu.
Ne çok acı yaşadık ve bu ölümler karşısında ne büyük hoyratlıklar gördük iktidar mensuplarından.
Tekmeler, tokatlar, hakaretler havalarda uçuştu.
Şehit babaları için “Şerefsiz şehit babaları var” bile denildi.
Markete sıkıştırılıp tokatlanan madenci yakınları gördük.
Bütün bunların üzerine bir de yayın yasağı getirildi.
Bunları çözmek, aydınlatmak, gerisindeki eli bulmak yerine sadece ve sadece “yayın yasağı” getirdiler, yasakladılar.
Bunu yaparken amaçları olayı çözmek olsaydı bugüne kadar bu olaylardan herhangi biri aydınlanırdı.
Sadece hükümetin yıpranmasını önlemek ve ortaya çıkacak oy kaybını minimumda tutmayı amaçlıyorlar.
Meydana gelen olayların soruşturulmasına yayın yasağı getirildiği gibi, hadisenin yargı aşamasının medya tarafından izlenmesine de yasak getiriyorlar.
Bunlar “Yassah hemşerim”den başka bir şey bilmiyorlar.
Tamam o yasak bu yasak, iyi de koyulan yasaklardan sonra hangi olayı aydınlattınız ve bilgisini kamuoyu ile paylaştınız?
- Uludere’yi mi?
- Reyhanlı’yı mı?
- Suruç’u mu?
- Musul Başkonsolosluğumuz’un basılmasını mı?
- Soma maden faciasını mı?
- Dağlıca’yı mı?
- Muhsin Yazıcıoğlu cinayetini mi?
- Afyon’daki cephane patlamasını mı?
- 17/25 Aralık soruşturmalarını mı?
El cevap, hiçbirisi!
- Zaten ülkede medyaya hem ekonomik hem mali hem de siyasi baskı uyguluyorsunuz.
- Emrinizdeki medya organlarıyla toplumun kafasını karıştırıyor, yalan yanlış haberlerle insanları gerçeklerden uzak tutuyorsunuz.
- Muhalif medya gazetecilerini yanınıza yaklaştırmıyor, onların soru sormalarını engelliyorsunuz.
Sorulardan kaçıyorsunuz.
- Azıcık muhalif tavır alan gazetecileri işinden ediyorsunuz.
- Üstüne üstlük bir de yayın yasağı getiriyorsunuz…
Sonuç?
Öyle anlaşılıyor ki artık ne yaptığınızın farkında bile değilsiniz.
Ya da…
Ne yaptığınızın çok çok farkındasınız ve onu yapıyorsunuz! Bu saatten sonra tek yapabileceğiniz de bu zaten…
Gazetecilerin sorularından korkan adamlar ülkemizi yönetiyor!
Başta Cumhurbaşkanı…
Sonra Başbakan…
Sonra bütün bakanlar…
Ve iktidar mensubu bütün yetkililerin ortaklaşa uyguladığı bir medya stratejisi var.
1- Yanlarına hiçbir muhalif medya mensubunu yaklaştırmıyorlar.
2- Yandaşların dışında kendilerine soru sorulmasını engellemek için her türlü tedbiri alıyorlar.
Kendileri çalıp kendileri oynuyorlar.
Sorulardan korkan bir iktidar yönetiyor ülkemizi.
Oysa sorulması gereken, toplumun cevabını bilmesi gereken ne kadar da çok soru var.
Bir cumhurbaşkanı, bir başbakan sorulardan korkar mı?
Sorulardan korkanların sakladığı bir şeyler var demektir.
Sorulardan korkanlar yeterince şeffaf değil demektir!
Karatay Üniversitesi mezuniyet kıyafetleri hakkında…
Okulların mezuniyet törenlerinde giyilen kıyafetler genellikle Batı menşeli şeyler… Kara cübbe ve kara bir kep…
Karatay Üniversitesi bu konuda bir farklılığa gitmiş ve karaları ak yapmış. Dün bazı gazetelerde gördüm, bu yenilik “Yeni mezuniyet kıyafetleri sünnet kıyafeti gibi olmuş” denilerek eleştiriliyor.
Karatay Üniversitesi’nin bunu yaparken amacının bu konuda yerli bir standarda gitmek ve Batı’yı taklit yerine kendimize ait bir tarz oluşturmak olduğu daha iyi anlaşılıyor. Böyle bir amacı “Sünnet kıyafeti gibi olmuş”diyerek aşağılamaya çalışmak iyi niyetle pek bağdaşmıyor.
Olaya böyle bakarsanız kara cübbe ve kara kepin de papaz kıyafetlerine benzediğini söylerler ve bunda da haklı olurlar. Bu konularda kendi tarzımızı oluşturana kadar ortaya çıkan acemilikleri olumsuz eleştirmek yerine, teşvik etmek ve fakat yeni tarzın gelişimine katkıda bulunmak bana daha uygun geliyor.
Dünya Ay’a gidiyor, biz yerli otomobili tartışıyoruz!
Türkiye yerli otomobil konusunda treni kaçırdı. Bu yeni otomobil yapmayalım anlamına gelmez.
Fakat şu da bir gerçek ki, bu saatten sonra yapılacak yerli otomobil hem maliyet olarak fazla hem teknoloji olarak hem de öncekilerden geri olacaktır. En iyi ihtimalle mevcutlardan birisi taklit edilecek veya mevcutların bazılarından bir “kokteyl model” geliştirilecektir.
Hükümete diyeceğim şu: Bu işlerle boşuna uğraşmayın. Bu konulardaki patentlerin neredeyse tamamı alınmış. Yerli otomobil dediğiniz şeyin yerli olmayacağını biliyorsunuz. O halde, bırakın otomobili.
Parasını verip de alamadığımız teknolojilere yatırım yapın. Otomobili istediğimiz yerden alırız. Ama bilgi teknolojisi ve hi tech’i pek satmıyorlar. Satsalar da kendilerine bağımlı olacağınız kadarını veriyorlar.
Bırakın yerli otomobili, öğrencilere tablet dağıtmayı, ülkenizi seviyorsanız paramızı harcanması gereken yerlere harcayın!
Dünya Ay’a giderken yerli otomobil tartışmaları milletimize hakaret olmuyor mu?
Meydan’ı tebrik…
Meydan Gazetesi’nin dünkü manşeti Türkiye’nin IŞİD karşısındaki acziyetini veya ihmalini de çok iyi anlatan bir insan hikayesiydi.
Güvenlik güçleri oğlunun kurtulması için hiçbir şey yapmayınca baba bir IŞİD üyesini rehin alıyor ve bu rehine karşısında oğlunu IŞİD’den isteyip oğlu ile militanı takas ediyor.
Bu babanın söylediği şu: İsmimi ve fotoğrafımı yayınlamayın, IŞİD’i bırakır beni tutuklarlar çünkü!
Bu haber bugünün gerçek fotoğrafını mağdurlar üzerinden ortaya koyuyor, dolayısıyla tebriki de hak ediyor!