Bir pişkinliğin belgelendiği an
Can Dündar 01 Ocak 1970
Bir ülke düşünün.
İktidara muhalif yayın yapan kanallar var. İktidar bunları, yayın yaptıkları uydudan çıkarmak istiyor. Ama hukuk engel oluyor.
Konuyu mayısta bir canlı yayında Başbakan’a soruyorlar.
Diyor ki:
“Şu anda böyle bir şey söz konusu değil. Ama savcılar böyle bir iddiayı araştırır, iddianame hazırlar, hukuki süreç tamamlanır, o zaman gereği yapılır.”
Yani Başbakan, sansür kararı için yargı kararı gerektiğini ifade ediyor.
Oysa arkadaşımız Canan Coşkun’un cumartesi günü patlattığı haberden öğreniyoruz ki, Başbakan bunu söylemeden 3.5 ay önce, Saray’da o konudaki karar verilmiş bile…
Şubattaki bir yayın öncesinde, Cumhurbaşkanı’nın danışmanı Mustafa Varankstüdyoya giriyor ve Erdoğan’ı bekleyen gazetecilere, o muhalif kanallardan şikâyet ediyor.
Niye?
Çünkü o kanallar TÜRKSAT Yönetim Kurulu üyelerinin yüksek maaş aldıklarına dair Sayıştay raporunu yayımlamış.
Bahsedilen kurul üyelerinden birisi de kendisiymiş.
O halde ne yapmak lazım?
Bunu haberleştiren kanalları TÜRKSAT’tan çıkarmak lazım.
Nasıl?
Bir talimatla…
Kayıttaki diyalogdan anlıyoruz ki, Varank bunu Ulaştırma Bakanı’na söylemiş.
Bakan, bu hukuksuzluktan ürkmüş:
“Çok laf olur şimdi” diye “sallamış”.
Hilal Kaplan’ın tabiriyle “fazla merhametli davranmış.”
Oysa Varank, “Beğenmedik” demenin yeterli olacağını söylüyor kayıtta…
Nitekim öyle oluyor; Başbakan’ın “Hukuki süreç tamamlanınca gereği yapılır” dediği sansür, süreç filan beklenmeksizin devreye sokuluyor; muhalif kanallar
TÜRKSAT’tan bir emirle çıkarılıyor.
2 dakikalık bir televizyon kaydında, devletin nasıl yönetildiğini, Başbakan’ın lafının nasıl çiğnendiğini, Bakan’la nasıl dalga geçildiğini izliyoruz.
Canan’ın haberi, iktidarın hukuk tanımazlığının somut belgelerden biriydi. Ama tepkiler geldiğinde gördük ki, bir pişkinliğin belgelenmesine de vesile oldu.
Son haftaya girerken
Bir haftaya kadar seçim var; ama ülkede hâlâ seçim havası yok.
Cumhuriyet, bu sessizliğin nabzını ölçmeye çalışıyor.
Önce Selin Ongun’un, kamuoyu araştırma şirketi yöneticileriyle söyleşilerini yayımladık.
Sonra 7 yazarımızın 7 bölgeden izlenimlerine sayfalarımızda yer açtık.
Lider söyleşilerine de HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la başladık.
Sayfalara sığmıyor
Seçime giden bir ülkede medyanın yarısı iktidara alkış tutuyorsa, bir kısmı susturulmuşsa, kalanlar 1. sayfasını siyasete kapatıp magazin haberleriyle dolduruyorsa, Cumhuriyet gibi bağımsız gazetelerin sorumluluğu daha da artar. Ama bu yalnızlık, aynı zamanda size daha fazla haber akmasını da sağlar.
Bu yoğunluğu sayfalarımızda görüyorsunuz.
Geçen çarşamba her biri manşet değerindeki 5 haberi numaralayarak sıralamak zorunda kaldık.
Ankara büromuzun Demirtaş’tan aldığı “Koalisyona hazırız” demeci…
İzmir büromuzdan Hakan Dirik’in CHP’nin açmaya hazırlandığı “Sarin Dosyası”ndan derlediği ayrıntılar…
Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’ün, aranan iki bombacının HDP’nin 18 Ekim mitingini hedef aldığına dair özel haberi…
Kemal Göktaş’ın, bombacıları Ankara’ya getiren fırıncının, bomba talimatı verenlerin isimlerini teslim ettiğine dair manşeti, aynı sayfaya sığdı.
Fikri takip
Ankara katliamında “fikri takip” ilkesini elden bırakmadık:
Geçen hafta Mahmut Lıcalı Ankara’ya canlı bomba taşıyanların polis kontrollerini nasıl kolay geçtiklerini belgeleyen “Aşkım ben geçtim” haberiyle manşetimizdeydi;Pınar Öğünç ise yaralıları ziyaret ettiği hastaneden izlenimleriyle…
Haftanın iz bırakanlarından birinin de Figen Atalay’ın ilkokul 2. sınıfa Arapça dersi konmasıyla ilgili haberi olduğunu hatırlatalım.
Muharrem ayı
Hatırlayacaksınız; ramazan boyunca “Yeryüzü Sofraları” başlığıyla özel bir ramazan sayfası yayımlamıştık.
Bugün de arkadaşımız Miyase İlknur’un hazırladığı bir sayfayla muharrem ayında Alevi ve Caferi okurlarımızın yasını paylaşıyoruz.
Haftaya pazartesi, yeni bir Türkiye’ye uyanmayı umarak, iyi haftalar diliyorum.