« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

08 Nis

2008

Bir intihar bombacısı, bir de nükleer çanta!

İbrahim KARAGÜL 08 Nisan 2008

Son açıklama Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den geldi: Türkiye Afganistan'la ilgilenmeye devam edecek. Ancak bu ülkeye muharip asker göndermeyecek. Böyle bir niyet yok. Bunun ötesinde Türkiye, oradaki imkanlarını genişletecek. Afgan halkına her türlü yardımı yapacak….

Bu açıklama; Bükreş'te NATO zirvesi toplandığı gün yapıldı. 26 ülkenin temsil edildiği, Türkiye'nin ağırlıklı üyeleri arasında bulunduğu İttifak'ın öncelikli konusu ABD ve NATO'nun Afganistan'daki zor durumu, terörle mücadele ve bildiğimiz küresel güvenlikle ilgili gelişmeler.

Ancak gizli gündem "nükleer silahlar ve nükleer saldırı" konusu. Daha önce, nükleer doktrinini değiştiren, "önleyici saldırı" kapsamında "nükleer silahları ilk kullanan güç olma" konusunda çok önemli bir doktriner değişiklik yapan NATO, Bükreş zirvesinde gerçek anlamda bu konuyu ele alıyor.

NATO'daki bu değişiklik, ABD'nin nükleer doktrinini değiştirmesinden sonra gündeme geldi. Özellikle İran'ın nükleer çalışmalarına paralel biçimde, yeni tehdit değerlendirmeleri yapılıyor, bu tehditlere yönelik radikal kararlar alınıyor. İttifak'ın Bükreş'te tartıştığı "nükleer saldırı" tezi öyle masada kalacak bir tez değil. Küresel güvenlik, ekonomik ve siyasi bunalımlar, yeryüzünün fay hattında ortaya kendini gösteren meydan okumalar olağandışı gelişmelerin olabileceğine ilişkin endişeleri artırıyor.

Diyelim ABD'yi anladık. Çok ciddi tehdit hissederse nükleer silah kullanabilecek. Daha önce kullanmıştı. Ancak dünyanın tek güvenlik teşkilatı olan, neredeyse küresel güvenliği tek başına belirleyen bir örgüt kime karşı, hangi ülkeye karşı nükleer silah kullanacak? Böyle bir ihtiyacı neden hisseder? İttifak üyelerini hangisi nükleer bir tehditle karşı karşıya?

Şimdi, kendi düşüncelerimi bir tarafa bırakarak, Afganistan'a asker, NATO'un tehdit öncelikleri, nükleer tehdit söylemi ve bütün bunların içinde Türkiye'nin pozisyonuna ilişkin anekdotlar aktarayım:

1- 5 Kasım 2007: Beyaz Saray'daki Başbakan Tayip Erdoğan-ABD Başkanı George Bush görüşmesinde "Pakistan tehlikesi" ele alınıyor.

2- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Pakistan'da iktidar ve muhalefetle görüşüp gerilimi azaltmaya çalışıyor.

3- Başbakan adayı Benazir Butto öldürülüyor.

4- Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt üç önemli açıklama yapıyor. Önce, "Asla TSK'dan terörle mücadele amacıyla bir asker bile Afganistan'a gönderilmeyecek" diyor. Ardından sözünün arkasında olduğunu tekrarlıyor ve "Eğer ilave asker gönderilecekse bunlar terörle mücadele etmek için kullanılacak" diyor. Yani Taliban'la. Bir yönüyle de Kabil yönetimini tanımayan Afgan halkıyla. Son açıklamasında ise; "Afganistan'a asker gönderme kararının TSK'ya değil devlete ait bir karar olacağını" vurguluyor.

5- Bu açıklamalar sırasında Dışişleri Bakanı Ali Babacan; "Kendi terörle mücadelemizle Afganistan'daki terörle mücadele arasında bir denge kurup önümüzdeki günlerde bununla ilgili bazı kararlar vereceğiz" diyor ancak "muharip" asker gönderilmeyeceğini belirtiyor.

Buraya kadar çok da çelişkili bir durum söz konusu değil. Son Cumhurbaşkanı açıklamasında da "muharip" asker olmaz deniliyor. Şimdi bu gelişmeleri aşağıdakilerle birlikte okuyalım:

1- Genelkurmay Başkanı; "Eğer Pakistan'daki yönetim Taliban'ın eline geçerse dünyada ilk kez bir terörist grubun eline atom bombası geçmiş olacak. Dünya bu tehdidi görmeli" diyor.

2- NATO'nun daha önceki oturumlarında; "Afganistan'da durum kötüleşir, çekilmek zorunda kalırsak. Aynı anda Pakistan da kontrolden çıkarsa ABD ve NATO güçleri, Sovyetler gibi, kapana kısılır" tezi sorgulanıyor.

3- ABD'den sonra NATO da "nükleer doktrin"ini değiştiriyor. Konvansiyonel savaşta nükleer silah kullanmanın önünü açılıyor.

4- ABD Başkanı 28 Ağustos 2007'de; "İran nükleer silaha sahip olursa Ortadoğu'da soykırım yapar" diyor. İran'da nerelerin vurulacağına dair ardı ardına raporlar yayınlandı.

5- 6 Eylül 2007: Nükleer silahlarla donatılan B-52'ler Kuzey Dakota'daki askeri üsten havalanıyor. Hiroşima'ya atılanın on katı büyüklüğünde patlayıcıyla… Irak'a yöneldiği söyleniyor. Ancak sonra olayın bir "yanlışlık" olduğu bildirildi.

6- Pakistan nükleer silahları gerekçesiyle özel birlikler bu ülkeye yerleştiriliyor. Avrasya kuşağında bundan sonraki muhtemel savaşların "nükleer içerikli" olabileceğini ilişkin söylem alabildiğine güçlendiriliyor.

Bu hazırlıklar ne için? Taliban tehdidi mi, İran tehlikesi mi? NATO'nun ve ABD'nin yeni gözdesi Romanya'daki zirve, yakın gelecekte ne tür sonuçlar doğuracak? Zirvede konuşulanlar, Afganistan'a asker ve Pakistan'daki durum arasında nasıl bir bağ var?

Aklıma bu köşede birkaç kez tekrarladığım "Dört Gün Savaşı" senaryosu geliyor. Pakistanlı bir gencin, "futbol topu büyüklüğünde nükleer bomba"yı bir yerlerde patlatması mümkün. Taşeronların "mini nükleer bomba"ları aynı şekilde patlatması mümkün. Bir batılı ülkeye kimyasal içerikli saldırı yapılması da mümkün.

Bir "büyük hedef" uğruna bunların hepsini tezgahlamak da mümkün…

Ziyaret -> Toplam : 125,23 M - Bugn : 117520

ulkucudunya@ulkucudunya.com