Barroso ve laiklik
Taha AKYOL 16 Nisan 2008
AB Komisyonu Başkanı Barroso, Türkiye'yi her zaman "aday ülke" olarak destekledi. Hiçbir zaman Merkel'lerin, Sarkozy'lerin tavrını benimsemedi. Avrupa'daki Türkiye karşıtlarına prim vermedi.
Ama Türkiye'de özellikle "demokratik laiklik" deyimini kullanması ve başörtüsünü bireysel tercih olarak nitelemesi yüzünden ağır eleştirilere maruz kaldı.
Sami Kohen Ağabey'in yazdığına göre, Barroso, laikliğin özünü "devletin din işlerinden ayrılması" olarak tanımlamış ve savunmuş. Buna bir itirazınız var mı?
Barroso'nun sözleri şöyle:
"Avrupa'da çeşitli modeller var. Ama ana prensip demokratik laikliktir. Yani devletin din işlerinden ayrılmasıdır. Bu konuda kendi çözümü bulmak, Türk toplumunun işidir..."
Laikliğin tanımı?
Barroso'nun "din ve devlet işlerinin ayrılması" şeklindeki laiklik tanımı doğrudur. Bizim Anayasamız da laikliği "devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırmamak" olarak tanımlamıştır. (Madde 24)
Devletin din kurallarına dayanması halinde, sadece o dine inanmayanlar değil, o dine inananlar da özgürlüğünü kaybeder. İbadet serbestisi gibi, dini düşünce serbestisi de ortadan kalkar. Bizde Diyanet'in fetva kurulunda görevli bir din âlimi "Dinden çıkmanın dünyevi cezası yoktur" diye özgürlükçü bir açıklama yaptı. Din devletinde böyle bir açıklama bu kadar kolay olmaz!
Devletin dinden bağımsız olması şeklindeki laiklik tanımının önemli bir özelliği, toplumu özgür bırakmasıdır! Ama bizde hukuk bürokrasisi buna karşıdır!
Anayasa Mahkemesi, "din ve devlet işlerinin ayrılması" şeklindeki bu doğru tanımın yeterli olmayacağına, "laikliği özgürlüğe kıydırmamak" gerektiğine hükmetmiştir! 1982'deki 3 no.lu kararından beri bunda ısrarlıdır!
Halbuki toplumsal alan özgürlükler alanıdır. İsteyen dinine göre, isteyen dinden uzak yaşayabilir.
Devletin görevi, bunlardan birini bastırmak değil, karşılıklı hoşgörüyü ve birlikte yaşama kültürünü geliştirmek, "başkasının özgürlüğü"nü ihlal eden davranışları önlemektir.
Modern demokrasi
Modernleşmenin en önemli birkaç motorundan biri "sosyal hareketlilik"tir. Şehirleşme ve çeşitli kesimlerin iç içe geçmesi, aralarında geçişkenlikler oluşması, yatay ve dikey hareketlilik gibi.
Hatta sosyolog Karl Deutsche, modernleşme teorisini "sosyal hareketliliğe" dayandırmıştır.
Türbanı üniversitede yasaklamak şöyle dursun, aşağılamak bile sosyal hareketlilik ve sosyal entegrasyona aykırı bir tavırdır. Bu tavır artık "Köylerinde otursunlar, niye geliyorlar?" gibi sözlerle kaba bir sınıf üstünlüğü tafrasına kadar varmıştır!
Halbuki, modernleşme ile "eşitlik" ve "özgürlük" fikri birlikte gelişir!
İlericiliği gardıroba bağlayıp toplumsal planda statükoculuğu savunmak 'gerici' bir tutumdur. Türban yasağı da bunlardan biridir. Bu, türbanlı kızların modern bilimleri öğrenmesini ve üniversitede sosyal ilişkiler geliştirmesini yasaklamaktır!
Sosyal geçişkenliği yasaklamaktır!
Türkiye modernleşmesini hızlandırmak istiyorsa, bunun yolu sosyal hareketliliği geliştiren piyasa ekonomisiyle demokrasiyi güçlendirmektir. Onun için laikliğin de demokratikleşmesi gerekiyor; bilhassa kafalarda.
Barroso'nun söyledikleri isabetlidir.