Sultan BABA [K.S.]
01 Ocak 1970
1904 Arvin'Arhavi doğumlu olup iki yaşındayken babaları, 6 yaşındayken anneleri vefat ediyor. Hem yetim, hem öksüz kalıyor. Ömrü gurbetlerde geçiyor. 1954'de İstanbul'a geliyor. 54'ten bu yana Zeytinburnu'nda ikamet ediyor. 63 yaşına kadar Dağıstanlı Şeyh Şerafeddin-i Veli (R.A.) hazretlerinin manevi tasarrufunda yoğrulup, tezkiye-i nefs döneminden sonra da mürşitlik postuna oturup irşad vazifesine başlamışlardır. Bu dönemle Allaha kavuştuğu süre arasında yüzlerce binlerce talebe yetiştirmiştir. Millete karşı çok merhametli, o kadar müşfik idi. Herkesin derdini dinler, hasta olanları okur, manevi ve dini öğütler verirdi. Halk arasında çok sevildiği için ona "Baba" dediler. Manevi kudretinden dolayı da "Sultan" ismi verilmiştir. Her halinde tevazu, şefkat, hassasiyet ve fevkalâdelik olan Sultan Baba'nın çok geniş çapta millete hizmetleri vardır. Sultan baba her şeyden önce halkla temas edip onların dertlerini dinlemek, deva olup yol göstermek, hastaların şifa bulması için çalışmasından başka Kuran kursları ve okulları gibi müesseseler tesis etmiştir. Birçok yerde cami ve ibadethaneler yaptırmıştır. Memleket meseleleriyle yakından ilgilenir, iktisadi ve manevi bozukluklara çok üzülürdü.
VİRD VE TESBİHAT
Onun bütün hayatı Kur'an'dı. Sünneti seniyye hayatınınher noktasına ve zerresine nüfuz etmiştir. Yatsı namazından sonra hemen yatarlar; 12'de kalkarlardı. Gece vird ve tesbihatlarını yapıp, sahur yemeğini yerlerdi. Sabah namazına kadar 5 cüz Kuran-ı Kerim okurlardı. Sabah namazı ve sabah tesbihatından sonra işrak vaktine kadar cemaatle beraber sesli olarak dua yaparlardı. Bu duadan ziyade bir münacat ve iltica idi. Katıla katıla ağlarlardı. Her Cuma bir hatim ümmet-i Muhammed için bağışlardı. Haram olan günlerin dışında bütün ömrünü oruçlu geçirmiştir. Sultan Baba'nın sık sık dile getirdiği bir söz vardı. Derlerdi ki; "Bu kapı Allah'ın kapısıdır. Biz bir vasıtayız. Bizim Allah'a verdigimiz bir sözümüz var, kim gelirse gelsin geri çevirmeyeceğiz ve reddetmeyeceğiz." En rahatsız olduğu zamanlarda bile, gelenlerin derdini dinler, rahatsızlıklarını sorar, eğer tıbbi müdahale gerekiyorsa doktora gönderir, eğer buna gerek yoksa hastaların durumuna göre, bir ay belki daha fazla bir zaman dergâha gelmelerini isterlerdi. Bu süre zarfında o kimseye her gün istigfar ve salavat-ı şerifeyi önerir. İstiğfarla Allah'a (c.c.), salavat-ı şerifeyle Rasulullah Efendimize (sav) yaklaşan o kişi manevi bir besıenmeye başladığında bir de bakardınız gelen şahıs şayet İslâm'ın emirlerine duyarsızsa, farzlarını yerine getirmeye başlamış, maddi-manevi şifaya kavuşmuş ve cephedeki yerini almış bile.
CİHADA ÖNEM
Sultan Baba'nın en çok dikkat ettiği konulardan biri cihaddı. Memleketin iktisadi durumu olsun, sosyal ve içtimai durumları olsun her konuda bilgi verirlerdi. Memleketin Müslümanların mı yoksa Yahudilerin mi elinde olduğu konularını çok anlatırlardı. Resulullah Efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret ettiğinde, Yahudileri toplayıp ekonomik ve iktisadî yönlerini araştırıp ona göre hareketin siyasi yönlerini anlatırdı. Yahudilerin gerçek maskelerini gerçek kimliklerin bize açıklardı. "İslâm'da milliyetçilik olsaydı, Kuran-ı Kerim Arapça indiğine göre Arapları methetmesi gerekirdi. Oysa 'Cahil Araplar yeryüzünde fesat çıkarırlar diyor Cenab-ı Allah. İkincisi renk ayrımı yapmayın, siyah, beyaz, sarı diye. Üçüncüsü mezhep ayrımı yapmayın, Şafi, Hanefi,Maliki. Mezhepler amelidir, herkes kendi amelinden sorumludur. Bunu bir dava haline getirmeyin. Dördüncüsü, tarikatlarda da tefrikaya şiddetle karşıydı. Nakşiymiş, Kadiriymiş... Benim şeyhim, senin şeyhin, gibi ayırımlar ümmeti parçalayan unsurlardır. Çizgisi Hakk'a dayanan ve Hak nizamın devlet nizamı olmasını arzulayanher tarikat sağlayanın temel şartı bu dört unsura riayet etmektir' derdi, İHSAN EFENDİ. Bu konuları devamlı müritlerine hatırlatırdı.
ÜMMET İÇİN HARCANAN OMÜR
Sultan Baba, gece gündüz herkesin müşkilini halletmeye çalışır, herkese çare olmaya, her nefesini ümmet için harcamaya önem verirdi. Sultan Baba, Hz. Muhammed (sav) ümmetinin tevhid sancağı altında toplanmasını, Allah yoluna dönmesi, Ümmet i Muhammed'in başına adil, imanlı, Hakk'a riayet eden amirlerin, hükümetlerin başa gelmesi için gayret etmişlerdi. O Sultan, her tarafa gece gündüz bütün gücüyle koşar, herkesin imdadına yetişir, herkese çare olmaya çalışır, çok önem verirdi. Bir nefesini Ümmet-i Muhammed'den ayrı geçirmedi, bir nefesini Rabbimiz den ayrı geçirmedi.
ALLAH VE PEYGAMBER AŞKI
Allah Rasulünün aşkı gönüllerde öylesine çağlardı ki; onun ümmetinin affı için canı tenden edercesine, Allah'ayalvarırdı. Dünyada ki Müslümanların üzerindeki maddi-manevi zulmün Yahudi kaynaklı olduğuna dikkatçekerlerdi. Dünyadaki siyonist ve haçlı ittifakıyla kurulan sömürü düzeninin ancak Müslümanların maddi manevi cihadıyla yıkılacağını bunun içinde Müslümanların devlete talib olmalarını, Osmanlı ruhunun canlanması gerektiğini her fırsatta dile getirirlerdi. Peygamber Efendimiz'in siyasi görüşünü çarpıtarak örnek gösterip "Din siyasete girmemeli" inancında olan efendilere karşı "siyaseti dinin emrine vermeliyiz' görüşünü savunurlardı. Allah Rasülünün (sav) sadece takva ve ibadet yönünü rehber edinmeyip, o'nun aynı zamanda ordusunun başında bir kumandan, devletin başında bir idareci, camide bir imam oluşunu dile getirir, böylece topyekûn olarak örnek alınmasının gerekliliği vurgularlardı. Cihadın sonu şehadettir,buyururlardı. Daima yapıcı ve toparlayıcı olmayı tavsiye eder, en güzel ve tatlı bir üslupla konuşulmasını isterlerdi. Ümmeti parçalamak için basın, yayın organlarını birer menfi propaganda aracı olarak kullanıldığını onun için önce bu organların sahiplenmek gerektigini söylerlerdi. Sultan Baba keramete katiyyen kıymet vermezlerdi. Hatta en büyük kerametin İslâm ve Kuran üzerine kurulu bir hayatın son nefese kadar davam etmesi olduğunu söylerlerdi. Fakat birçok keramet ve fevkalâdeliğini müritleri yaşamıştır. İ'la-i Kelimetullah için ervahtan beri yolda olan erdemli, onurlu, arif bir insan. Hak, halk dostu olan Sultan Baba 24 Kasım 1991'de sevenlerini gözyaşları ile geride bıraktı. Allah'ın rahmeti üzerine olsun. Ruhuna El-Fatiha (AMİN)