Ebû Bekir HÂRİZMÎ
Kenan Demirayak 01 Ocak 1970
Ebû Bekr Cemâlüddîn Muhammed b. Abbâs et-Taberî el-Hârizmî (ö. 383/993)
Arap edip ve şairi.
323 (935) yılında Hârizm’de doğdu. Babası Hârizmli, annesi Taberistanlı olup meşhur tarihçi İbn Cerîr et-Taberî dayısıdır. Bu sebeple Ebû Bekir, Taberistan ve Hârizm kelimelerinden oluşturulan Taberhazî veya Taberhazmî nisbeleriyle de anılır. Tahsil maksadıyla genç yaşta Hârizm’den ayrıldı; önce Bağdat’a, ardından Halep’e giderek Hamdânî Emîri Seyfüddevle’nin himayesine girdi. Buradaki âlimlerin ve sanat adamlarının desteğiyle kendini yetiştirdi. Daha sonra tekrar doğuya dönerek Buhara’da Sâmânî Veziri Ebû Ali Bel‘amî ile dostluk kurmaya çalıştı, ancak beklediği ilgiyi göremeyince oradan ayrılarak veziri hicvetti. Nîşâbur’da, Mîkâlî ailesinin reisi Emîr Ebû Nasr Ahmed b. Ali başta olmak üzere şehrin ileri gelenleriyle iyi ilişkiler kurdu. Buradan Sicistan’a giderek Vali Ebü’l-Hüseyin Tâhir b. Muhammed’in sohbet meclislerinde bulunup ona kasideler yazdıysa da bir süre sonra kendisini hicvetmesi üzerine uzun müddet hapiste kaldı. Bu sırada Ebû Nasr el-Mîkâlî’ye Arap şiirinin şaheserlerinden sayılan uzun bir kaside yazarak kendisinden ayrıldığına pişman olduğunu bildirdi ve yardımını istedi (Seâlibî, IV, 234-235; Ahmed Emîn Mustafa, s. 20-21). Onun aracılığıyla hapisten çıkınca Taberistan’a gitti; ancak orada da umduğunu bulamayarak Nîşâbur’a döndü. Nîşâbur’da da fazla kalamadı ve İsfahan’a giderek önce Büveyhî Veziri Sâhib b. Abbâd ile, ardından onun vasıtasıyla Şîraz’da Büveyhî Hükümdarı Adudüddevle ile dostluk kurup her ikisinin himayesine mazhar oldu. Adudüddevle’den çok ilgi gören Ebû Bekir el-Hârizmî, bir ara Şîraz’dan Nîşâbur’a gitmek üzere yola çıktıysa da geri döndü; bunu farkeden Adudüddevle, kendisine aynî olarak yapılan yardımdan başka bir de maaş bağladı. Daha önce bir kaleyi fethi sırasındaki başarısını terennüm ettiği İsfahan Büveyhî Emîri Müeyyidüddevle’nin vefatı üzerine ona bir mersiye yazdı. Tekrar Nîşâbur’a dönerek elde ettiği servetle şehirde büyük bir arazi aldı.
İyiliklerini gördüğü için Büveyhîler’e karşı bağlılık gösteren Hârizmî, o sırada Sâmânîler’in idaresi altındaki Nîşâbur’da Sâmânî emîriyle Vezir Ebü’l-Hasan el-Utbî’yi hicvetti; bunun üzerine Utbî onun hapse atılıp mallarının müsadere edilmesini ve dilinin kesilmesini emretti. Ancak mallarını teslim etmek üzere muhafızlarla birlikte evine götürüldüğü esnada Cürcân’a kaçtı. O sırada Cürcân’da bulunan Büveyhî veziri ve aynı zamanda edip olan Sâhib b. Abbâd kendisine yakın alâka gösterdi; fakat yine de Hârizmî’nin hiciv oklarına hedef olmaktan kurtulamadı. Sonraları İbn Abbâd Hârizmî’nin ölüm haberini alınca onu bir şiirinde nankörlükle suçlayacaktır. Vezir Ebü’l-Hasan el-Utbî’nin öldürülmesinden sonra yerine geçen ve Hârizmî’nin hayranlarından olan Ebü’l-Hüseyin el-Müzenî onu Nîşâbur’a çağırarak mallarının kendisine iadesini sağladı. Hârizmî de ömrünün geri kalan kısmını burada ders vererek, ilim ve edebiyatla meşgul olarak huzur içinde geçirdi. Ancak son bir iki yılda Bedîüzzaman el-Hemedânî ile yaptığı münazara ve mektuplaşmaların onu hayli üzdüğü ve yıprattığı anlaşılmaktadır. Aralarında devlet adamlarının da bulunduğu bazı kimseler, şöhretinin zirvesindeki Hârizmî’yi kıskanarak Bedîüzzaman’la olan rekabeti alevlendirmek istediler. Söz sanatını çok iyi bilen genç, kabiliyetli ve heyecanlı Bedîüzzaman da böyle bir rekabete ve Hârizmî’yi zirveden düşürüp onun yerine geçmeye hazırdı. Nîşâbur ileri gelenleri bu iki edip arasında bir münazara düzenlediler. 382 (992) yılında yapılan, her iki tarafın dinî ve edebî ilimlerle dil, mantık, gramer ve aruz alanlarındaki güçlerini gösterdiği bu münazarada Bedîüzzaman galip ilân edildi (münazara ile ilgili yazma bir nüsha için bk. Âtıf Efendi Ktp., nr. 2272). Hârizmî çok geçmeden zihnî bir rahatsızlığa yakalandı. Rakipleri Hemedânî’ye yazdıkları mektuplarda sevinçlerini ifade ettiler; ancak Hemedânî bu tavrı hoş karşılamadığı gibi ona şifalar diledi; vefatından sonra da onun için mersiye yazdı (Ahmed Emîn Mustafa, s. 52-53). Kremer’e göre, Hemedânî’nin bu münazaradan sonra itibar kazandığı kesin olmakla birlikte Hârizmî’ye galip geldiği şüphelidir (İA, V/1, s. 425-426). Hârizmî 383 yılı Ramazanında (Kasım 993) Nîşâbur’da vefat etti.
Üstün zekâsı, kuvvetli hâfızası, derin ilmi ve güçlü şahsiyetiyle başta devlet adamları olmak üzere herkesin saygısını kazanarak edebiyatta devrine damgasını vuran Ebû Bekir el-Hârizmî, başarılarıyla övünmesi ve dinî vecîbeleri fazla umursamaması gibi kusurları yanında sert ve kırıcı mizacı dolayısıyla düzensiz bir hayat yaşamış, önce methettiği kimseleri daha sonra hicvettiğinden gözden düşüp şehir şehir dolaşmak zorunda kalmıştır (Ahmed Emîn Mustafa, s. 43-44). Nitekim hemşehrisi şair Ebû Saîd Ahmed b. Şüheyb el-Hârizmî, bir şiirinde onun dostluğunun ancak sabahtan akşama kadar sürdüğünü ifade etmiştir (İbn Hallikân, IV, 34). Hârizmî Arap dili ve şiirinde otorite sayılması, ensâb ve ahbârı iyi bilmesi, hâfızasında pek çok şiir bulunması yanında sürekli gezdiği için devlet adamları ve tanınmış şahsiyetlerle yakın ilişki kurmuş, böylece hem şöhret hem de servet sahibi olmuş, fakat devlet hizmetinde görev almamıştır.
Şiirlerinde Şîa’yı övmesine bakarak onun Şiî olduğunu söyleyenler varsa da bu durum iktidardaki Büveyhî emîrlerinin Şiî olmasından kaynaklanmıştır. Nitekim daha sonra rakibi Bedîüzzaman el-Hemedânî gibi kendisi de Şîa’yı tenkit eden şiirler yazmıştır (Ahmed Emîn Mustafa, s. 38-39).
Hârizmî’nin hikmetli sözlerle süslediği şiirleri medih, hiciv, mersiye, gazel ve tasvir gibi klasik şiirin başlıca konularını ihtiva eder. Birçok toplumsal, kültürel ve tarihî olay hakkında bilgi ihtiva etmesi açısından onun şiirleri ayrı bir önem taşır. Çeşitli edebî sanatlarla süslediği şiirlerinde tazminlere geniş yer vermiştir. Seâlibî, tazminlerinde kullandığı beyit ve mısraları şiirlerine en güzel şekilde yerleştirdiği için onu övmekte, fakat bazı dil ve üslûp hatalarına da işaret etmektedir (Yetîmetü’d-dehr, IV, 212, 222). Bunun yanında şiirlerinde eski şairlerden, özellikle Mütenebbî’den intihaller yaptığı da görülmektedir (Yûsuf el-Bedîî, s. 275-276; Ahmed Emîn Mustafa, s. 144). Tazminde gösterdiği başarıda hâfızasında çok şiir bulunmasının önemli rolü vardır. Nitekim Errecân’da Sâhib b. Abbâd’ın huzuruna girmek için izin istediğinde, kendisine ezberinde 20.000 beyit bulunmayan şairlerin huzura kabul edilmediği söylenince Hârizmî, bu miktarın erkek şairlere ait şiirleri mi yoksa kadın şairlere ait şiirleri mi kapsadığını sormuş, bunu duyan Sâhib b. Abbâd gelen kimsenin Ebû Bekir el-Hârizmî olması gerektiğini söylemiştir (İbn Hallikân, IV, 33).
Hârizmî’nin şöhreti şiirlerinden çok nesirle yazılmış risâlelerine dayanır. Hârizmî, IV. (X.) yüzyılda Büveyhî Veziri Ebü’l-Fazl İbnü’l-Amîd tarafından başlatılıp Sâhib b. Abbâd, Ebû İshak es-Sâbî ve Bedîüzzaman el-Hemedânî gibi ediplerle zirveye ulaşan ve seci esasına dayanan sanatlı nesir (mensur şiir) üslûbunun en büyük temsilcilerinden biridir. Onun akıcı ve zarif bir üslûpla yazdığı, garip kelimelere ve bedîî sanatlara fazla yer vermediği risâleleri daha kendisi hayatta iken çok rağbet görmüştür (Resâ?ilü Ebî Bekr el-Hârizmî, s. 131, 140, 221). Sayıları 150’yi geçen, hemen hepsini dost ve arkadaşlarına, devlet adamlarına yazdığı bu mektuplar Hârizmî’nin çeşitli konulardaki düşüncelerini, şahsî ilişkilerini, akîde ve üslûbunu yansıtan çok önemli malzemelerdir. Bunlarda ayrıca dönemin tarihî ve içtimaî hadiselerine dair bilgiler yer almaktadır.
Risâleler tebrik, tâziye, hasta dostlarına sağlık temennileri, kendisine kasideler sunan öğrencilerine cevaplar, kendisini ihmal eden dostlarına serzeniş, vergilerin ağırlığı ve tahsildarlardan şikâyet gibi konuları ihtiva eder. Bazı risâlelerinde kendisinden övgüyle söz eden Hârizmî devlet hizmetinde görev almadığı için siyasetten uzak kalmış, dolayısıyla dönemin siyasî olaylarına temas etmemiş; ancak Hz. Ali taraftarlarının Hz. Osman’dan Abbâsî hilâfetine kadar uğradıkları takibattan söz etmiştir (Safedî, III, 194). Şiîler’e yazdığı risâlede Emevîler’i, Abbâsîler’i ve bunların valileriyle destekçilerini, hatta minberlerde onlara dua eden hatipleri ağır bir dille eleştirmiştir. Hellmut Ritter, Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndeki bir yazmaya (Veliyyüddin Efendi, nr. 2640/2) atıfta bulunarak makame türünün Bedîüzzaman el-Hemedânî’den önce Hârizmî ile başladığına ihtimal veriyorsa da bu doğru değildir. Zira yazmada “makamâtü Hârizmî” ifadesi geçmekle birlikte burada Hemedânî’nin, Hârizmî ile aralarında geçen edebî münazaraya ve onun şiirine dair makamesi kastedilmektedir.
Nazım ve nesirde üslûp sahibi bir sanatkâr olan Hârizmî aynı zamanda bir en-sâb ve Arap dili âlimidir. Nitekim Sâhib b. Abbâd’ın huzurunda uygun olmayan bir kıyafetle yer alınca orada bulunan âlim ve şairler onunla alay etmişler ve içlerinden birinin, “Bu köpek de kim?” diye sorması üzerine Hârizmî, “Köpek, köpeğin yirmi ismini bilmeyendir” diyerek onlara köpeğin isimlerini saymıştır (Sem‘ânî, II, 408).
Hârizmî hakkında Ahmed Emîn Mustafa (Ebû Bekr el-Hârizmî: hayâtühû ve edebühû, Kahire 1985) ve İbrâhim Muhammed ed-Düd’ün (Ebû Bekr el-Hârizmî: hayâtühû ve şi?ruhû, Kahire 1985) kaleme aldığı müstakil çalışmaların yanında Âiz Sa‘d Saîd el-Hârisî (Ebû Bekr el-Havârizmî: hayâtühû ve edebühû, Câmiatü Ümmi’l-kurâ eş-Şerîa el-Lugatü’l-Arabiyye, Mekke 1398) ve Mahmûd Sâlih ed-Dumûr (Ebû Bekr el-Hârizmî: hayâtühû ve edebühû, Câmiatü Bağdâd Külliyyetü’l-âdâb, Bağdad, ts.) tarafından yüksek lisans çalışmaları yapılmıştır.
Eserleri. 1. Resâ?il (Dîvânü’r-resâ?il). Çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları bulunan eser Kahire (1277, 1279, 1312), İstanbul (1297) ve Bombay’da (1301) basılmış olup son olarak Nesîb Vehîbe el-Hâzin tarafından ilmî neşri yapılmıştır (Beyrut 1970). Nîşâbur’daki Şiî cemaatine yazdığı bir risâlesi de Sâdık Âine Vend tarafından şerh ve tahkik edilerek yayımlanmıştır (Şerhu Risâleti Ebî Bekr el-Hârizmî ilâ cemâ?ati’ş-Şî?a bi-Nîsâbûr, Beyrut 1405/1985). 2. Dîvân (Kahire 1903).
Müfîdü’l-?ulûm ve mübîdü’l-hümûm adlı bir eserle (Kahire 1310, 1323, 1331, 1353; Dımaşk 1323) onun bir bölümü olan el-Mekârim ve’l-mefâhir (Kahire 1354/1935) adlı risâle Ebû Bekir el-Hârizmî’ye nisbet edilerek defalarca neşredilmişse de M. Abdülkadir Atâ eserin Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî’ye (ö. 682/1283) ait olduğunu ispat etmiş ve dört yazma nüshasına dayanarak ilmî neşrini yapmıştır (Beyrut 1405/1985). Resmü’l-ma?mûr mine’l-bilâd, Şerhu Dîvâni’l-Mütenebbî ve Kitâbü’l-Cemhere Hârizmî’nin bugün mevcut olmayan eserlerinden bazılarıdır.