TİRYÂKÎ HASAN PAŞA (ö. 1017/1608)
Mahmut Ak 01 Ocak 1970
Kanije kahramanı olarak tanınan Osmanlı veziri.
Hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur. II. Selim zamanında Enderun’da eğitim gördüğü belirtilir. III. Murad’ın şehzadeliği sırasında Manisa’da onun rikâbdarlığı görevini yaptı. Ardından III. Murad’la birlikte İstanbul’a gitti ve bir süre sarayda kaldı. Peçuylu İbrâhim, III. Murad’ın gelişi ve tahta cülûsu ile ilgili olayları onun ağzından anlatır (Târih, I, 26-28). Sarayda iken mîrâhurluk görevinde bulunduğu, daha sonra taşra görevlerine çıktığı, Bosna serhaddinde İzvornik, Klis sancak beylikleri yaptığı, ardından Sigetvar’a tayin edildiği (985/1577) bilinmektedir. Yirmi yıldan fazla Sigetvar sancak beyliği yapan Hasan Bey burada büyük bir güç ve itibar kazandı. Bir ara Pojega sancağına nakledildiyse de kısa süre sonra Sigetvar’a döndü. Osmanlı-Habsburg savaşları esnasında İstolni Belgrad’ın muhafazasıyla görevlendirildi (9 Safer 1002/4 Kasım 1593). Bu sırada Segedin sancak beyi idi. Ardından kendisine beylerbeyilik verildi ve tekrar Sigetvar’a gönderildi. Sinanpaşazâde Mehmed Paşa’nın serdarlığı döneminde meydana gelen Estergon bozgununda (1 Zilhicce 1003/7 Ağustos 1595) Hasan Paşa da Sigetvar beylerbeyi olarak orduda yer aldı. Serdarın ricat halinde Belgrad’a yöneldiği ve Lala Mehmed Paşa’nın mecburen kale içerisine kapandığı sırada ordugâhın kontrol altına alınması görevini üstlendi. Daha sonra Satırcı Mehmed Paşa’nın serdar olarak bölgeye gelmesi üzerine orduya katılan Tiryâkî Hasan Paşa (23 Ekim 1597) serdar tarafından Bosna beylerbeyiliğine tayin edildi. Edirneli Mehmed’e göre bu sırada merkezden Hüdâverdi Paşa aynı göreve getirilmiş, Tiryâkî Hasan Paşa ile aralarında Banaluka yakınlarında bir kavga çıkmış, Hüdâverdi Paşa yirmi adamı ile birlikte öldürülmüştür. Ancak Hasan Paşa, Satırcı Mehmed Paşa’nın desteğiyle bu olaydan dolayı suçlanmadı. Pespirim (Wesaprim), Polata, Papa ve Tata kalelerinin elden çıktığı ve Budin’in varoşlarının kuşatıldığı muharebelerde (Eylül 1598) Bosna beylerbeyi olarak görev yaptı. Bir ara asker takviyesiyle Budin muhafazasıyla görevlendirildi (Kasım 1597: Naîmâ, I, 130).
Üçüncü defa sadrazam olan ve serdâr-ı ekrem olarak bölgeye gelen Damad İbrâhim Paşa döneminde (1599-1601) Tiryâkî Hasan Paşa siyasî gelişmelerde daha etkin biçimde yer aldı. Bu sırada Budin beylerbeyiliğinden mâzul olarak Peçuy’da oturan Hasan Paşa, Drava suyunu geçerek Ösek’te (Ezsek) orduya katıldı. Burada toplanan savaş meclisinde (11 Safer 1009/22 Ağustos 1600) Estergon’dan önce Budin’in emniyeti için Kanije’deki düşman birliklerinin faaliyetini durdurmak üzere Bobofça Kalesi’nin ele geçirilmesi gerektiğini ileri sürdü. Kalenin zorlanmadan vire ile teslim alınmasının (5 Eylül) ardından Bobofça’da yapılan istişarede Kanije’nin fethinin gerekli olduğunu savundu. Aynı gün bütün beylerin ittifakıyla Budin’i muhafaza için buraya sevkedildi, oradaki Lala Mehmed Paşa da orduya davet edildi. Kanije Kalesi kırk günlük bir muhasaradan sonra vire ile teslim olunca (13 Rebîülâhir 1009/22 Ekim 1600) Sigetvar, Peçuy, Sikloş ve Ösek’in bağlanmasıyla bir beylerbeyilik haline getirildi ve idaresi önce Alaca-illi/Alacaetli Arnavut Hasan Paşa’ya verildi. Ancak Bosna beylerbeyi sıfatıyla Budin muhafazasında bulunan Tiryâkî Hasan Paşa kış sonunda Belgrad’da Sadrazam İbrâhim Paşa’nın yanına gidip kendini Kanije beylerbeyiliğine tayin ettirdi.
Yeni görevi için Kanije’ye geldiği sırada sadrazamın Belgrad’da vefatı haberini aldı (10 Temmuz 1601). Kethüdâsı İskender Bey’i Belgrad’a göndererek yeni serdar olacak kişinin Kanije’yi ihmal etmemesini ve askerle güçlendirmesini sağlamasını istedi. Nitekim 9 Eylül’de Avusturya birlikleri Kanije önlerine geldi. Hasan Paşa 9000 kişilik kuvvetiyle kalabalık Habsburg ordusuna karşı büyük bir direniş gösterdi. Yapılan umumi hücumlara başarıyla karşı koydu. Ancak bir destek alamaması savunmayı giderek daha da zor hale getiriyordu. Hava şartlarının kötüleşmesi Habsburg ordusunu güç durumda bıraktı. Bunu gören Hasan Paşa bir huruç harekâtı yaptırıp Habsburg birliklerini iyice sarstı. Habsburg karargâhında bozgun havası hâkim oldu; ordularının ağır kayıplara uğramasının etkisiyle kuşatmayı kaldırıp geri çekildiler (22 Cemâziyelevvel 1010/18 Kasım 1601). Yetmiş gün süren bu kuşatma ve Tiryâkî Hasan Paşa’nın direnişi Osmanlı tarihlerinde türlü rivayetlerle ve hamâsî bir üslûpla nakledilir (Peçuylu İbrâhim, II, 241). Tiryâkî Hasan Paşa bunun ardından Serdar Yemişçi Hasan Paşa ile buluşmak üzere Sikloş’a gitti ve büyük bir coşkuyla karşılandı. Ayrıca Kanije müdafaası İstanbul’da da yankı uyandırdı. Hasan Paşa’ya vezâret hasları tahsis edildi; üç kıymetli hil‘at, kılıç ve üç at gönderildi. Ayrıca, “Sen ki Kanije beylerbeyi ihtiyar kulum ve müdebbir vezirim Hasan Paşa’sın” hitabıyla başlayan hatt-ı hümâyunla gerek paşa gerekse bütün gaziler kutlandı. Tiryâkî Hasan Paşa ve adamlarının gösterdiği cesaret ve inanca dayalı savunma başarısı bölgede her zaman canlı tutulmuş, serhad askeri için en önemli moral kaynağı olmuştur.
Tiryâkî Hasan Paşa hemen Kanije Kalesi’nin tamirine girişti. Top güllelerinden tamamıyla yıkılan kale duvarları öncekinden daha kalın yapıldı, yeni bir minare ve mescidle beylerbeyi sarayı ve cephane binası inşa edildi. Ardından İstolni Belgrad’ı istirdadı üzerine (17 Safer 1011/6 Ağustos 1602) karargâha giderek Serdar Yemişçi Hasan Paşa’yı tebrik etti; Kanije’de alınan topların burada tutulmayıp Belgrad’a, mümkünse İstanbul’a götürülmesi gerektiğini, bunların Boğaz’da tören ve şenliklerde kullanılacak evsafta toplar olduğunu söyledi (Topçular Kâtibi, s. 334-335). Serdarın Erdel seferine niyetlendiğinde durumu görüşmek için 22 Eylül 1602 tarihinde topladığı savaş meclisine katıldı. Burada Erdel seferinin zamanlamasının uygun görülmediğini, düşmanın Komaran, Yanık ve Estergon’da bulunduğunu, böyle bir hareketi haber almasıyla Budin ve Peşte’yi zorlayabileceğini söyledi (a.g.e., s. 337-338). Ancak Erdel seferinde kararlı olan Yemişçi Hasan Paşa onu Budin beylerbeyi yaptı ve Kanije’ye Ali Paşa’yı tayin etti. Kısa bir süre sonra beliren askerî tehlike dolayısıyla Kanije’deki askerlerin ortak mahzarları ile bu iki paşa arasında görev değişikliği yapıldı ve Hasan Paşa yine Kanije beylerbeyiliğine getirildi. Yemişçi Hasan Paşa’nın İstanbul’a gitmesi üzerine serdar olan Lala Mehmed Paşa güvenlik tedbirlerini arttırdı; çeşitli beylerbeyilik ve sancakların mevcutlarını gözden geçirirken Kanije’de Hasan Paşa’nın hizmetine 2000 yeniçeriyle sipahi ve kuloğullarından 700 asker verdi (a.g.e., s. 369). Ardından onun sadrazamlığı esnasında Tiryâkî Hasan Paşa, Rumeli beylerbeyi ve dördüncü vezir oldu (17 Aralık 1604). Hasan Paşa, Uyvar Kalesi’nin alınması harekâtına katıldı (Ekim 1605), ayrıca Pespirim ve Polata kalelerinin zaptıyla görevlendirildi. Lala Mehmed Paşa gelişen İran olayları yüzünden İstanbul’a çağrılınca serdar kaymakamı oldu (16 Mart 1606).
Zitvatorok Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Tiryâkî Hasan Paşa âcil bir durum alan Celâlî meselesi ve özellikle Halep’te isyan halindeki Ma‘noğlu Fahreddin ile birlikte hareket eden Canbolatoğlu Ali Paşa konusuyla ilgilenmek üzere Anadolu’ya geçti. 11 Aralık itibariyle sadrazam olan Kuyucu Murad Paşa Üsküdar’dan hareket ederken (2 Temmuz 1607) yanında kuvvetleriyle o da bulunuyordu. Canbolatoğlu birlikleriyle Oruç ovasında cereyan eden savaşta önemli rol oynadı ve ordunun sağ kolunun kumandasını üstlendi. Canbolatoğlu Ali Paşa’nın yaptığı saldırıyı ustaca bir taktikle püskürttü. Meydandaki topları ovayı kapatan boğazın iki yakasındaki yamaçlara gizledi. Piyade ve süvarileri yavaşça boğaza ve top menziline çekecek şekilde bir savaş taktiği uyguladı. Top menziline girildiğinde Osmanlı askerleri sağa ve sola doğru yelpaze şeklinde açılınca bunları takip eden Celâlî birlikleri ortada kaldı. Aynı anda ateşlenen toplardan çıkan duman yüzünden Celâlîler birbirleriyle irtibatı bütünüyle kaybedip bozguna uğradı.
Halep’in kontrol altına alınmasından sonra Hasan Paşa “tekaüt ile vezir olup” İstanbul’a gitti ve Rumeli beylerbeyiliği Maryol Hüseyin Paşa’ya verildi. Bu sırada Hasan Paşa’ya yeni haslar tahsis edildiyse de bunların yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır. Peçuylu, beylerbeyi ve vezir olmasına rağmen bu dönemdeki gelirinin Sigetvar sancak beyliği sırasındakinin ancak üçte biri kadar olduğundan yakındığını ifade eder. Emeklilik yılları uzun sürmedi, tecrübesi dolayısıyla Budin beylerbeyiliğine tayin edildi. Ancak birkaç günlük hastalıktan sonra orada vefat etti ve Budin’de defnedildi. Tiryâkî Hasan Paşa, çağdaşı Edirneli Mehmed tarafından olumsuz sıfatlarla nitelendirilirse de dönemin diğer müellifleri kahramanlığı, cesareti, adamlarının çokluğu ve bunlar nezdindeki saygınlığı, sabrı, dikkat ve titizliğiyle onu överler. Gazâları için müstakil eserler yazılmış, Kanije müdafaası romanlaştırılmış, ayrıca muhtelif çalışmalar gerçekleştirilmiştir (DİA, XXIV, 308). Hasan Paşa’nın torunlarından Eğribozlu Bekir Efendi’nin oğlu Moralı Melek Ahmed devlet memurlukları ve mutasarrıflıklarda bulunmuş, tarihe dair bazı eserler kaleme almış ve Selânik’te vefat etmiştir (1871; Babinger, s. 393).