« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Ara

2007

YAŞANMIŞ TABLOLAR VE ÜLKÜCÜ ŞEHİTLER ALAYI

01 Ocak 1970

MHP bütün gücüyle meclis içinde ve kamuoyunda barış çağrıları yaparken iç savaş tahrikçilerine ve her türlü emperyalizmin yerli işbirlikçilerine karşı Türk Milletini birliğe, beraberliğe, kardeşliğe davet ederken kızıl namlular kan kusmaya devam ediyordu. 1979 yılının Kasım ayından Aralık sonuna kadar 104 ülkücü, komünist militanlar tarafından şehit edildi. Bunlardan bazıları MHP'nin üst düzey il ve ilçe başkanlarıydı.

20 Kasım 1979 tarihinde MHP Bakırköy İlçe Başkanı mühendis Mehmet Başak İstanbul'da, 3 Aralık 1979 tarihinde gazeteci-yazar Kemal Fedai Coşkuner İzmir'de, 5 Aralık 1979 tarihinde Kars İl Başkanı Av. Hüseyin Cahit Aküzüm,

24 Aralık 1979 tarihinde Ankara Ulus İlçe Başkanı Şahin Bingöl, 25 Aralık 1979 tarihinde Çankaya İlçe Başkanı Hamza Ungören ve 27 Aralık 1979 tarihinde MHP Gençlik Kollarından ve Ülküm adlı memur teşkilatımızın önde gelen isimlerinden Ercüment Yahnici Ankara'da kızıl terör yuvaları tarafından düzenlenen alçakça saldırıIar sonucunda şehit düştüler.

Bakırköy İlçe Başkanı Mehmet Başak'ın şehit düşüşü Milliyetçi Hareketin hergün birçok şehit verdiği İstanbul'da parti çalışmalarından çok şehit cenazelerinin kaldırıldığı olağanüstü dönemin şartlarını gözler önüne koyması açısından enteresandır. Bakırköy ilçesi birçok defa baslcına uğrayan, bombalanan ve hergün birçok şehitler verdiğimiz ilçelerimizden biriydi.



İlçe Başkanımız ilçe başkanlığına seçilmeden evvel birçok defalar saldırıya uğramıştı. İlçe başkanı seçildikten sonra da birgün İstanbul MHP il divan toplantısında toplantıya iştirak eden Alparslan Türkeş'e hitaben şu sözleri söylemişti:

"Ben bu ilçenin üç yıl içindeki altıncı başkanıyım. Benden evvelkiler hep vuruldular, ben de bekleyeyim mi? Hükümetin, emniyetin hali malum. Biz kendinimizi korumayacak mıyız? Böyle koyun gibi boğazlanmayı beklemek benim dinime de, insanlığıma da sığmıyor... Ben kendi tedbirimi ilçemde alacağım...

Efendim, ilçemiz devamlı marksist militanların gözetimi altında. Sürekli tahrik ediliyoruz. Geceleri ortalık tenhalaşınca tarıyorlar. Buna karşılık ilçede silah bulundurmak zorundayız".

Türkeş ise kendisine,

"Ruhsat aldınız mı?" diye soruyordu. Başak ise cevaben;

"Evet aldım"

demişti. Ve Türkeş'e;

"Sayın Genel Başkanım bunlar çete halinde, bir tek tabanca ile bir kişi ne yapabilir",

Türkeş bu ise bu sözler üzerine,

"Oturun yerinize, başka şey kabul etmiyorum, kanun yolunda yürüyeceksiniz, başka söz istemiyorum" cevabını vermişti.(3)

Şehit Başak ile Türkeş arasında geçen bu konuşmanın ardından geçen 15 gün sonra Türkeş'in telefonu acı bir haberle çalacaktı. Telefondaki ses Bakırköy İlçe Başkanımızın yanındaki korumasıyla beraber şehit edildiğini söylüyordu. Türkeş acı haberi aldıktan sonra büyük bir üzüntüyle sarsılmıştı. Şehit Başak'la son İstanbul il divan toplantısında kendisine hitaben söylemiş olduğu sözler aklına gelmişti.

Şehit Başak'ın ardından 3 Aralık'ta da İzmir'den kara bir haber daha gelecekti. Türk milliyetçiliği hareketinin önde gelen isimlerinden Fedai dergisinin sahibi MHP Antalya bölge müfettişi Kemal Fedai Coşkuner alışveriş yapmak için gittiği pazardan dönerken Agora semtinde komünist militanların silahlı saldırısı sonucu şehit düştü. Fedai dergisinin son yazısında sanki içini şehit olacağı hissi düşmüşcesine ülküdaşlarına hitaben şu sözleri söylüyordu:

"Belki bıı size son çağrımız da olabilir. Durumun ne olacağı bilinmez. Yarına sağ çıksak bile sizlere bir daha seslenmiş imkanı bulabilecek miyiz? Bulduracaklar mı?.."

Fedai Coşkuner'in daha acısı yüreklerde kor gibi dururken 14. Büyük Kurultay'da divan başkanlığını yapan Kars İ1 Başkanı avukat Hüseyin Cahit Aküzüm Ankara'nın Anafartalar semtindeki avukatlık bürosuna giderken DevSol militanları tarafından kurşunlanarak şehit edildi. Şehit Aküzüm Ankara'da başta Alpaslan Türkeş olmak üzere onbinlerce ülkücünün Maltepe camiinde düzenlenen cenaze törenini müteakiben Ankara Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Hüsevin Cahit Aküzüm'ün ardından Hergün gazetesinin 7 Aralık 1979 tarihli nüshasında Taha Akyol, "Hüseyin Cahit Aküzüm" adlı makalesinde şu satırları yazıyordu:

"Şehit Hüseyin Cahit Aküzüm'ü rahmetle ve derin bir teessürle anıyorum. Komünist ve bölücü cellatlar onu da şehit ettiler. İlk şehit olmadığı gibi, son şehit de değil!..

Her gün bir kaç milliyetçi katlediliyor. Başbakan Demirel'in Sıkıyönetim Koordinasyon toplantısından sonra, komünist terör, Demirel'e de Sıkıyönetim'e de meydan okuma cüretine sahip olduğunu ispat edercesine Hüseyin Cahit Aküzüm'ü şehit etti. Allah rahmet eylesin.

Sıkıyönetim istediği için, Ecevit'in Adalet Bakanı'nın savcıya yaptığı baskıyla mahkemeye verilen MHP'liler, Sıkıyönetim bölgelerinde komünist tedhişçiler tarafından katlediliyor!

Demirel, iktidara geçene kadar Sıkıyönetimin Ecevit tarafından çalıştırılmadığını, terörün bu yüzden tırmandığını söylüyordu! Biz de aynı kanaatteyiz. Ama, acaba Demirel şimdi tırmanan terörü nasıl izah edecek?

Olaylar hakkında zaman zaman açıklama yaparak, kamuoyunu aydınlatmak gibi medeni ve demokratik olan Sıkıyönetim Komutanları, acaba MHP'li katliamı hakkında ne düşünüyorlar, ne gibi tedbirler alıyorlar?

Merak ediyorum, bu terör neden tırmanarak devam ediyor? Sıkıyönetim Savcısı "iddianameli sosyalizm"le ortaya çıktığı için bu müessese caydırıcı mı olamıyor?

Sıkıyönetim'in elinde acaba bir "terörle mücadele" planı mı yok?

Bir "Nizami Harp" karşısında olmadığımıza göre, Türk Devleti'nin böyle olayları önleyecek hazırlığı mı yok?

Yoksa terör, Sıkıyönetim'in bile başedemeyeceği kadar güçlü mü?

Bu sorular, terörden bîzâr milyonlarca vatandaşın kafasındadır. Bu soruları cevaplandırıp, vatandaşı aydınlatmak herşeyden önce Başbakan'a, İçişleri Bakanı'na ve Sıkıyönetim'in Halkla İlişkiler Daireleri'ne düşer.

Terör, TRT'den okunun bildirileriyle ve her gün ölüm kusan namltılarıyla konuşuyor. Devletin dili mi ttıtuldu?

Dün 1500 MHP'li öldürüldü. MHP'liler devlet tarafından korunamadığı için "İhkak-ı Hak" refleksi belirdi. Ama, MHP Devlet'e güvendiği için, "İhkakı Hak"kı daima reddetti. Fakat terörü devlet bugüne kadar durduramadı işte... Hüseyin Cahit Aküzüm gibi, iman, ahlak, fazilet ve dürüstlük numunesi bir hukukçu da şehit edilmiş bulunuyor! Fiili tepkiye kapılmayalım, ama haykıralım.

Ey fazla konuşmayı, cübbelerle direnmeyi sevenler! Meslekdaşınız öldürüldü, neredesiniz?! Ey insanlıktan bahsedenler, ülkemizde katliam var neredesiniz. Ey hükümet olduğundan beri dili tutulan AP sen neredesin!

Ey Devlet, var mısın, yok musun?

Nerede inandığımız gücün kudreti?

Kars'tan CHP dışında bir partiden aday olmanın "cezası" ölüm müdür? Cevabı siz verin "devletli"ler ve hukukçular!

MHP'ye batırılan "çuvaldız" karşısında susanlar! "İğne"nin size dayandığının farkında mısınız?

Var mısınız, vok musunuz?

Birliğe Çağrı gazetesinin 18 Aralık 1979 tarihli 2. sayısında "Kanımız Aksa da Zafer İslâmın" başlıklı makalede Şehit Aküzüm'ün ardından şu anlamlı sözler yer alıyordu:



Aslen Azerbavcanlıydı.

İsmi Cahit'ti, ismi ile müsemmaydı...

Son seçimlerde Kars'tan senatör adayıydı. Milliyetçi olmanın, Milliyetçi Hareket Partili olmanın ve Milliyetçi Hareket Partisinden aday olmanın ve bilhassa, Kars'tan aday olmanın anlamını biliyordu.

"Ya iyi bir netice alırım, ya da cenazem gelir" diyor ve gülüyordu.

Kars'tan iyi bir netice aldı. Komünist sapıkların kurtarılmış saydıkları Kars'ta bir milletvekili çıkarmağa yetecek sayıda oy aldı. Eşkiyalar tarafından yapılan tehditler sonucu kendisine oy verecek bir çok kişi sandık başına gidememişti. Verilen oylar geçersiz saydırılmış, bir çoğu listelere dahil edilmemişti. Kars'da tam manasıyla düşman işgali altındaydı. Bütün bunlara rağmen, kefeni koynunda Kars'ı dolaştı. Onyedi bine yakın oy aldı. Vazifesini yapmış insanların gönül huzuru içinde, alnı ak, yüzü açık olarak Ankara'ya döndü. Millet davası yolunda yeni vazifeler kendisini beklivordu.

Fütursuzca işine devam ederken 5 Aralık'ta vazife başında Moskof köpeklerinin alçakça tecavüzü sonunda şehit oldu. Mübarek Bavrağı biraz daha yukarılara kaldırdı. Şimdi bir bahçede kendisi gibi, yaşayan ölülerin arasında. Darendeli'lerin, Haşatlı'ların, Ertaş'ların, Yardımcı'ların arasında. Yüzlerce, binlerce, onbinlerce şehidin arasında. O şimdi cennet halkındandır.

Milliyetçi Hareketçilere, hayretle, dehşetle, anlamaz gözlerle bakanlar var. Nasıl olur da insanlar en değerli varlıkları olan hayatlarını bıı kadar pervasızca ortaya koyabilirler diyorlar.

Parti genel merkezi POL-DER'ci çeteler tarafından bombalanıyor, kurşun yağmuruna tutuluyor. Dağ gibi iki delikanlı devriliyor. Ertesi gün binanın etrafı mahşer gibi... Kimsede korkıınıın zerresi yok. Nöbet yerinde oturanların yüzlerinden cennet tebüssemleri.

Vazgeçen yok. Yılgınlığa kapılan yok. Gevşeyen yok. Daha büyük bağlılıkla, daha büyük hınçla ve gayretle büyük dava yolunda çalışmağa devam ediliyor. Ülkücüler çığ gibi çoğalıyorlar.

"SAYILMAYIZ PARMAK ILE

TÜKENMEYIZ KIRMAK İLE

DIŞIMIZDA SORMAK İLE

EL NE BİLİR HALİMİZİ"

Bilenler için her şey açıktır. Her şey bütün emareler, büyük bir hareketin içinde olduğumuzu gösteriyor. Tarihin dönüm noktalarından birindeyiz. Bütün büyük medeniyetleri yoğuran o mübarek ve muhteşem pota yeniden vazifesini yapıyor. İlahi kader, bizi yoğuruyor ve yeni yücelişlere vesile kılacak hale getiriyor.

Ülkücüler davayı kazanacaklar, hedeflerine ulaşacaklardır...



Milliyetçi Hareketçi Ülkücüler, kolaya, rahata, refaha değil, zora talip oldular. Mücadeleye, mücahadeye, ızdıraba, sıkıntıya, çileye talip oldular. Gözyaşına, alın terine talip oldular. Çünkü, alçak hedeflere, süfli gayelere, çıkara değil, büyüğe, uluya, yüceye ve yükseğe talip oldular.

Allah rızasını kendilerine ana gaye bildiler. Yeni bir medeniyetin, ÇAĞDAŞ TURK-İSLÂM MEDENİYETİNİN başlatıcısı, fedaisi, serdengeçtisi, delisi, delibaşısı, çılgını olmaya talip oldular. Bazıları bize deli diyorlar. Evet onların küçük hesapları, oyunları, basit zevkleri yok bizde. Biz deliyiz. Biz Allah delisiyiz. Millet delisiyiz, millete aşık insanlık delisiyiz.

Milliyetçi Hareketi tertipler, tuzaklar, iftiralar, işkenceler, hapishaneler ve cinayetlerle yıldıracaklarını zannedenler, yanıldıklarını acı acı göreceklerdir. Ülkücülerin davası maneviyatın himayesinde her gün biraz daha olgunlaşarak hedefine doğru iletiliyor.

En yüce Ülkü Ülkücülerde...

En sağlam ve geçerli fikir Ülkücülerde...

En çağdaş ve tutarlı doktrin Ülkücülerdedir.

Ülkücülük Türk Milletinin nıillî ve manevi hayatında doğmuştıır. Ülkücüler millî bünyenin öz ürünüdür. Ülkücü Mücadele Türk'ün kendisine dönmesinin ve var olma çabasının en gür sesle haykırılmasıdır. Ülkücüler davayı kazanacaklar, hedeflerine ulaşacakladır. En güçlü hareket Ülkücü-Milliyetçi Harekettir. Tarihi hadiseler içinde yetişmiş, imanlı, bilgili, kararlı, dayanıklı ve cesur bir lider... Gittikçe çelikleşen bir teşkilat...

Milyonlarca insanın birlikte gördükleri rüyanın gerçekleşeceği günler uzakta değildir. Köleliğe karşı verilen mücadele başarıya ulaşacak, Türk'ü Moskof'a köle yapmak isteyenler hüsrana uğrayacaktır. Rus esiri Türk'lerde başlayan millî ve dini şuurlanma hedefine ulaşacaktır. İnsanın insanı ezmediği, istismar etmediği, istihkar etmediği, adil bir nizam mutlaka kurulacaktır. Açlar doyurulacak, çıplaklar giydirilecek, sefaletin her çeşidi yok edilecek, sefahat hakaretle kovulacaktır. Maneviyatta, ahlakta, ilim ve teknikte öncü, büyük ve kudretli Türkiye mutlaka kurulacak, Türk-İslâm Medeniyeti çağa yeniden ışık tutacaktır."

Ve yine diğer şehitlerimiz Ulus İlçe Başkanımız, mühendis Şahin Bingöl, Abidinpaşa semtinde evinin önünde, Çankaya İlçe Başkanımız, emekli albay Hamza Uzgören Cebeci semtinde bulunan tuhafiyeci dükkanına malzeme almak için gitmiş olduğu Sıhhiye'de ve Ümid-Bir, Ülkü-Bir ve BÜD'de çeşitli görevler yapan Ercüment Yahnici de Ankara Dumlupınar caddesi üzerindeki evinden işine gitmek için arabasına binerken pusuda bekleyen komünist militanlar tarafindan şehit edildiler Her üç MHP mensubunun da cenazeleri Ankara'da binlerce ülkücünün katıldığı cenaze törenleriyle ebedi istirahatgahlarında gözyaşları arasında toprağa verildiler.

1980 yılının ilk ayından itibaren olaylar yoğun bir şekilde sürüyordu. 1980 Ocak ayından Nisan sonuna kadar da 300'ü aşkın insan kızıl terörün kurbanı olmuştu. 1980 yılının baharına kadar Cumhurbaşkanlığı turları, Anayasa değişiklikleri ve darbe tartışmaları sürüp giderken Türkiye günde ortalama 10 kişinin öldüğü bir ülke haline gelmişti.

Kızıl şiddet ve terör sadece Ocak ve Nisan ayları arasında 300"den fazla ülkücüyü şehit etmişti. Başta metropoller olmak üzere Ankara, İstanbul, Adana, Bursa gibi büyük şehirlerde toplu katliamlar yapılacaktı. Ülkücülerin devam ettiği lokaller, kahveler, bombalı saldırılara uğrayacak, dernekler, teşkilatlar ve evler otomatik silalılı marksist militanların kanlı baskınlarına sahne olacak, onlarca ülkücü hareket mensubu gençler, öğretmenler, işçiler, esnaflar, aydınlar, partililer şehit edilecekti.

Kızıl şiddet ülkücü katliamı ile birlikte devletin müesseselerinde de çatışmalar çıkmasına vesile olacak eylemler yapacaklardı. 22 Ocak 1980'de İzmir Tariş fabrikalarında üstlenen bir kısım yasa dışı sol örgüt militanlarının başlattıkları olaylar kısa zamanda İzmir'in diğer semtlerine de yayılacak, güvenlik kuvvetleriyle sol eylemciler arasındaki silahlı çatışma günlerce sürecekti. Bu olaylar devlet ve millet düşmanı marksist militanların genel ayaklanma provalarından biriydi.

CHP iktidarı zamanında Tariş fabrikalarında işe alınan sol militanlar zamanla bu fabrikadaki kontrolü ellerine alacaklar, koskoca milyarlık devlet kurumunu yalap yıkacaklar, orada çalışan masum işçilerin de kanına girecekler ve bu işçileri de kışkırtarak devletin güvenlik güçleri ile karşı karşıya getirip kan dökülmesine sebep olacaklardı.

Tariş'deki olaylara Ege üniversitesindeki komünist militanlar da eşlik edecek ve İzmir barut fıçısına dönecekti. Ve olaylar esnasında birçok kişi ölecek, yüzlerce kişi yaralanacaktı.

Olaylar Tariş'de de kalmayacak Tarsus'da da devam edecekti. 23 Nisan 1980'de ülkemizi içten çökertmek isteyen hain eller milletin duygu ve isteklerini istismar ederek bir trafik kazasını fırsat bilerek halkı tahrik etmişler, dokuz kişinin ölümü ve 20 kişinin yaralanmasına sebep olan kanlı olaylara öncülük etmişlerdi.

Adana-Mersin karayolunda meydana gelen ve bir çocuğun ölümü ile sonuçlanan trafik kazasından sonra yasa dışı sol örgüt militanları olay yerinde toplanan halkı tahrik etmişler, yollara barikat kurarak trafiği engellemişlerdi. Masum halkın samimi isteklerini kızıl bir gösteriye dönüştüren militanlar haince hazırlanan planın kanlı safhasını acımasızca uygulamaya başlayacaklardı. Militanlar yol üzerine koydukları lastikleri ve balileri ateşe verdiler, sloganlar atarak güvenlik kuvvetleriyle halkı da karşı karşıya getirdiler. Ortalık bir anda kan gölüne dönüştü. Sonuçta 9 kişinin öldüğü, 20 kişinin yaralandığı ve yüzlerce kişinin tutuklandığı kanlı Tarsus olayları böyle cereyan etmişti.

(1) Arcayürek, Cüneyt, 12 Eylül'e Doğru Koşar Adım, Cilt: 9, Bilgi Yay. Ankara 7988, s. 269.

(2) Bizim Ocak Dergisi, Eylül 1987, Sayı: 42

(3) MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası, Sorgıı. Alparslan Türkeş, Mayaş Yayınları, Ankara 1982, l. Cilt, s. 117-718.

Kaynak: Yalnız Kurt

Ziyaret -> Toplam : 125,33 M - Bugn : 86650

ulkucudunya@ulkucudunya.com